2007-8’de yaşanan küresel mali krizin devam eden etkileri ve ticaret savaşlarının yol açtığı tahribat nedeniyle zaten kırılgan durumda olan küresel ekonomi, koronavirüs salgını ile iyice çıkmaza girdi. Ancak yine de tünelin sonunda ışık görünüyor. Dr. Altay Atlı tarafından Anadolu Ajansı için hazırlanan bu yazıyı, Siyasal Hayvan okuyucularının beğenisine sunuyoruz
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisi, küresel ekonomiyi tam anlamıyla bir sarmalın içine sürükledi. Tüm dünyada insanlar evlerine kapandı, temel ihtiyaçlar dışında üretim de tüketim de durdu. Bu süreç daha ne kadar sürecek ve salgın tamamen kontrol altına alındığında ardında ekonomik anlamda ne kadar bir hasar bırakacak, bunu tahmin etmek güç.
Eldeki veriler halihazırda küresel ekonominin ciddi bir şekilde yara aldığını ve bunun bir süre daha devam edeceğini gösteriyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yayınladığı bir bilgi notuna göre salgına karşı alınan önlemler kapsamında ekonomik hayatın üç ay boyunca durması ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYİH) normalden yüzde 4 ila 6 oranında daha düşük bir seviyede gerçekleşmesi anlamına gelecek. Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) hesaplamalarına göre küresel ticaret hacmi 2020 yılında en iyi senaryoda yüzde 13, en kötü senaryoda ise yüzde 32 oranında küçülecek. Hizmet sektörü ve küresel tedarik zincirlerine en fazla bağımlı olan elektronik ve otomotiv gibi sektörler en ağır hasara maruz kalacaklar. Diğer yandan son iki ay içinde gelişmekte olan piyasalardan yaklaşık 100 milyar dolarlık bir sermaye çıkışı oldu ve bu kaçış devam edecek. Doksanın üzerinde ülke şu anda Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) yardım talebinde bulunmuş durumda.
Küresel ekonomi bir süre sonra toparlanma sürecine girecektir; hatta Çin gibi bazı ülkelerden bu anlamda ilk olumlu işaretler gelmeye başladı. Önemli olan şüphesiz ki bu sürenin ne kadar olacağı. Bir “V” tipi toparlanma süreci, başka bir deyişle keskin bir düşüşten sonra yine aynı hızda bir toparlanma ve kısa sürede ekonomik parametrelerin kriz öncesi seviyesine geri dönmesi ve kısa vadede oluşan hasarın mevcut sosyal güvenlik sistemi üzerinden telafi edilmesi, şu anda yaşanmakta olan süreç karşısında artık pek mümkün görünmüyor
Ekonomilerdeki güven ortamı ve geleceğe yönelik büyüme öngörülerine ilişkin en sağlıklı verilerden biri olan satın alma yöneticileri (PMI) endeksiyle ilgili son ülke verilerine bakmak ekonomik aktörlerin nasıl bir beklentide olduklarını gösteriyor. PMI, 50 puan etrafında şekilleniyor; aylık olarak açıklanan verilerde 50’nin üzeri olumlu olarak gelişen beklentileri, 50’nin altı ise kötü gidişat öngörülerine işaret ediyor. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Mart ayı verilerine bakıldığında, PMI’nin ABD için 39,8, İngiltere için 39,3, Avrupa Birliği (AB) için 29,7, Almanya için 35,0 gibi son derece düşük seviyelerde olduğu görülüyor. Çin’de ise Şubat verisi 27,5’a kadar indikten sonra Mart ayında 46,7’lik bir gerçekleşme söz konusu. Başka bir deyişle tüm dünyada ekonomik beklentilere yönelik bir karamsarlık var. Çin toparlanıyor ancak Çin’de üretim tekrar başlamış olsa bile üretim seviyelerinin salgın öncesi seviyesine ne zaman ulaşabileceği ve tüm dünya bir daralma içerisindeyken düşük talebin bu üretimi nasıl etkileyeceği meçhul.
