Son yıllarda Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişkilerini her alanda geliştirmek için çabalarını arttırmıştır. Bu çerçevede, Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek için çok yoğun girişimler olmuştur. Gerek bölgedeki zengin yer altı kaynakları, gerek tüketime hazır ürünlerin satış pazarı, gerek enerji ortaklık, gerek ise iç endüstri için gereken hammadde kaynaklarının sağlanması noktasında Afrika büyük bir öneme sahiptir.
Kuruluş ilanından günümüze, Türkiye Kara Kıta’ya (Sahra altı Afrika) hiç bu kadar önem vermemiştir. Afrika, yıllar boyunca karanlık savaşlar ve yolsuzlukla parçalanmış bir kıta olarak görülmüştür. Ayrıca, bu söylem Afrika’yı “fakir, önemsiz, suçlu, cahil, geri kalmış, hastalıklı, umutsuz, gülünç vs.” olarak da tanımlıyordu. Bu görüş, kuzeyden güneye doğudan batıya, kıyıdan çalılıklara ülkeler arasında var olan gözle görülür farklılıklara karşın, kıtada var olan 53 ülkenin ekonomik, siyasi ve tarihi deneyimini aynı tek deneyim olduğunu varsaymaktadır. Fakat günümüz dünyasında sıkça sözü geçen küreselleşme oyunları karşısında uluslar arası sahnede söz sahibi arayışları, Türkiye’yi uzun süredir Afrika’ya karşı izlediği çekingen tavırdan çıkmaya zorlamıştır. Son yıllarda Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişkilerini alanda geliştirmek için çabalarını arttırmıştır. Bu çerçevede, Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek çok yoğun girişimler olmuştur. Gerek bölgedeki zengin yer altı kaynakları, gerek tüketime hazır ürünlerin satış pazarı, gerek enerji için ortaklık, gerek ise iç endüstri için hammadde kaynaklarının sağlanması noktasında Afrika büyük bir öneme sahiptir. Dolayısıyla Türk şirketleri için Afrika en gözde istikametlerden biriyken, diğer yandan Afrika kaliteli Türk mallarına, özellikle de altyapıları geliştirme konusunda duyulan büyük ihtiyaçları için teknolojilerin transferine olan ilgisini ve eğilimini gizlememektedir. İki tarafın arasında olan tamamlayıcı unsurlar hem Türkiye, hem Afrika için, güçlü bir bağ olarak ortaya çıkmaktadır. Bugüne gelebilmek için bu ilişkileri tarih konjektürlerine göre zaman zaman canlanmış, veya pasif olmuştur. Konjektürlere bakmak gerekir ise Türkiye-Afrika ilişkilerini 3 döneme ayrılabiliriz. Osmanlı Dönemi, Cumhuriyet dönemi ve AKP Hükümeti Dönemi.
Osmanlı Dönemi
Osmanlı Döneminde Afrika kıtasının büyük bir kısmı Osmanlı hakimiyetinde bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğu ile Kuzey Afrika arasında hatırı sayılır bir ilişki söz konusuydu. Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’ya başı sıkıştığı zamanlarda askeri destek vererek bazı istilaları önlemiştir.
Sahraaltı Afrika’da da Sudan, Eritre, Etiyopya, Cibuti, Somali ve hatta Nijer ve Çad gibi bazı Afrika ülkeleri kısmi olarak Osmanlı Devleti hâkimiyeti altında bulunuyordu. Sömürgecilik dalgası sırasında Osmanlı Devleti Portekiz yayılmasını dengeleme girişimiyle doğu Afrika’da aktif bir varlık göstermiştir.
Kuzey Sahraaltı bölgesine gelince; Osmanlılar da kuvvetler dengesi sisteminin bir parçasıydılar ve bu kapsamda bugün Kuzey Nijerya, Nijer ve Çad’da hüküm süren Kanem- Bornu İmparatorluğu ile dostluk ve ittifak kurmuşlardı.
Kanem-Bornu İmparatorluğu, Padişah III. Murat döneminde Osmanlı Devleti ile 1575 savunma anlaşması bile imzalamış ve bu anlaşmaya göre Padişah Kanem Bornu’ya askeri teçhizat ve araçlar göndermiştir.
