“ORHAN KEMAL bu kitabında olgun döneminde yazdığı en güzel hikayelerinden birkaçını sunmuş oluyor. Daha önce yayınlarımız arasında çıkan “Arka Sokak” ve “Çamaşırcının Kızı”nda olduğu gibi bu kitabında da küçük kasabalardan büyük şehre geniş bir Türk halkının alt tabakalarda nasıl yaşadığını büyük bir ustalıkla yansıtmıştır.”
“Önce Ekmek” kitabının arka kapağındaki bu açıklamada da Orhan Kemal’in ustalıkla alt tabakalardaki insanları nasıl anlattığı açıklanmıştır. Türkiye’nin orta gelir ve alt gelir grubundaki insanların yaşantılarından her birine dokunmuş, herkesin anılarında ya kendi hayatlarından ya da etrafındaki bir aileden örneklerle hatırlamasına neden olacak bir hatırayı canlandırmayı başarmıştır. Hikayelerinde ortamı anlattığı kadar kişiler arasındaki diyaloglar ve bu diyaloglarda kullanılan dilin doğallığı ile insanların Anadolu’nun hangi bölgesinden İstanbul’a geldiklerinin ve nasıl bir ekonomik durumda olduklarına dair ipuçları vermeyi de unutmamıştır.
Kitabın içerisindeki öyküler uzun olmamasına rağmen yani karakterleri ile tanışıklığınızın uzun saatler sürmemesine rağmen, kendinizi öykülerin sonundaki ölüm haberlerine fazlasıyla üzülürken bulabilirsiniz. İnsanların ekmek parası kavramı çevresinde nasıl hayatlar inşa ettiğini, ekmek kavgasının bir süre sonra insanı neye dönüştürdüğünü, bakış açıları ve arkadaşlıkların bunlardan nasıl etkilendiğini birebir olayların içerisinden anlatmaya çalışmaktadır. Orhan Kemal, mahalle aralarında birbirlerini tartaklayıp sonra masum bir şekilde arkadaş olan çocuklar, çocukların sokaktaki arkadaşlarının ekonomik durumu ne olursa olsun ciddiye alarak hikayeleri evlerine taşımaları gibi birçok vurucu sahneyle öykülerin içerisinde bizleri farklı bakış açılarından düşünmeye sevk etmektedir.
Özellikle sokak kenarlarındaki dikkat çekmeyen karakterlerin hayatından dünyaya bakışı anlatan “Tarzan” hikayesindeki gibi, küçük yaşta gazete satmaya çalışırken bir anda insanların hayatında yer edinebilen küçük Erol gibi karakterlerle okuyucuyu belirgin bir biçimde etkilemeyi başarmıştır. Küçük gazeteci çocuğun ölüm haberini aldığınızda okuyucunun üzüntüsü ve öyküleri dünyanına acımasızlığının farkında olarak okumaya devam ederken bulabilirsiniz kendinizi. Şehirdeki ekonomik kaygılarının peşindeki kocalarından şikayetçi kadınların kendilerini değerli hissetmek adına kocalarını aldatmaları, patronlarının kendileriyle dalga geçmeye çalışırken onları dalga geçilir hale getiren muhasebeciler, otobüste parasının üstünü alamayan adamın önyargılarıyla bir otobüs yolculuğunu ve inerken paraüstünü aldıktan sonra anladığı hatasını çıplaklığıyla yüzümüze vurulmasını da bu kitapta bulabiliriz.
Yazım dilinin basit, doğal ve içten olduğu kitaptaki öyküleri bir solukta okuyabilir, öykülerin içindeki hikayelerde hayatınızdan kesitleri bulabilirsiniz. Kimi zaman avukatın oğlu, kimi zaman bakkal amcanın oğlu olabilir, kocasını aldatan kadınlara hak verebilirsiniz. Bu Orhan Kemal’in ustaca anlatımının bizleri ne kadar etkilediğinin ispatı niteliğindedir.
Aşağı indim. Her günkü satıcıdan almıştım oysa gazetemi. Kapıyı açtım: Kısa pantolonlu, minnacık bir çocuk. Savrulan karlarla ıslanmış gazeteleriyle titreyip duruyordu.
“Abim kusura bakmasın dedi amca!”
“Ne bu?”
“Elli kuruş borcu kalmış size de..”
“Kendisi nerede?”
Ağlamadı, hıçkırmadı. Taş gibi:
“Öldü” dedi “Dün Edirnekapı’ya gömdük..”
Elli kuruşu uzattı. Sonra çekip giderken:
“Gazte, havaaaadis!”