24 C
İstanbul
Pazar, Eylül 15, 2024

Seyahatname-i Ürdün

Modern zamanların memleketi olması hasebiyle yeni ama sahip olduğu tarih, kültür ve medeniyet bakımından da bir o kadar köklü olan Ürdün gezilip görülmeye değer bir beldedir. Bu yazımızda asıl adı ‘’Memleké’l Ürdüniyyé’l Haşimiyyé’’ ( Ürdün Haşimi Krallığı) olan ve Ortadoğu’nun cazibe merkezi Ürdün’e gerçekleştirmiş olduğumuz seyahatten hasıl olan izlenimlerimizi siz değerli okuyucularla paylaşma gayretinde olacağız.

Bölge hakkında izlenimlerimizden bahsetmeden önce Ürdün’ün tarihi hakkında mülahhas bir bilgi edinmek faydalı olacaktır. İsmi Arap kaynaklarında Ürdün olarak anılan bu güzel belde tarih serüveni içerisinde birçok devletin hâkimiyeti altında bulunmuştur. Bizans hâkimiyetindeyken bulunduğu bölge hasebiyle ticaretin seyrettiği yollar üzerinde yer alan Ürdün’ün şehirleri zenginleşti ve gelişme gösterdi. İslam fetihleri öncesinde Sasaniler ve Bizans arasında el değiştiren Ürdün, fetihlerin başlamasıyla önemini artırdı. Suriye-Filistin topraklarına giden yol üzerinde tampon bölge oluşturan Ürdün(bugün İsrail için bir tampon bölge oluşturduğu gibi) daha Hz. Muhammed (s.a.v) döneminde Bizans ile mücadelede belirleyici bir bölge oldu. Bizans ve Müslümanlar arasında gerçekleşmiş olan Mute savaşı ise bu mücadelenin bir örneğidir(8/629). Halid b. Velid komutanlığında Ecdadeyn savaşının kazanılmasının sonrasında(634) Fihl(635) ve Yermuk(636) muharebelerinin kazanılmasıyla birlikte Ürdün kesin olarak İslam hâkimiyeti altına girmiş oldu. Valiler aracılığıyla yönetilmiş olan Ürdün Emevi hanedanlığı döneminde bölgesel isyanlardan pek etkilenmemiştir.

Daha sonra sırasıyla Abbasi, Fatimi, Eyyubi ve Memlük idaresinde bulunan Ürdün için Yavuz Sultan Selim ile gelen Osmanlı hakimiyeti başını sokabileceği sağlam bir çatı gibiydi(1516). Birçok medeniyetten nasibini alan Ürdün için sıra devlet-i aliyye’ye gelmişti.

Osmanlı hâkimiyetinde son baharını yaşayan Ürdün Vehhabilik’ten de etkilenerek bazı isyanlara sahne oldu. Osmanlı tarafından görevlendirilen Mehmet Ali paşa ise bu isyanları bastırabilmişti. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu tarafından da bastırılan isyanlar zamanla artarak demografik yapılanmayı değiştirdi. Ayrıca Kafkasya’daki karışıklıklar sebebiyle Osmanlı topraklarına iltica eden Çerkezler Amman bölgesine yerleştirildi. Bugün de Çerkezler Ürdün nüfusunun önemli bir kısmını teşkil etmektedirler.

Şerif Hüseyin
Şerif Hüseyin

1918 yılı sonlarında ise Ürdün’e bugünkü ismini veren gelişmeler yaşamış ve 1.Dünya savaşı sırasında yapılan anlaşmalar sonucunda Osmanlı’ya karşı isyan bayrağını kaldıran Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal Ürdün yönetimini eline almıştır. Sonrasında İngilizler tarafından da destek gören kardeşi Abdullah başa geçti. Bu dönemde İngiliz mandasına giren Ürdün modern bir devlet oldu. 25 Mayıs 1946’da bağımsızlık İngilizler tarafından Ürdün’e bahşedilen bir hediye kutusuydu. 24 Ocak 1949’da da bu kutu içerisinde Ürdün Hâşimi Krallığı çıkmış ve Abdullah ilk Hâşimi kralı olmuştur.

