6.6 C
İstanbul
Salı, Mart 28, 2023

Suskunluk Sarmalı ve 21.YY Eleştirisi

Toplum Tarafından Dışlanma Korkusu

“Suskunluk Sarmalı”, Elisabeth Noelle Neumann tarafından öne sürülen ve medya – toplum ilişkisinin açıklanmaya çalışıldığı bir kuramdır. Kavram 1974’te ortaya konulmuştur. Suskunluk Sarmalı teorisi; çeşitli konular hakkında, toplumda bir kesim çekinmeden konuşabilirken başka bir kesimin niçin suskun kaldığı sorusu üzerine kuruludur. Bu kurama göre kişi veya gruplar eğer fikir veya inançta azınlıkta ya da yalnız olduklarını düşünüyorlarsa çeşitli korkularından dolayı çoğu zaman sahip oldukları gerçek düşünce ve inançlarını dile getirmekten kaçınırlar. Ancak görüşlerinin paylaşıldığını ya da destek gördüğü durumlarda düşüncelerini dile getirirler. Düşüncelerini dile getirmekten korkmalarının nedenleri şu şekilde sıralanabilir: toplum tarafından dışlanmak, sahip olunan düşünceden dolayı maddi veya manevi baskı altına alınmak, toplumla uyumlu yaşama isteği vb.

Toplumda bulunan egemen düşüncenin suskunluk sarmalının oluşumunda önemli bir rolü vardır. Egemen düşünce ise kitle iletişim araçlarının şekillendirdiği bir yaratımdır. Kamuoyunda hakim olan düşüncelerin egemen olması için mutlak sayısal üstünlüğe sahip olması gerekmez. Kitle iletişim araçlarının yoğunlaştığı fikirler kamuoyunda egemen düşünce şeklinde algılanır. Kısacası insanların egemen olarak algıladıkları düşünceler mutlak çoğunluğu yansıtmasa bile çoğunluğun düşündüğü başka bir fikrin önüne geçerek insanların bu düşünceyi dile getirmesini engeller.

Egemen Güç Değişirse Sarmal Kırılır

Kuramda bir diğer önemli nokta egemen düşüncenin değişkenlik göstermesi nedeniyle sarmaldan çıkma ve sarmala girme durumudur. Bu bağlamda, kişinin kendisini mutlak bir noktada konumlandırması mümkün değildir. Suskunluk sarmalı, ritüel ve törelerine bağlı, eğitim seviyesi düşük, sorgulama ve yorumlama kapasitesini etkin kullanmayan toplumlarda daha çok görünen bir durumdur. Suskunluk sarmalını kıran kişiler, toplumsal saplantılara ve egemen düşünceye aykırı kişilerdir. Bu kişiler genelde reformist karaktere sahiptirler.

Fazlaca Dile Getirilen Düşünce Egemendir

Günümüzde suskunluk sarmalının oluşması, tarihsel süreçten farklı olarak internetin hayatımıza girmesiyle değişmiştir. Egemen düşünce, günümüzde de suskunluk sarmalının oluşmasında ana koşul olarak görülse de web tabanlı sosyal ağların yeni iletişim stili bu algıyı kırmaktadır. Egemen düşüncenin oluşmasındaki en önemli faktör olan kitle iletişim araçlarının gelişmesi, aynı zamanda kişiler arasındaki iletişimin kolaylaşması; düşüncelerin oluşması, gelişmesi, yayılması ve benimsenmesi sürecini hem kısaltmış hem de kolaylaştırmıştır. Kitle iletişim araçları özelinde günümüzdeki egemen düşünce oluşumu incelemesi suskunluk sarmalına açıklık getirmektedir. Bu noktada inceleme alanını geleneksel medya araçlarının egemen düşünce oluşturma süreci ve yeni medya araçlarının egemen düşünce oluşturma süreci şeklinde ikiye ayırabiliriz.

Tarihsel süreçte toplumların aşina olduğu ve uzun zamandır kitle iletişim araçları olarak benimsediği TV, radyo, gazete vb. gibi araçlar geleneksel medya araçları kategorisinde yer alırlar. Bu kitle iletişim araçlarının egemen düşüncenin oluşumunda ve bu düşünceye mensup olmayan bireylerin suskunluk sarmalına girmelerindeki rolü eskiye nazaran etkisini yitirmiş olsa da hala önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araçlar görünürlük bakımından sayısal olarak en fazla bireye hitap eden konumundadırlar. Dolayısıyla bu araçlarda fazlaca dile getirilen düşüncelerin bireyler tarafından egemen düşünce olarak algılanması kaçınılmazdır.

Tek Taraflı Bir İletişim Benimsenir

Geleneksel kitle iletişim araçlarından kaynaklı egemen düşünce algısının oluşmasında bir diğer önemli husus, tek taraflı iletişim yöntemini benimsenmesidir. Bu noktada katılımcı bir iletişim modelinin benimsenmemesi, bireyin kendi fikirlerini dile getirmesi veya benzer düşüncedeki bireylerle iletişim kurma olanağını ortadan kaldırır ve bireyi fikirsel yalnızlığa sürükler. Savunulan tek fikir veya öne çıkarılan fikrin egemen sayılması süreci katılım sağlanmamasından dolayı daha çabuk ve kolay gerçekleşir. Nitekim tarihsel süreç incelendiğinde egemen düşünce oluşumunun ve bireylerin fikirlerini beyan etmedeki özgürlüğünü kısıtlaması durumu geçmişte bugüne nazaran daha elverişli bir iletişim ortamında gerçekleştiği görülmektedir.

