21.4 C
İstanbul
Perşembe, Eylül 19, 2024

Neredeyse Beş Saniye Olacaktı

Tarihle sabittir ki, insanların kendi eliyle inşa ettiği, dini-kültürel ya da siyasi önder kültünün altında, sanrılara dayalı bir bilinçle yaşamasının yaygınlık kazanması topluma daima pahalıya mal olur. Niçin mi? Çünkü böyle bir bilinç sürecinin işlediği yerlerde yavaş yavaş “insan”dan soyunan bir kitle psikolojisi tutuşur. Artık “birey”den söz etmek pek mümkün değildir. Toplumsal hayatın, kamu düzeninin dümenine bir kitle ve o kitlenin iştahları, korkaklıkları, vurdumduymazlıkları ile köleleşen ruhların şekillendirdiği bir lider kültü ve idaresi geçirilmiştir. Bunun bir sonucu olarak “insan”ın ve en nihayette de insanı belirgin kılan ferdiyetinin buharlaştığı beldelerde millet olma mefhumu da sekteye uğrar, sakatlanır. Michel Foucoult’nun o meşhur özdeyişiyle söylersem “bir yerde herkes birbirine benziyosa orada kimse yoktur.” Ve kimsenin olmadığı bir yerde adına millet denilen anları vücut bulamaz.

Böylesi bir hal ve gidişat, daha en başında derin bir hukuk ve özgürlük sorununu doğuracaktır. Çünkü giderek çoğunluğun avamileştiği bir kitle ortamında, fert olarak var kalabilme cehdi daima baskılanacak, bireyin kitleyle uyuşmadığı, çatıştığı alanlarda kişi ne denli haklı olursa olsun “bir başına” olduğu için güç kullanımı marifetiyle kitlenin dayatmalarına maruz kalacaktır. Bu açıdan hukukun üstünlüğünün hakim olduğu memleketlerde kitle psikolojisinin zayıf olması arasındaki ters orantı tesadüfi olmamalıdır.

Türkiye’de bütün modernleşme iddialarına, “yeni” Türkiye söylemlerine rağmen insanların bireyselleşmemesi, çağdışı bir tutumla dini, kültürel ya da siyasi bir önder/lider kültüne, tapınma derecesinde ram olup süreğen bir silikleşmeye razı olmaları göz önüne alınırsa bir hayal aleminde yaşadığımız ortaya çıkar.

Memlekette yalnız dinsel ve siyasal alanlarda değil, artık olur olmaz her yerde sıkça ve coşkuyla telaffuz edilen “başkan, reis, hazret, üstad, baba, patron…” gibi kavram ve kullanımlar, toplumdaki kronik anti-demokratik eğilimler damarının bariz işaretleridir. Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları çalışmasında Taha Parla, Kemalistler üzerinden lider/önder hakkında şöyle bir tespit yapıyor: “Ne kadar paradoksaldır ki toplum ve siyasetin çağdaşlaşması ve rasyonelleşmesi amaç edinilirken demokratik sıfat ve kategorilerle kavramlaştırılmakta ve terimlendirilmektedir. Bir bakıma her şey çağdaşlaşırken liderlik kurumu çağdışı kalmaktadır veya modern-otoriter, anti-demokratik boyutlar kazanmaktadır.

Konuya ilgili olarak Yu Hua’nın On Sözcükte Çin kitabından naklettiği bir hatırayı da anmak istiyorum: vaktiyle kasabadan bir adam Pekin’e gitmiş, döndükten sonra Mao Zedong’la el sıkıştığını iddia etmiş ve sevinç gözyaşları içinde kasabadaki herkese Mao Zedong’un samimiyetle kendisiyle tokalaştığını, kendisine içtenlikle adını sorduğunu söylemiş, bir başkasının eli Başkan Mao’nun elini ondan kapıncaya kadar dolu dolu dört saniye boyunca el sıkmıştı. Derin bir üzüntüyle şöyle demişti:

“Neredeyse beş saniye olacaktı.”

            Daha sonra kasabadaki diğer insanlar bu kişiyle tokalaşıp neşeyle birbirlerine şöyle demişler: “Başkan Mao’nun tokalaştığı el ile anlaştım.”

            Yu Hua bu sanrının gerçeğini ilerleyen satırlarda şöyle açıklıyor: “Bence büyük ihtimalle, Mao Zedong’u Tiananmen Kulesi’nde el sallarken görmüştü o. Mao Zedong’un elini belli belirsiz şekilde gördükten sonra Mao Zedong’la kurgusal boyutta el sıkışmıştı, Kasabamızdaki herkes ona kati olarak inandıktan sonra kendisi de bunun gerçek olduğuna inanmıştı.”

            Aklı, gerçeğin kapısını açan en mühim bir miftah olarak bellemedikçe kör heves ve iştahların, hırs ve menfaatlerin güdümünde hakikatten kopup boş hayaller toplamı kurgusal bir alemde avuntulara saplanırız.

Türkçemizde güzel bir deyim vardır: ”Aklını başına al.” İnsan aklı elden bıraktıkça, aklına müracaat etmeyi bir kenara ittikçe farkında olmadan “insan olma”yı terke meyletmiştir. Böyle olunca akıl artık; midenin, korkuların, kör hırsların elinde bir oyuncak derekesine düşer. Onu yerli yerinde tutmak, kişiliğin, gerçekliğin, yaşamsal olanın ve bilhassa adaletin yerli yerinde var kalabilmesini temin edecektir. Köleliğin her çeşidinin giderilmesi, bireyin ve toplumun varlıkça esenliği buna bağlı.

                                                                                               25.Şubat.2021 (11.40)  

SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.