1951 yılında bir suikast sonucu öldürülen Abdullah’ın yerine bugün saygıyla yâd edilen Hüseyin Ürdün kralı oldu. Hüseyin İngilizlerin Arap Lejyonları Komutanı Glupp Paşa’yı ve İngiliz askerlerini ordudan uzaklaştırarak Ürdün ordusunu millileştirdi. 1990-91 Körfez krizinde Saddam’ı destekleyen Ürdün’e Amerika tarafından mali destek kesildi. Ancak zamanla Amerika ile pürüzler giderilerek fazlasıyla maddi destek sağlanmıştır. 1999 yılında ise Kral Hüseyin’in veliaht olarak tayin ettiği oğlu Abdullah Ürdün kralı ilan edildi. Arap baharının başlamasıyla yaşanan protestolar sonucunda akaryakıt ve yiyecek fiyatları düşürüldü. Filistin savaşı birçok Filistinliyi bu ülkeye çekmiştir. Ayrıca Irak’ta meydana gelen karışıklıklar Iraklı göçmenleri Ürdün’e yönlendirmiştir. Bu sayede Ürdün nüfusu oldukça artmıştır. Hatta Ürdün nüfusunun %70’ini Filistinliler oluşturmaktadır.

Özetle tarihine değindiğimiz Ürdün halkı Arapça konuşmaktadır. Turistik bölgelerde ise İngilizce konuşanların sayısı bir hayli yüksektir. Özellikle dil eğitimi için tercih edilen Ürdün, para birimi açısından biz Türk misafirlerine dezavantaj oluşturmaktadır. Türk lirasının üç katı değerinde olan Ürdün dinarı biz talebeleri tasarrufa teşvik etmektedir. Ancak ülkemizden farklı olarak Ürdün’de taksi ücretleri oldukça ucuzdur. Şehir içi yolculuklarda tercih edilen taksiler uzun bir pazarlığın ardından yolculara Türkiye’de hayal bile edemeyeceğimiz ucuz bir ücret sunar.

Ürdün insanından bahsedecek olursak ilgimi çeken en önemli özellikleri tabiatlarına hâkim olan sakinlik ve uysallıktır. Bir aylık ziyaretim esnasında gezmiş olduğum çok sayıda yer olmasına rağmen hiçbir kavgaya rastlamayışım bu insanlara karşı bende güzel bir intiba bıraktı. İstanbul’un hızına, insanının telaşına ve stresine alışan bizler için Ürdün güzel bir terapi merkezi olabilir. Bu durumda etkili olan faktör yönetim biçimleri mi diye kendime sormadan edemiyorum. Sıkı bir rejim ile karşı karşıya bulunan ve her yerde ajan korkusuyla konuşmalarını sansürlemek zorunda kalan Ürdün insanının uysallığında en önemli etken rejim olsa gerek. Ama bununla beraber Arap milletinin tabiatındaki neşe ve tevekkül bilincinin de bu uysallığın korunmasında önemli bir paya sahip olduğu aşikârdır.

Nargile tüm Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi Ürdün’de de boş vakitlerin ve hoş muhabbetlerin vazgeçilmezi konumunda. Hatta nargile için boş vakit aramaya bile gerek yoktur onlar için. Şişa da dedikleri bu alet evde, dükkanda, apartman önlerinde ve yol kenarlarında sıkça rast gelebileceğiniz bir üründür. Özellikle akşam vakitleri kafeteryalarda boş yer bulmak pek mümkün değil. Eğlenmek için sebep arayan Ürdün insanı için televizyonda futbol karşılaşması olması kâfidir. Takım ayırt etmeksizin atılan her gole sevinip aynı zamanda nargilesini ve çayını yudumlayan renkli bir milletten söz ediyoruz. İnsanlara müsamahası olan ve şoförlerin yolun kenarında gördüğü bir yayaya yavaşlayıp derhal yol verdikleri bir millet… Ve yine ilginçtir ki kadınların şoförlükte oldukça mahir oldukları bir Arap memleketi…

