Japonya’daki pek çok genç (belki de sayıları bir milyondan fazla), odasına kapanıp odasından uzun süre çıkmamakta. Bazen 10 yıldan bile fazla bir süre devam eden bu olayın nedeninin, “gençlerin çeşitli baskılardan dolayı (ailesel ve sosyal) dışarı çıkmaktan ve insanlarla iletişime geçmekten korkmak” olduğu söylenmekte.
Bu olay, aslında Japonya için yeni değil. 1990’lı yıllardan daha önceki dönemlerde dahi görülen ve evlerine kapanan “Hikikomori (引篭り)”ler, özellikle orta sınıf ailelerden gelen erkeklerden oluşmakta. Hikikomorilerin ortalama yaşları ise ilk dönemlerde 15 idi.
İlk bakışta bir “gençlik tembelliği” olarak nitelendirilebilecek bu olay, uzmanlara göre, gençlerin derin sosyal korkularından kaynaklanmakta. Uzmanlar, “gençlerin kafalarının içinde sürekli işkenceye maruz kaldıklarını, dışarı çıkıp istediklerini yapmak istediklerini, ancak yapamadıklarını” söylemekte.
Yapılan araştırmalar neticesinde sayıları kimilerine göre 200 bin, kimilerine göre 700 bin, kimilerine göre ise 1 milyon’dan fazla olan Hikikomorilerin gerçek sayıları, hem Japon otoritelerinin düzgün bir rakam vermemesi, hem de olayın ebeveynler tarafından bir utanç olarak görülüp söylenmemesi nedeniyle, tam olarak bilinmemekte. Hikikomorilerin ortalama yaşı ise zamanla 15 yaşından 21’e yükseldi. Günümüzdeki ortalama yaş ise 32.
Hikikomorilerin temel nedeninin “Sekentei (世間体)”, yani “kişinin toplum nezdinde nasıl görüldüğü” olduğu söylenmekte. Bu sosyal baskıdan dolayı da bir kez odasına kapanan kimse, odasında kaldıkça çıkmak istememekte. Çünkü sosyal baskıyı daha çok üzerinde hissedip, dışarıya çıkmaktan daha çok korkmakta. Odasında kapalı kaldıkça kendi hatasını daha da büyüten kişi böylece, kendine olan saygısını ve güvenini de zamanla yitirmekte.
Sorunun bir diğer toplumsal nedeni ise “amae (甘え)” kavramı ile açıklanmakta. “Başkasının iyiliğine, şefkatine bağımlı olmak” olarak tercüme edilen bu kavram, Japon gençlerin ailelerine olan bağımlılığını anlatmak için kullanılmakta. Kızların evlilik yaşına kadar evden ayrılamaması, erkeklerin ise evlenmelerine rağmen, kimi zaman ebeveynleri ile aynı evde kalmaya devam etmeleri, bize bu bağımlılığı anlatmakta. Bu nedenle de odasına kapanan gençler, çoğu zaman ebeveynlerine karşı çok sert davransalar da, ebeveynlerin, çocuklarını evden atmaları söz konusu bile değil.
Japonya’nın bu türden bir sorun yaşamasının genel nedenlerinden birinin de, toplumda yaşanan kültürel değişim olduğu söylenmekte. Eski kuşağın daha çok topluca hareket etmeye yönelik olmasına rağmen, yeni kuşağın daha şahsî hareket etmeye yönelik olması, onların, ebeveynlerinden bekledikleri “şahsî” ilgiyi görememelerine neden olmakta. Bu nedenle de yeni kuşakta bu tür sorunlar yaşanmakta.
Olayın gittikçe kötüleşmesinin ekonomik nedeni olarak ise, 1980’lerde, hızla büyüyen “balon ekonomi”nin artık (olumsuz anlamda) patlaması ve üstüne, 1990’lı yıllarda gelen ekonomik durgunluk gösterilmekte. Çünkü, söylenenlere göre, bu dönemde eğitimini tamamlayan insanlar, kısmî zamanlı işlerde çalışmak zorunda kaldılar ve her an çıkarılabilecekleri korkusuyla kendilerini güvensiz hissetiler. Bir de kısmî zamanlı mesleklerin halk nezinde hoş karşılanmaması buna eklenince, durum gittikçe kötüleşti. Bu nedenle 1960’lı ve 70’li yıllarda mezun olup istikrarlı bir işe yerleşenler ile, daha sonraki dönemlerde okuyup kısmî zamanlı bir işe yerleşenler arasında, bir toplumsal kopukluk dahi olduğu söylenmekte.
Ebeveynlerin, çoğu zaman çocuklarını zorla odadan çıkartmaya çalışmaları veya çocuklarının aileye utanç getirdiğini söyleyerek onlara öfke ile yaklaşmalarının da, sorunu aslında sadece kötüleştirdiği söylenmekte.
Hikikomori vakasının, aynı zamanda Fransa, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de yaşanması, olayın bize uluslararası bir sorun olduğunu göstermekte. Hikikomorilerin tedavisinin ise ya grup terapisi, ya da kişisel terapi olduğu belirtilmekte. Her iki koşulda da çözümün “diğer insanlarla tekrar iletişime geçmekte yattığı” bir gerçek.