Türkiye için Kıbrıs’ın anlamı,stratejik öneminin yanında tarihi sorumluluklar da yüklenen bir bölgedir.Osmanlı Devleti zamanında alınan ada,1878 Berlin Antlaşmasıyla İngiltere’nin ilhakına uğramış, I.Dünya Savaşı öncesinde ise tamamen İngiltere tarafından kontrol altına alınmıştır.1923 Lozan Antlaşmasıyla,Türk ve Yunan dengesinin sağlandığı adada,ilişkilerin sorun adını almaya başlaması 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla başlamıştır.
Kurucu antlaşmalarını Zürih ve Londra Antlaşmalarının imzalanmasıyla yapan Kıbrıs,16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kurulmuştur.Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla birlikte garantörlük hakkını elde eden İngiltere,Yunanistan ve Türkiye bundan sonra Kıbrıs konusunda yaşanacak her olayda taraf olacaklardır.
Makalenin konusu olan Türkiye-AT ilişkilerine Kıbrıs’ın etkisi,1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla başlamıştır.Yapılan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda oluşturulan iki toplumlu meclis yapısı,Cumhurbaşkanının Rum,yardımcısının Türk olacağı gibi temel maddelerin Rumlar tarafından ihlal edilmesi üzerine,1963 yılında Türkler,Kıbrıs hükümetinden çekilmişler,1964 yılında ise Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios,1960 temel antlaşmalarını tek yanlı olarak feshetmiştir.Bu gelişmelerle gerilen ilişkiler,1960 Antlaşmalarıyla garantör devletler olan Türkiye ve Yunanistan’ı da olaylarda taraf durumuna getirmiştir.Bu dönemde iki devletin de AT ile Ortaklık Antlaşmaları imzalamaları da,ortamın sıcak kalmasına neden olmuştur.
1967 yılında yaşanan Albaylar Cuntası darbesiyle AT gözünde prestij kaybeden Yunanistan,Kıbrıs’ta Makarios ile ortak bir politikada buluşamıyordu.Türkiye ise yakaladığı bu fırsatı avantaja çeviremedi.Ülke içindeki siyasal gerilimin sonucu olan 12 Mart Muhtırasıyla birlikte,Türkiye-AT ilişkileri ilerleme kaydedemedi.
Türkiye’yi AT konusunda sıkıntıya sokan gelişme,1974 Kıbrıs Barış Harekatıdır.Harekata yola açan gelişmeler ise 1967 yılında Yunanistan’da yönetime gelen Albaylar Cuntası’nda gizlidir.Makarios’un Kıbrıs konusunda kendisinin AT ile ilişkilerini zora sokmasına daha fazla dayanamayan cunta,Makarios’a darbe yaparak,adayı Yunan ilhakına(ENOSİS) götürme amacındaydı.Makarios’un yerine Samson’un getirilmesine karşı Türkiye,1960 Antlaşmalarında kendisine tanınan hakla birlikte Kıbrıs’a harekat başlattı.(20 Temmuz 1974) 22 Temmuz’da ateşkesle sona eren hareketin I.aşaması sonucunda,Kıbrıs’ta Samson’un yerine Klerides göreve gelmiştir.Ağustos ayında yapılan II.harekattan sonra Kıbrıs’ın kuzeyi,Türklerin eline geçmiştir.
Harekatın dünya kamuoyundaki yansıması,ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosu ve AT ile ilişkilerin zedelenmesidir.Ayrıca,harekattan sonra Albaylar Cuntası’nın iktidarı sivillere bırakmasıyla demokrasiye geçen Yunanistan’ın AT’le ilişkilerini düzeltmesi ve 1975 yılında tam üyelik için başvurmasıdır.1981 yılında AT’ye tam üye olacak Yunanistan,Türkiye’nin AT ile ilişkilerinde Kıbrıs sorununu her fırsatta gündeme getirecektir.İlişkilerin dönüm noktası,Yunanistan’ın AT’ye tam üyeliği olmuştur.
Türkiye’de 12 Eylül darbesinin olmasıyla birlikte,AT ile ilşikiler günümüze kadar sürecek bir döneme girmiştir.1983 yılına kadar sivil idareden yoksun olunması,Kıbrıs konusunda Türkiye’yi Yunanistan’ın bir adım gerisinde bırakmıştır.Kıbrıs sorununda dönüm noktalarından biri de 15 Kasım 1983’de KKTC’nin(Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) kurulmasıdır.1975 yılında kurulan Türk Federe Devleti’nin ‘geçici’ durumuna son veren bu gelişme,ilişkilerin iki toplumlu,iki devletli bir çözüm sürecine girdiğinin göstergesidir.