Ürdün halkını temaşa ederken geleneksel kıyafetlerin hala yaygın olarak kullanıldığına şahit olursunuz. Mamafih batı usulü giyim tarzının da giderek arttığı bir gerçektir. Ancak şu sıralar Ürdün kadınında oluşmaya başlayan Türk modası da gözden kaçmıyor değil. Tekstille uğraşan esnafla yaptığımız sohbetlerde kadın giyiminde birçok malın Türkiye’den ithal edildiğini söylemeleri durumu açıklar. Bunun en önemli sebebi medya olsa gerek. Türk dizilerinin büyük kitleleri peşine taktığı Ortadoğu ülkelerinden Ürdün de nasibini almış durumda. Ülkenin İstiklâl caddesi olarak niteleyebileceğimiz nadir kalabalık yerlerinden biri olan Rainbow Street’de karşılaştığım Muhteşem Yüzyıl dizisi kahramanlarının posterleri beni oldukça şaşırtmıştı. Ayrıca Arapça pratik için diyalog kurmaya çalıştığımız insanların bizlere Murad Alemdar(Polat Alemdar) ve Fatma Nur(Fatma Gül) demeleri de popülaritemizi açıklar niteliktedir. Dolayısıyla Ortadoğu’da model bir ülke oluşumuzun detaylı bir portresini Ürdün’de görmemiz mümkündür.

Mense
                          Mensef

Ürdün’ün yemeklerinden de bahsedecek olursak pek zengin bir mutfak kültürünün olduğunu söyleyemeyeceğim. Özellikle bizim gibi zengin bir mutfak kültürüne sahip kişilerin Ürdün’de yaşayacakları sıkıntılar bezdirici derecededir. Mensef, Mendi ve Hummus gibi meşhur Ürdün yemekleri genel olarak pilav ve tavuk ikilisinin farklı varyasyonlarda denenmiş türleri olduklarından sulu yemek ihtiyacı hâsıl olmaktadır. Ama hey hât! Gelin görün ki sulu yemek kültürü olmayan Ürdün için ihtiyacınız pek lüks kaçar. Bir de bu yemeklere kahvaltıda bile çokça kullanılan baharat banyosu yaptırıldı mı midenizde yaşanacak harp yazının konusu dışında kalacaktır.

Türkün kadim dostudur çay. Son zamanlarda çokça yapılan çay edebiyatına dâhil olma niyetinde değilim. Ama özellikle çayı şekersiz içen benim gibi nice Türkün Ürdün’de geri dönüş için gün sayması içten bile değildir. Tek bir demlikte hazırladıkları çaya bir de nane kattılar mı biz tiryakiler için memleket hasreti hat safhaya ulaşacak demektir.

Ürdün’ün belki de en çok övülen zenginliklerinden biri de künefedir. Oldukça yaygın olan tatlıcılarda künefe olmazsa olmazlardandır. Ama gelin görün ki Hatay künefesinin tadına bakmış bir insan için Ürdün künefesi pek de aranacak bir tatlı değildir.

