Yıllık tüm dünyada üretilen 260 milyon ton plastiğin %10’unun sonunda denizlere atıldığı; buna ek olarak plastiğin, denizi kirleten tüm atıklar içerisinde %89’luk bir pay oluşturduğu söylenmekte. Ancak bu atıklar denizlere nasıl karışmakta? Temelde üç kategori atık bulunmakta:
- Balıkçılık materyalleri ve balıkçılık esnasında düşen materyaller (ağ ve balık avlama sepeti gibi ürünler),
- Gemilerden düşen veya kasıtlı olarak atılan materyaller,
- Karadan gelen materyaller (ki toplam atıklar içerisindeki oranın %80’e kadar çıktığı belirtilmekte):
a. Plâja bırakıldıktan sonra rüzgâr veya dalgalar tarafından taşınan turizm atıkları,
b. Endüstride kullanılmış su ve çöp atıkları.
Ancak bu atıklara ne olmakta?
Söz konusu atıklar rüzgârların, ancak daha da önemlisi okyanus akıntılarının etkisiyle Dünya üzerinde belirli noktalara toplanmakta, böylece de küçük atık adacıklarının oluşmasına neden olmakta.
Okyanuslardaki akıntılardan dolayı oluşan ve birer akıntı dairesi olarak nitelendirilebilecek daireler -gyse- (yukarıdaki resimde gösterilmiştir), içerisine giren atıkların çıkmasını engellemektedir ve Pasifik Okyanusu’nun kuzey bölgesinde birikmeye başlayan atıklar, atmosfer ve okyanus çalışmaları yapan NORA tarafından tespit edilmiştir.
1997 yılında ise Kaptan Charles Moore, söz konusu dairelerin Kuzey Pasifik’te bulunanının içinden geçerek, insanları plastik atıklardan oluşan bir “Yedinci Kıta” konusunda uyarmıştır. Bu kıtanın boyutu tam olarak bilinmemekle birlikte, 1.5 milyon ile 3.5 milyon km2 arasında olduğu belirtilmektedir. Yoğunluk olarak ise, 10m ile 30m arasındaki bir derinlikte, km2 başına 5kg plastik atık olduğu belirtilmektedir.
Hawaii, bu durumdan en çok etkilenen adalardan biridir. Çünkü söz konusu dairelerin içinde olup atıkların yolu üzerine bulunmaktadır.
Söz konusu adacıklar her zaman için bir arada bulunmayıp dağınık halde belirli noktalarda da gezinmektedirler. Bu nedenle de söz konusu oluşumlara verilen “ada” veya “kıta” gibi isimler, coğrafî açıdan doğru değildir. Bazı araştırmacılar, bu küçük moleküller ile kirlenen okyanusu “plastik çorbası” olarak da adlandırmaktadırlar. Ancak, dağınık hâlde bulunan ve böylece uydudan (veya uçaktan) çekilen fotoğraflarda görünmeyen söz konusu adacıklar, kuşkucuların (sceptics) bu olaya inanmamasına neden olmaktadır.
Söz konusu atıkların hayvan yaşamları üzerinde de büyük etkisi bulunmaktadır. Denizde yaşayan ve denizden beslenen canlılar ya bu atıkları yemekte, ya da onlara dolanarak (eğer ölmezlerse) yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadırlar. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (United Nations Environment Program) tespitlerine göre, plastik atıklar her yıl bir milyondan fazla kuşun ve iki yüz binden fazla deniz memelisinin ölümüne yol açmakta.
Bu durumdan insanın da etkilendiğini belirtmekte fayda vardır. Plastiğin moleküler yapısı tamamen yok olmadığından plastik, bir sünger görevi görerek kirletici maddeleri üzerine yapıştırmakta ve böylece öncelikle hayvanlar, daha sonra da onları yiyen insanlar tarafından besin zincirine karışmaktadır. Yani insanlar da bu plastikleri, diğer kirlenmiş maddeler ile birlikte yemektedirler.
Bu soruna sunulan çözüm önerisi var mı?
2009 yılında, Hollandalı bir mimarlar kabinesi olan WHIM, söz konusu parçaların toplanıp dönüştürülerek gerçek bir adaya dönüştürülmesini (recycled island), sonrasında ise bu adanın küresel iklim değişikliği mağdurları tarafından kullanılmasını önermiştir. Aynı zamanda ada, enerji konusunda kendi kendine yetebilir duruma getirilecektir. Söz konusu ada, yaklaşık beş yüz bin kadar iklim değişikliği mağduruna ev sahipliği yapabilecektir.
Söz konusu fikir insanların olumlu düşünmesine neden olsa da, Birleşmiş Milletler tarafından 2050 yılına kadar sayısı iki yüz elli milyona varacağını düşündüğü iklim değişikliği mağdurlarını karşılayabilecek kapasiteye sahip değildir.
İkinci bir fikir ise Amerikalı Kaisei projesi ile 2009 ve 2010 yıllarında ortaya atılmış ve daha gerçekçi bir projedir. Söz konusu proje, en basit hatlarıyla, atıkların toplanmasını öngörmektedir. Ancak yukarıda “plastik çorbası” olarak belirtilen küçük moleküllerin, özellikle de okyanusun derin noktalarından toplanılması bu konuda ciddi bir yatırım ve emek sorunu oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu küçük parçacıkların toplanması için kullanılacak teknolojinin çevreye zarar verebileceği de düşünülmektedir.
Son olarak, sorunun politika yanına değinmekte fayda vardır. Söz konusu daireler, ulusal sınırların dışında (uluslararası sularda veya münhasır ekonomik bölgelerde) bulunmaktadır. Bu nedenle de hiçbir devlet, söz konusu atıkların sorumluluğunu veya temizlenmesi için ödenecek parayı üstlenmemektedir. Bu durumda sorunun çözülmesi çok da kolay değildir.
Atıkların toplanmaları (video):