Türkiye’nin 14 Nisan 1987 yılında AT’ye tam üyelik başvurusuyla yakaladığı ivme,Kıbrıs’ın tek taraflı olarak 3 Temmuz 1990’da AT’ye başvurmasıyla birlikte kaybolmuştır.KKTC’nin uluslararası camiada tanınmaması nedeniyle,AT bu başvuruyu olumlu karşılamış,19 Ekim 1993 tarihinde AT Komisyonunun olumlu raporuyla AB Bakanlar Konseyi, Kıbrıs’ın 1995 yılında aday ülke sıfatını almasına karar vermiştir.Kıbrıs’ın kazandığı bu başarı karşısında Türkiye tam tersine AT’den olumsuz tepkiler alıyordu.
1989 yılında Avrupa Komisyonunun Avrupa genişlemesinin 1993’e kadar olmayacağı gerekçesiyle Türkiye’ye verdiği olumsuz cevap,1997 yılında yaşanan iki olayla Türkiye açısından 1980 sonrası yürütülen politikaların anlamsızlığını gösteriyordu.İlk önce 16 Haziran 1997’de Gündem 2000 Raporunda üyelik için öngörülen 13 ülke içinde Türkiye’nin adının geçmemesi,ardından Aralık 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye’nin üyelik müzarekeleri için belirlenen 5 ülke içinde olmaması(bu ilk 5’lide Kıbrıs’ın adının geçmesi) Türkiye için hayal kırıklığı yaratan gelişmelerdir.Bu sürecin sonunda Kıbrıs,Mart 1998 tarihinde üyelik müzarekelerine 11 ülkeyle birlikte başlamıştır.
Güney Kıbrıs’ın Avrupa yolunda hızlı ilerlemesi karşısında KKTC ise Türkiye ile ekonomik işbirliği anlaşmalarıyla uluslararası yalnızlığını gideriyordu.Türkiye’yle birleşme gibi bir takım tehditler,uluslararası kamuoyunca inandırıcı bulunmadı.2000’li yıllarda Kıbrıs sorununun çözümünde Türkiye faktörü birkez daha ortaya çıktı.Aralık 1999’da Helsinki’de yapılan Avrupa Zirvesi’nde Türkiye’ye AB’e aday ülke statüsü verilmesi ve Kasım 2000 tarihinde yayınlanan Katılım Ortaklığı Belgesi’nde Kıbrıs’te çözümün Türkiye’nin tam üyeliği için önemli bir faktör olacağı ifadesi,Kıbrıs sorununun bir kez daha gündeme gelmesine neden oldu.Türkiye’nin tepkisine neden olan bu ifade dışında belgede,Kıbrıs’ta çözümün olmaması halinde Güney Kıbrıs’ın tam üyeliğinin ortaya çıkacağı gibi Türkiye’yi tehdit eden ifadeler de vardı.Bu durum,Türkiye’de ve KKTC’de Kıbrıs konusunda taviz verilebileceği konusunda yorumlara neden oldu.
Bu gelişmelerin ışığında,konuya BM’nin de katılmasıyla sorun Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın istedikleri gibi uluslararasılaştı.Kıbrıs’ta iki toplumlu,tek devlet üzerinde bir yapının kurulmasını öngören Annan Planı ortaya çıktı.Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti adını alacak yapıda Türkler ve Rumlar birarada yaşayacaklar ama 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde olan anayasal bir yapı olmayacaktı.Nisan 2004 tarihinde adanın iki yakasında yapılan referandumda Türk tarafı planı kabul etmiş,Rum tarafı ise planı reddetmiştir.Bu durum,Güney Kıbrıs’ın 1 Mayıs 2004’te AB’ye tam üye olması sonucunu doğurmuştur.
31 Temmuz 1959 tarihinde itibaren AT’ye tam üyelik için çabalayan Türkiye’nin, 2004’te Güney Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğiyle birlikte AB politikalarında değişikliğe gideceği ortaya çıkmıştır.1986’da Yunanistan’ın üyeliği sonrasında 2004’de yaşanan bu ikinci hayal kırıklığı,3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye’ye verilen üyelik müzakerelerinin başlamasıyla biraz düzelmiş olsa da,Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın AB içinde olmaları ve Kıbrıs sorununun devam etmesinin Türkiye’yi üyelik müzakerelerinde ne kadar zorlayacağı tartışma götürmez bir gerçektir.
Emre ERDEMİR
Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
Kaynakça
- AKÇADAĞ,Emine,Sandıklı,Atilla(2011),Kıbrıs Sorunu Bağlamında Türkiye-AB İlişkileri,19Mayıs2014,İlişkileri,19Mayıs2014 http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-131-2014031918bs2011-1-1-18.pdf
- DEMİR,Nesrin,(2005),Avrupa Birliği-Türkiye İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu,Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,15(Sayı 1),347-367,19 Mayıs 2014, http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt15/sayi1/347-367.pdf
- LAÇİNER,Sedat,(9 Ekim 2005),Kıbrıs Sorunu ve AB,19 Mayıs 2014, http://www.usakgundem.com/yazar/142/kibris-sorunu-ve-ab.html