Halkın refah seviyesine değinecek olursak Ürdün’ün de dünya ekonomi sistemine dâhil olduğunu söylemekte zorlanmayız. Sokaklarda çok sayıda lüks ciplere rastlayabileceğiniz gibi yine aynı yolun kenarında çöpleri karıştıran bir aile efradını da görmeniz pek sık rastlanılan manzaralardandır. Lokantaların sokağa açılan masalarında ziyafetin türlüsünü çeken bir insanla, aynı sokakta aç gezen çocukları görmek bizlere pek de yabancı olmayan, alışa geldiğimiz hazin bir tablodur. Başkent Amman’da karşılaştığım bu manzaraların diğer şehirlerde daha fazla olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Ürdün’e gittiğinizde insanların sosyal hayatında din faktörünün belirleyici olduğunu göreceksiniz. Halkın çoğunun namaz kıldığı, toplanma yerlerinin camiler olduğu ve küçücük çocukların camilerde kuran okumaya çalıştıkları bir ülke… Tabi bunu sağlayan ve Arap insanının geleneklerini her şeye rağmen koruyan en önemli faktör olan Kuran dili Arapça…

Başkent Amman'da bulunan Herkül Tapınağı
                                                              Başkent Amman’da bulunan Herkül Tapınağı

Ürdün gezilip görülecek yerler açısından oldukça zengin bir ülkedir. Amman’da cebelü’l-kala ismindeki bölgede antik dönemlerden kalma Herkül Tapınağı ve Emevi Kasrı bulunmaktadır. Bu bölgede kurulan müzede antik dönem, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Eyyubi ve Memlük dönemlerinden kalma tarihi eserler sergilenmekte ve müzenin dışında birçok lahit tarih meraklıları için sergilenmiştir. Ayrıca Amman’daki Kraliyet Otomobil Müzesi de otomobil tutkunlarının görmesi gereken yerlerin başında gelmektedir. Amman şehir merkezinde yer alan Roma antik tiyatrosu da şehrin tarihi misyonunu yüklenen önemli yapıtlardan birisidir.

Ülkenin güneyinde kalan Akabe körfezi Kızıl Deniz’e açılan bir kapı niteliğindedir. Körfezi diğer tarafına baktığınızda İsrail manzarası sizi karşılar. Akabe şehir olarak ticaretin yoğunlaştığı bir bölgedir. Ayrıca plajıyla yüzme ve dalış meraklıları için güzel bir denize sahiptir. Su altı mercanlarının renkli dünyası Akabe denizini çekici kılan önemli özelliklerindendir.

                                           Vadi Ram

Çölün uçsuz bucaksız derinliklerine dalmak isteyenler için biçilmiş bir kaftan olan Vadi Ram Ürdün’ün cazibe merkezlerindendir. Birçok filmin de çekildiği bu mekâna Vadi-i Kamer(ay vadisi) de denmektedir. Çöl gezileri için kiralayacağınız bir cip ile kızıl kumun dünyasında güzel bir gezinti yapabilirsiniz.

Lut kavminin helak olduğu yer olduğuna inanılan Bahru’l Meyyit(ölü deniz) diğer ismiyle Lut Gölü de Ürdün’ün ilgi çeken yerlerindendir. Deniz seviyesinin altında olan bu bölgede nem oranı oldukça yüksektir. Denizdeki tuz oranının yüksek oluşu batmanıza izin vermeyecek derecededir. Birçok insanın çamur banyosu yaptığı bu deniz kimileri için de ibret alınacak bir yer olması hasebiyle kıyısında tefekkür edilen bir sahnedir.

Petra: Anlatmakla bitiremeyeceğimiz Ürdün’ün gezilecek yerlerinin en güzelini sona bırakmayı tercih ettik. İnsanı hayrete düşüren bu mekan mufassal ve hususi bir değerlendirmeyi hak etmektedir. Modern insanın idrak sınırlarını aşan yapılarıyla hala gizemini koruyan bir memleket… Taşın en güzel halini aldığı ve ince bir ruh kazandırıldığı uygarlık… Dünyanın harikalarından biri olan Petra antik kentinden bahsediyoruz.