Özellikle toplumda siyasi görüşlerin şekillenmesi, benimsenmesi ve muhalif düşüncelerin susturulması süreçlerinin en etkili yönetildiği mecra günümüzde de TV kanallarıdır. Bu noktada, siyasi faktörlerin kitle iletişim araçlarına egemen olması kendi iktidarlarını güçlendirmekte, toplumdaki muhalif sesleri bastırmakta ve kendi fikirlerini toplumun daha kolay benimsemesini sağlamaktadır. Siyasi bir amaçla medyanın objektiflik ilkesini çiğnemesi, bu tür kitle iletişim araçlarının adeta bir propaganda aracı olarak kullanılmasına neden olmaktadır. Dayatılan egemen düşünceye mensup olmayan bireylerin bu durum karşısında yalnızlık ve korku sarmalına düşmeleri hem toplumsal çok seslilik adına hem de demokrasi adına büyük bir kayıptır.

İnternet İle Gelen Değişim

İnternetin insan hayatına girmesiyle iletişim teknolojileri ve araçlarında büyük bir gelişme görülmüştür. Özellikle 21. yüzyılda bu konuda gelişmelerin hızlanması ve internetin bireyin sosyal hayatının vazgeçilmez bir olgusu haline gelmesiyle; fikirlerin ve düşüncelerin yayılması, benimsenmesi ve yeniden üretilmesi süreci eskiye nazaran daha çabuk ve kolay gerçekleşmektedir. Özellikle web tabanlı iletişim portallarının bireyin hayatına girmesi, egemen düşüncenin oluşum sürecini etkilemiştir. Bireyler arasındaki iletişimin daha serbest ve katılımcı bir ortamda gerçekleşmesi herhangi bir düşüncenin sivrileşip egemen olması durumunu zora sokmaktadır. Aynı zamanda, bireylerin genel düşünceden farklı düşünceye sahip olduğu durumlarda azınlık durumunda olsalar dahi diğer kendisi ile aynı fikirleri paylaşan insanlarla kolay ve hızlı iletişime geçmeleri, yalnızlık ikliminden kolay kurtulmalarına ve suskunluk sarmalına girmelerine engel olmaktadır.

Çok sesli ve katılımcı sosyal ağlar olarak tanımlayabileceğimiz bu iletişim araçları bireyin geleneksel medya araçlarından yayılan egemen düşünceleri de eleştirmelerine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle sosyal ağlar, geleneksel medya araçlarının egemen düşünce oluşturma sürecine negatif yönde etki etmektedir. Sosyal ağlar sayesinde geçmişe nazaran suskunluk sarmalının etkisini az yaşayan bireyler, düşünce ve fikir üretiminde etkisiz eleman olmaktan çıkmış mesaj alan konumunda mesaj yorumlayan, üreten birer gönderici konumuna yerleşmiştir.Toplumun her kesiminden ve her düşünceden bireyin bulunduğu bu sosyal ağlar, aynı zamanda toplumsal renklerin bir arada bulunduğu ve gerçek kamuoyunu yansıtan birer ayna görevi görmektedir.

Sosyal Ağlarda Yer Alan Mikro Baskı Alanları

Sosyal ağların bütün bu çoğulcu ve katılımcı yönünün yanında kendi içinde oluşturduğu mikro baskı alanları da yer almaktadır. Şöyle ki, bireyler etkileşim halinde olduğu her insanla aynı düşünce veya fikri paylaşmıyor olabilirler. Bu noktada, kendi fikirlerini beyan ederken karşı tarafın tepkisinden çekinme durumu görülebilmektedir.Her ne kadar bireyin suskunluk sarmalına girmesine engel teşkil etse de sosyal ağların egemen düşüncenin oluşumunda kolaylık sağladığı durumlar da görülebilmektedir. Çoğunluğun aynı fikri dile getirdiği veya etkin bir grubun fikirlerini savunduğu zamanlarda, egemen düşünce oluşumu süreci hızlanmaktadır. Fakat burada gelenekselden ayrılan nokta egemen düşünce oluşsa bile bireylerin kendi düşüncelerini dile getirme de çekinmemesi suskunluk sarmalı yaşanmasının önüne geçmektedir. Bu durumun en önemli nedeni sosyal ağlarda çift taraflı iletişim yöntemini kullanılmasıdır.

Sonuç olarak, tarihsel süreç incelendiğinde bireyler toplumdan dışlanma ve toplumsal baskıdan korkmaları nedeniyle egemen düşünce karşısında suskun kalmayı seçmiş bu durum farklı fikirlerin toplumda yer almasını engellemiştir. Geleneksel medya araçları, egemen düşünce oluşumu ve bireylerin suskunluk sarmalına girmelerinde etkin rol oynamaktadır. Buna karşın, yeni medya araçları, çok sesliliği ve katılımcı bir ortam yarattığından bireylerin suskunluk sarmalına girmelerine engel olmaktadır. Yeni medya araçları bireyleri toplumsal yalnızlıktan kurtarmakta ve kendi fikirlerini daha rahat ifade etmekte önem teşkil etmektedir. Yeni medya araçlarının egemen düşünce oluşumuna pozitif katkı sağladığı durumlar olabilir. Fakat egemen düşüncenin oluşması bireylerin suskunluk sarmalına girmelerine neden olamamaktadır.   

Diğer yazılar için..

SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.