1861 yılından itibaren Osmanlılar Güney Afrika’da diplomatik temsilcilik bulundurmuştur. Cape Town’da PE’de Roubaix’nin 18 Şubat 1861’de ilk fahri başkonsolos olarak atanması, sonraki yıllarda bir dizi fahri konsolos atamasını daha beraberinde getirmiştir. İlk Türk Diplomat Mehmet Remzi Bey 21 Nisan 1914’te Güney Afrika’ya atanmış ve 14 Şubat 1916 tarihinde vefat edene kadar da görevine devam etmiştir.
Cumhuriyet Dönemi
1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Türkiye-Afrika ilişkileri düşük seviyelere indi. Bu durum ise; yeni bir devlet yapısının oluşumu, bağımsızlığı güvence altına alma sömürgecilik gibi her iki tarafa da ait iç durumlardan kaynaklanmaktaydı.
Türkiye, Soğuk Savaş yılların da Kuzey Afrika devletleriyle hem ekonomik hem de siyasi ilişkilerini geliştirerek Afrika’ya daha fazla ilgi göstermeye başladı. Ancak bu ilişkiler Soğuk Savaş’ın iki kutuplu yapısıyla şekillenmesinden ötürü halkın kıtaya yönelik tarihi görüşünde ara sıra görülebiliyordu.
Gana 1957 yılında bağımsızlığını elde ettiğinde, Türkiye Gana’yı tanımış ve daha sonrasında burada daimî bir büyükelçilik açmıştır. 1950’li yılların sonu ve 1960’ların başında Afrika’da başlayan dekolonizasyon süreciyle birlikte, Türkiye yeni bağımsızlık elde eden tüm ülkeleri tanımış, bu ülkelerle diplomatik ilişkiler kurmuş ve bunların birkaçında daimî elçilikler açmıştır.
Ne var ki bu durum hiçbir önemli ve uzun vadeli ilişkiye dayanmamış ve Türkiye de ciddi biçimde Afrika ilişkilerine müdahil olmamıştır. Ancak şunu vurgulamak gerekir ki; 1970 yılından itibaren Türkiye’nin Kuzey Afrika ülkeleriyle ilişkileri sınırlı biçimde olsa da Türkiye’nin ekonomik ve siyasi ilişkilerini değiştirme çabaları güçlenmiştir.
Bu gelişmeye karşın Sahraaltı Afrika, zamanın Türk dış politikasında önemli bir konuma sahip olmamıştır. Afrika’da dekolonizasyon süreci sonrasında, Türkiye dış politikasını değiştirme teşebbüsü olarak 1970 bir açılım planı tasarlamış olmasına rağmen Afrika ile kalıcı olarak siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirme fırsatını kaçırmıştı. Söz konusu bu plan ise, Türkiye’yi batılı müttefikleriyle etkileşiminde zor bir durumda bırakan Kıbrıs meselesi yüzünden ertelenmişti. Afrika ile daha güçlü ilişkiler kurma konusundaki eylem eksikliği, zamanın Türkiye gündeminde devam eden meselelerin de kısmî bir sonucu olarak görülebilmesine rağmen asıl sebep, Türkiye’nin Afrika’da ne yapacağı konusundaki ilgi, bilgi ve strateji eksikliğinden kaynaklanmaktaydı. Türkiye’nin Afrika’ya açılması ancak 1990’lı yılların sonunda, Afrika Eylem Planı’nın 1998’de kabul edilmesiyle mümkün olmuştur. Söz konusu bu açılım özellikle AKP hükümetince ciddiye alınmış ve Türkiye’deki muhtelif sivil toplum kuruluşları tarafından da desteklenmiştir.
Türkiye – Afrika ilişkilerinin önemli bir dönüm noktası da 18- 21 Ağustos 2008 tarihinde ilk Türkiye Afrika Zirvesi İstanbul’da yapılmıştır. Bu toplantıda “Türkiye Afrika İşbirliği İstanbul Deklarasyonu: “ Ortak Bir Gelecek İçin İşbirliği ve Dayanışma” ve “ Türkiye- Afrika Ortaklığı İçin İşbirliği Çerçevesi” oy birliği ile kabul edilmiştir. Söz konusu toplantıya 49 Afrika ülkesinden 6 Cumhurbaşkanı, 5 Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 7 Başbakan, 1 Başbakan Yardımcısı, 14 Dışişleri Bakanı, 12 Bakan, Afrika Birliği’nin de olduğu 11 uluslararası ve bölgesel örgütlerin temsilcileri katılmıştır.