Hakkında araştırmaların hala devam ettiği Petra antik kentinin banileri hakkında muhtelif görüşler mevcuttur. Bedevilerin anlatılarından ve şehrin mimari özelliklerden yola çıkan bir kısım tarihçi bu kentin Mısırlılar tarafından inşa edildiğini savunmuşlardır. Piramitlere can veren ellerin ancak Petra’yı ortaya çıkarabileceği görüşü son zamanlarda yapılan araştırmalarla rafa kaldırıldı. Bu araştırmalardan elde edilen verilere göre Petra MÖ.400-MS.106 yılları arasında Arap bir kavim olan Nebatilerin başkentliğini yapmış bir bölgeydi. Ticaret yollarının üzerinde bulunuşu kentin gelişmesinde ve dünyaya tanıtılmasında önemli bir etken olmuştur. Roma işgaline kadar önemini kaybetmeyen bu kent işgalden sonra yavaş yavaş gözden düşmeye başladı.

The Siq
                                 The Siq

Tamamını gezebilmeniz için dört gününüzü hibe etmeniz gereken Petra antik kentine girdiğinizde az bir süre yürüyüşün ardından sizi The Siq diye adlandırılan ve dar bir kanyon görünümünde olan yürüyüş yolu karşılar. Güneşin tonlarının renklendirdiği kanyonun duvarları izleyenlerine unutulmaz anlar yaşatır. Yine bu duvarlara işlenmiş olan figürler ile estetik ve sanatın ilkel ellerde hayat bulan aksi ziyaretçileri karşılamaktadır. Şehrin su ihtiyacını sağlamak amacıyla oluşturulan kanallar ise bayındır bir kente ayak bastığınızı kulağınıza fısıldar. Bu uzun yolculuğun ardında sizi karşılayan yapı ise Petra’nın ihtişamını en iyi yansıtan El-Hazne isimli yapıdır.

El-Hazne ismi verilen bu yapı mimarinin zirvelerini sergileyen dünyanın nadide örneklerindendir. Kralların hazinelerinin saklandığı yer olduğu belirtilen bu yapı Nebatiler hakkında geniş bir tarih okuması yapmamıza yardımcı olur. Mimari üslubuyla Petra’daki diğer yapılardan çok farklı olan El-Hazne medeniyetlerin sentezi niteliğindedir. Nebati, Yunan, Pagan ve Mısır tanrılarını yansıtan figürlerin yer aldığı duvarları ve devasa sütunlarıyla klasik Nebati mimarisinden çok farklı bir görüntü çizmektedir. Bu ise ticaretle beslenen Nebatilerin Akdeniz ticaret havzasında ne denli geliştiklerinin ve kültürlerin etkisinde kaldıklarının tablosunu biz tarih meraklılarına çizmektedir.

Ürdün’e neden gitmeliyim sorusunun tek cevabı olabilecek nitelikteki Petra antik kentini simgesi olan El-Hazne’ye vardığınızda sizleri deve gezisi ticaretiyle uğraşan ve pazarlıktan pek hoşlanmaya bedeviler karşılar. Yanık tenleri ve sert bakışlarıyla bedevi genlerini hissettiren bu tüccarların taktıkları güneş gözlüğü hazari insanla yaşadıkları dönüşümü sembolize eder. Her şeye rağmen develere binmenin yaşattığı otantik duygular yaşanmaya değer. El-Hazne’den sonra da sizleri uzun ve geniş bir vadi karşılayacaktır. Burada Nebatilerin kendilerine özgü mezarlıkları ve amfi tiyatro dizilmiştir.

Ürdün seyahatimizi konu edinmiş olduğumuz bu yazı şüphesiz ki kelimelerin çizdiği sınırların ötesine geçemeyecektir. Birçok uygarlığın iz bırakmış olduğu bu topraklar ancak bizzat şahit olunduğunda size sırlarını fısıldar. Ben ise bana fısıldanmış olan bu sırları meraklılara ifşa etmeye çalıştım. Bu küçük ama bir o kadar da büyük beldeye karşı bir nebze dahi ilgi duymanıza vesile olduysam maksat hasıl olmuş demektir. Vesselam…

Hüseyin Aydın

29 Mayıs Üniversitesi

SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.