Fransızca adı Le Radeau de la Méduse olan ve Théodore Géricault tarafından 1818 yılında yapımı tamamlanan bu 4,91 metre uzunluğundaki ve 7,16 metre genişliğindeki devasa tablo, bugün Paris’te Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir. Kimilerine göre yalnızca romantizmin, kimilerine göre ise romantizmin ve realizmin izlerini taşıyan bu tablo, sanatsal (artistik) etkisinin yanı sıra arkasında sakladığı hikâyeden dolayı da ziyaretçileri kendisine hayran bırakmaktadır. Söz konusu tablonun hikâyesi aşağıda anlatıldığı gibidir.
Napoléon Bonaparte döneminde Senegal’in kontrolünü İngiltere’ye kaptıran Fransa, Senegal’i 1814 ve 1815 yıllarında imzalanan Paris Antlaşmaları sayesinde geri kazanmıştır. Bunun üzerine dönemin Fransa Kralı 18. Louis, Senegal’i yönetecek olan vali, bu valinin ailesi ve bunlarla birlikte orada yaşayacak olan yaklaşık 400 kişilik kalabalık bir grubu bu Afrika ülkesine gitmek için görevlendirmiştir.
Medusa (Fransızcada “La Méduse”) adlı fırkateyn ile Fransa’dan yola çıkan söz konusu grup, yaklaşık iki haftalık bir seyahat sonrasında Moritanya açıklarındaki Arguin Kum Yığını’na (Banc d’Arguin) kadar gelmiştir. Ancak geminin kaptanı Hugues Duroy de Chaumareys’nin yaptığı birkaç hatadan dolayı Medusa, Arguin Kum Yığını’nda karaya oturmuştur ve fırkateyn, çarpmanın etkisiyle su almaya başlamıştır. Bunun üzerine her ne kadar mürettebat kurtarmaya çalışmışsa da fırkateyn, 2 Temmuz 1816 tarihinde batmıştır.
Fırkateyn batarken güvertede bulunan kaptan ve diğer üst düzey kişiler, filikaları kullanarak kendilerini kurtarmayı başarmışlardır. Herhangi bir filikaya binemediğinden dolayı açıkta kalan alt sınıflardan yaklaşık 150 kişilik bir grup ise kendine bir sal yaparak onun üzerinde hayatta kalma mücadelesi vermiştir. Bu salda bulunan 150 kişilik grup, yalnızca birkaç fıçı rom ile yakıcı güneş ışınlarına ve patlak veren fırtınalara yemeksiz ve susuz bir biçimde yaklaşık iki hafta boyunca dayanmak zorunda kalmıştır. Aşırı miktarda kullanılan alkolün de etkisiyle söz konusu kişiler, bu iki haftalık süreç boyunca hayatta kalabilmek amacıyla yamyamlığa kadar varan her türlü aşırılığa başvurmuşlardır. En sonunda sal bulunduğunda salın üzerindeki 150 kişiden toplamda yalnızca 15’inin hayatta kalabilmeyi başardığı görülmüştür.[1]
Trajediyi duyduktan sonra konuyla yakından ilgilenmiş ve bu trajediden kurtulmayı başaran kişilerden söz konusu hayatta kalma mücadelesini dinlemiş olan Théodore Géricault, kendisine dev bir tuvali sığdırabileceği büyükçe bir atölye kiralayarak yapmak istediği tablonun eskizlerini çizmeye başlamıştır. Géricault’nun çalışmaları sonrasında, yaşanan bir felakette kendisini kurtarmaktan başka hiçbir şeyi düşünmemiş olan dönemin Fransız aristokrasisinin eleştirildiği Medusa’nın Salı tablosu ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu tablo, ten renklerine bakılmaksızın, ölüm gibi acı bir gerçek karşısında insanların aslında ne kadar eşit olduğunu da gözler önüne sermektedir. Bu nedenle Medusa’nın Salı, dönemin sömürgecilik fikrine karşı da bir hiciv olarak kabul edilmektedir.
İşte Géricault’nun söz konusu ünlü tablosu:
[1] Bu 15 kişilik grup içerisinde 5 kişinin de henüz kıyıya varamadan hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Yaşanan bu felaketten sonra geminin kaptanı Hugues Duroy de Chaumarey, 3 yıl hapse mahkûm edilmiştir.