Türkiye ile Afrika arasındaki sürekli işbirliği mekanizması kurulması açısından kesin bir dönüm noktası olan bu zirve toplantısında, öncelikli işbirliği alanları şu şekilde belirlenmiştir: Hükümetler arası işbirliği, ticaret ve yatırım, tarım, tarımsal ticaret, kırsal kalkınma, su kaynaklarının yönetimi, küçük ve orta boy işletmeler, sağlık, barış ve güvenlik, altyapı (taşıma ve telekomünikasyon), medya, enformasyon ve enformasyon teknolojisi… 2003 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından Afrika Ülkeleri ile Ekonomik Geliştirilmesi Stratejisi belgesi hazırlanmış ve bunun akabinde 2005 yılı Afrika Yılı olarak ilan edilmiştir.
Afrika Yılı olarak ilan edilen 2005’in Mart ayında Recep Tayyip Erdoğan’ın, Etiyopya ve Güney Afrika’yı ziyaretiyle ilk kez bir Türk Başbakan, Ekvator altı olarak bilinen bölgeye ziyarette bulunmuştur. Türkiye, 12 Nisan 2005’te, Afrika Birliği’nde gözlemci ülke statüsü edinmiş ve 5 Mayıs 2005’te Addis Ababa’da Afrika Birliği Örgütü nezdinde akredite bir büyükelçisi olmuştur. Ocak 2008 tarihinde yine Addis Ababa’da yapılan 10’uncu Afrika Birliği Zirve toplantısında Türkiye’nin Afrika Kıtası’nın stratejik ortaklarından biri olduğu ilan edilmiştir.
2007 yılı hükümet programında 2002 yılındakinden farklı olarak bölgesel güç küresel aktör olma iddiası yer alırken Afrika’ya da yer verilmektedir. Türkiye ve Afrika ülkeleri için çok önemli olan bu zirve alınan kararların uygulanmasını takip etmek amacıyla “Türkiye- Afrika Ortaklığı İşbirliği Çerçevesi” belgesi hükümleri uyarınca bir izleme mekanizması da kabul edilmiştir. Bu zirvenin ardından 2010 yılında İstanbul’da Kıdemli Memurlar Zirvesi yapılmış ve bir yol haritası niteliği taşıyan 2010-2014 yıllarını kapsayan “Türkiye-Afrika İşbirliği Ortak Uygulama Planı” kabul edilmiştir.
2011 yılında, işbirliği sürecini değerlendirmek ve bir sonraki Zirve’ye hazırlık yapmak amacıyla Bakan düzeyinde bir Gözden Geçirme Konferansı yapılmış ve 2013 yılında daha sonra belirlenecek bir Afrika ülkesinde II. Türkiye Afrika İşbirliği Zirvesi’nin izlemesi ayrıca karara bağlanmıştır fakat daha sonra bu karar değişmiştir.
II. Zirvenin bir Afrika Ülkesi yerine İstanbul’da yapılması kararlaştırılmıştır. Türkiye Afrika Bölgesel Örgütleriyle de ilişkilerini geliştirmiştir. Abuja’daki(Nijerya) Türkiye Büyükelçiliği ‘’Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS)’’ nezdinde 2005 yılında akredite edilmiştir. Türkiye, 2008 yılında ‘’Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) Uluslararası Ortaklar Forumu’nun’’ üyesi olmuştur. Darüsselam’daki (Tanzanya) Türkiye Büyükelçiliği 2010 yılında ‘’Doğu Afrika Devletler Topluluğu (EAC)’’ nezdinde akredite edilmiştir. Lusaka’daki (Zambiya) Türkiye Büyükelçiliğinin ‘’Doğu ve Güney Afrika Ortak Pazarı (COMESA)’’ nezdinde akredite edilmesi de öngörülmüştür.
Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankası’na ve Afrika Kalkınma Fonu’na katılımı 14-15 Mayıs 2008’te yapılan Guvernörler Toplantısı’nda kabul edilmiştir. Böylece Türkiye Afrika Kalkınma Bankası’nın bölge dışı 25. üyesi olmuştur. 2009 BM Güvenlik Konseyi seçiminde Türkiye, üç ülke hariç Afrika ülkelerinin tümünün oyunu almış ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin Konsey’de Afrika ülkelerinin sesi olacağı sözünü vermiştir.
Son yıllarda Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında karşılıklı üst düzey ziyaretler de yapılmıştır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül çeşitli Afrika ülkelerini; Gana ve Gabon (2011), Kenya ve Tanzanya (2009), Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kamerun, Nijerya (2010) ziyaret etmiştir.
Başbakan Erdoğan, Etiyopya, Sudan, Somali ile Güney Afrika’yı ziyaret etmiştir. Öte yandan Nijerya, Çad, Cibuti,Somali, Moritanya, Tanzanya, Uganda ve Zambiya devlet başkanları da Türkiye’yi ziyaret etmişlerdir. Türk Hava Yolları’da Afrika ile ilişkilerin artmasında önemli bir etkiye sahiptir. Son yıllarda yeni açtığı hatlarla birlikte Afrika’ya direk uçuşlar çoğlamış ve ulaşım kolaylığı sağlanmıştır. Afrika’nın 23 ülkesine Türk Hava Yolları ile ulaşım sağlanmaya başlamıştır.
Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) Afrika Kıtası için değişik alanlarda işbirliği ve teknik yardım projeleri gerçekleştirmek amacıyla faaliyette bulunmaktadır. TİKA Afrika’daki programlar için eşgüdüm sağlamaya yönelik olarak üç bölgesel ofis açmıştır: Addis Ababa (2005), Dakar (2007) ve Nairobi (2012). Kahire’de de yakında bir Bölgesel Ofis açılması öngörülmektedir. Ayrıca 2011 yılında Trablus ve Mogadişu’da irtibat ofisleri açılmıştır. TİKA şimdiye kadar 37 ülkede projeler yapmıştır.
Türkiye’nin devlet kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle yaptığı kalkınma yardımı 2009 yılında 97 milyon dolara, 2010 yılında da 102 milyon dolara ulaşmıştır. Türkiye’nin Afrika’ya Açılım Eylem Planı ile birlikte Afrika ile ticaret dikkat çekici bir ivme kazanarak artmıştır. Geçtiğimiz 10 yıl içinde Afrika’ya olan ihracatımız 2002’de $1,7 milyar’dan 2012’de $13,3 milyar’a 7 kat artmıştır. Afrika’ya ihracatımız yıllık ortalama 23% artmaktadır.
Ayrıca Türkiye’nin Afrika’daki doğrudan yatırımları 500 milyon dolar civarına yükselmiştir. Türk Eximbank Tunus için 750 milyon dolar, Mısır için 1 milyar dolar destek fonu ayırmıştır.
Türkiye’nin Afrika’ya açılması hem Türkiye’nin iç değişimi hem de küresel siyasal ekonomideki değişimin bir sonucudur. Türkiye’nin iç değişimi, ekonomide geleneksel Türk ortaklarına meydan okumakta ve küresel siyasal ekonomik gücün şekillenmesinde yaşanan değişim doğrultusunda ticaret alternatiflerini çeşitlendirmeyi amaçlamaktadır. Uluslararası sistemdeki bir değişim, ülkelerin yeni ortaya çıkan bir sistemde kendi çıkarlarını tayin etmelerine yol açar.
Türkiye ise böylesi değişimlere karşılık olarak çok yönlü bir dış politika belirlemekte ve sadece yakın komşularıyla değil aynı zamanda diğer bölge ve kıtalarla da ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirmektedir. Türkiye’nin Afrika’ya açılımı da işte bu yeni Türk dış politikasının ayrılmaz bir parçasıdır.
Yazan: Mohamed Mouncharou
* Bu makale, gerekli izinler alınarak, “Africa Time” adlı derginin 2014 Kasım sayısından alıntılanmıştır.