Sarı yosuna benzer görüntüsüne rağmen bir bitki, hayvan, mantar veya liken olmayan physarum polycephalum (diğer bir adıyla “blob”), yüzlerce çekirdeğe sahip olan tek hücreli bir canlıdır. Çıplak gözle görülebilen ender tek hücrelilerden olan bu canlı, sahip olduğu inanılmaz kapasiteleri sayesinde pek çok kişinin ilgisini çekmiştir ve çekmeye devam etmektedir.[1]
1970’li yıllara kadar bir mantar türü olarak kabul edilmiş olan blob aslında çok eski dönemlerden beri vardır. Bu canlının 500 milyon yıldan 1 milyar yıla kadar uzun bir süredir dünyada olduğu tahmin edilmektedir. Doğada genellikle ağaçların alt kesimlerinde yetişen blob karanlık ve nemli ortamları sevmektedir. Aydınlık ve kuru ortamlardan ise nefret etmektedir. Sıkça sarı renkli olsa da doğada pembe, mavi, kırmızı, beyaz v.b. pek çok renkte bloba rastlamak mümkündür.
Blobu Özel Yapan Karakteristik Özellikleri
Beyni olmamasına rağmen blob çok zeki bir canlıdır. Bu canlı, çevresine çok iyi adapte olabilmektedir, öğrenebilmektedir, iletişim kurabilmektedir ve karmaşık sorunları çözebilmektedir. Örneğin, bir labirent içine konmuş olan pek çok sayıda blob, önce birleşip daha sonradan labirentin iki çıkışını mümkün olan en kısa yoldan birbirine bağlayabilmektedir. Çıkmaz sokaklara giden veya yolunu uzatmasına neden olan uzantılarını ise geri çekerek enerji tasarrufu sağlamaktadır:[2]
Blob, kendisine sunulan gıdalar arasından büyümesini/gelişmesini maksimize edecek ve en uzun süre hayatta kalmasını sağlayacak olanını seçebilmektedir. Ayrıca yapılan araştırmalar birden fazla blobun birleşmesi esnasında bunların birbirlerine (yemek deneyimleri de dâhil olmak üzere) davranışlarını öğretebildiğini göstermiştir.[3]
Blob, geçtiği yerlere mukus bırakarak kendisine bir “haricî hafıza” oluşturmaktadır. Bu mukus sayesinde geçtiği yolları hatırlayan blob, böylece gereksiz bulduğu yerlerden bir kez daha geçmeyerek boşa enerji harcamamaktadır.
Ağzı, midesi ve gözü olmamasına rağmen blob, etrafında bulunan besinleri algılayabilmektedir ve yiyebilmektedir. Doğada mantar (sporları), bakteri ve mikrop ile beslenen blob, laboratuvar ortamında genellikle yulaf ezmesi ile beslenmektedir.
Bu canlı, bacakları ve/veya ayakları olmamasına rağmen gıda ihtiyacını giderebilmek için hareket edebilmektedir. Normal koşullarda saatte 1 santimetre ilerleyen blobun, çok aç olduğu zamanlarda saatte 4 santimetre ilerleyebildiği bilinmektedir. Blob bu ilerlemeyi, sahip olduğu ve içerisinde protoplazma adı verilen sıvının bulunduğu bir damar ağı sayesinde gerçekleştirmektedir.
Blobun nasıl ilerlediği ve beslendiği aşağıdaki videolar sayesinde daha iyi anlaşılabilir:
İyi beslendiği sürece ciddi bir büyüme kapasitesine sahip olan blob, genişliğini her gün, bir önceki güne oranla iki katına çıkarabilmektedir. Laboratuvar ortamında 10 metrekare büyüklüğünde blob yetiştirildiği bilinmektedir.
Blob cinsel veya cinsel olmayan yollardan çoğalabilmektedir. 700’den fazla cinsiyete sahip olan bu canlı, cinsel olmayan yollardan ise sporla çoğalabilmektedir. Blobun doğada yaklaşık bin farklı türü bulunmaktadır. Doğada renk, biçim v.b. açılardan farklı bloblara rastlanmasının temel nedeni de budur. Ayrıca farklı coğrafyalarda bulunan farklı blob türlerinin farklı karakteristik özelliklerinin olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle Amerikan, Avustralyalı ve Japon blob türlerinin davranışlarında farklılıklar gözlemlenmiştir.
Yeterli gıdanın olmadığı veya çok fazla ışığa maruz kaldığı durumlarda blob, dış katmanında bir kabuk oluşturup uykuya dalarak yıllarca uykuda kalabilmektedir. Bunu yaparak enerji sarfiyatını minimize eden blob, daha uygun koşulların geleceği günleri beklemektedir ve o günler geldiğinde, uykusundan uyanarak yaşamına kaldığı yerden devam etmektedir. Bu nedenle blob için, her ne kadar blob ölümsüz olmasa da “ölümsüz” sıfatı kullanılmaktadır.
Blob kesilince de ölmemektedir. Kesilen blob parçaları ya tekrar birleşerek tek bir blob oluşturmaktadır ya da kesilen her bir parça ayrılıp yeni bir blob olarak yaşantısına devam etmektedir.
Amipler (Latincede “Amoebozoa”) grubuna ait olan ve ilginç özellikleriyle dikkat çeken tek hücreli canlı blobun sosyal ve pozitif bilim dünyasına pek çok şey öğreteceği tahmin edilmektedir. İnsan sağlığına zararlı bazı ağır metallerin temizlenmesinde, karmaşık zekânın ne olduğunun daha iyi anlaşılmasında, sağlık sektöründe hastalıklarla mücadelede, farklı hareket kabiliyetine sahip robotların üretilmesinde v.b. pek çok konuda blobdan doğrudan veya dolaylı olarak faydalanılabileceği öngörülmektedir. İlerleyen dönemlerde blob sayesinde sosyal ve teknolojik gelişmelerin elde edilebilip edilemeyeceği zamanla görülecektir. Son olarak belirtilmesi gerekir ki blob, tehlikeli bir canlı değildir.
[1] Blob adı Irwin Yeaworth’un 1958 yılında vizyona girmiş ve İngilizce adı The Blob olan filminden gelmektedir. Bu filmde blob adı verilen uzaylı ve sümüksü canlı insanlığı tehdit etmektedir ve insanların korkulu rüyasıdır.
[2] Bu türden bir deneyi daha önceki dönemlerde Toşiyuki Nakagaki gerçekleştirmiştir.
[3] Blobun tuzu sevmediği belirtilmektedir. Bu durumda, tuz tatmış ve tuzu yememesi gerektiğini anlamış olan bir blobun başka bir blob ile birleşmesi durumunda bu yeni blobun tuzu hiç tatmadığı gözlemlenmiştir.