Sağlık önlemi ve ekonomi arasında denge
Küresel bir ekonomik krizin eşiğinde, hatta içindeyiz. Ülke yönetimleri şu anda ekonomilerini ayakta tutabilmek, talebin canlı kalmasını ve dişlilerin dönmeye devam etmesini sağlayabilmek için bugüne değin benzeri görülmemiş ölçekte teşvik paketlerini devreye sokuyor, merkez bankaları parasal genişlemeye gidiyor. IMF’nin verilerine göre bugüne değin açıklanmış olan önlem paketlerinin toplam tutarı 8 trilyon dolara ulaşmış durumda. Benzer önlemler, daha küçük ölçekte de olsa, 2007-8 döneminde yaşanan ve etkileri halen devam eden küresel mali kriz karşısında işe yaramıştı. Ancak bugün farklı bir durum var. Ülkeler hem arz hem de talep tarafında bir travma yaşıyorlar; bir taraftaki toparlanma ayağa kalkabilmek için yeterli olmadığı gibi, bir tarafın zayıflığı diğer tarafı da aşağıya çekiyor. 2007-8 döneminden en büyük fark ise bugün yaşanmakta olanın küresel bir sağlık krizi olması. Bu durum şöyle bir ikilem meydana getiriyor; salgının önünü kesmek için katı önlemler alınmak zorunda, ancak bu önlemler ekonomileri olumsuz yönde etkiliyor. İnsanların evde kalması salgının önlenmesi için şart, ancak bu durum uzun süre devam edip de ekonomide onarılamayacak hasarlar oluşursa, bu sefer fakirlik ve buna bağlı olarak sosyal rahatsızlıklar ve hatta farklı sağlık problemleri artmaya başlayacak. Hassas bir denge kurmak, insanların hayatını salgın karşısında tehlikeye atmadan, ekonomi çarklarının da dönmeye devam etmesini sağlamak gerekiyor. Ancak yakın tarihte benzeri yaşanmamış bu ağır durum karşısında ülkeleri yönetenlerin de deneme-yanılma yönteminden başka fazlaca bir seçenekleri yok.
Bundan sonra ne olacak? Küresel ekonomi bir süre sonra toparlanma sürecine girecektir; hatta Çin gibi bazı ülkelerden bu anlamda ilk olumlu işaretler gelmeye başladı. Önemli olan şüphesiz ki bu sürenin ne kadar olacağı. Bir “V” tipi toparlanma süreci, başka bir deyişle keskin bir düşüşten sonra yine aynı hızda bir toparlanma ve kısa sürede ekonomik parametrelerin kriz öncesi seviyesine geri dönmesi ve kısa vadede oluşan hasarın mevcut sosyal güvenlik sistemi üzerinden telafi edilmesi, şu anda yaşanmakta olan süreç karşısında artık pek mümkün görünmüyor.
Küresel ekonomi, Kovid-19 öncesinde de kırılgan bir durumdaydı. Avrupa da dahil olmak üzere birçok bölgede 2007-8 krizinin olumsuz etkileri halen devam ediyordu. Yine birçok ülkede toplam borç oranları sürdürülemez seviyelere ulaşmış durumdaydı. Ticaret savaşlarıyla korumacılığın da artıp küresel tedarik zincirleriyle ticaret ve üretim ağlarının zarar gördüğü bir zamanda virüsle birlikte küresel ekonomi iyice çıkmaza girdi. Ancak yine de tünelin sonunda ışık görünüyor.
Ekonomik toparlanmanın alfabesi
“U” tipi bir toparlanma, küresel ekonomi için şu anda en olumlu ve büyük ölçüde gerçekçi bir seçenek. Bu senaryoda ekonomik gerileme uzun sürüyor ve toparlanma da zamana yayılıyor. Bu zaman zarfında geri döndürülemeyecek şirket iflasları gibi hasarlar oluşsa da bir süre sonra ekonomi kriz öncesi seviyesine ulaşıyor. IMF Başkanı Kristalina Georgieva’nın açıklamaları bu yönde iyimser ama gerçekçi ve temkinli bir beklentiye işaret ediyor: “2020 yılının sıra dışı bir zorlukta geçeceğine şüphe yok. Yılın ikinci yarısında pandemi hafifler ve alınan önlemlerin kademeli olarak kaldırılarak ekonominin yeniden açılması mümkün olursa 2021’de kısmi bir toparlanma bekleyebiliriz. Ancak yine de altını çizmeliyim ki mevcut görünümde ciddi bir belirsizlik var. Pandeminin süresi dahil olmak üzere birçok değişkene bağlı olarak durum kötüye de gidebilir.”
“W” tipi senaryoda, krizden sonra bir toparlanma, ancak devamında yeni bir gerileme ve tekrar toparlanma öngörülüyor. Bu da belirsizlik ve kriz sürecinin uzunca bir süre devam etmesi anlamına geliyor. Kovid-19 salgını kontrol altına alınsa bile kısa bir süre sonra yeni dalgaların gelebileceği uyarısı bu seçeneğin de dikkate alınmasını gerektiriyor.
“L” modeli ise en kötü seçenek. Çok hızlı bir düşüş ve ardından uzun süre dipte kalma ve ekonomik toparlanmanın tam anlamıyla gerçekleşememesi, ki ne yazık ki mevcut koşullar altında tamamen göz ardı edilebilecek bir senaryo değil.
Yüksek verim sağlamak için dijitalleşmenin artırılması ve ekonominin her sektörünün, üretimin her aşamasında teknolojinin tüm imkanlarından faydalanması, yıkıcı korumacılık yerine yapıcı işbirliğinin ön plana çıkartılması, paradan para kazanmak yerine üreterek para kazanmanın teşvik edilmesi ve bunun için uygun bir altyapının oluşturulması, bireylerin ve kurumların kapasitelerine yatırım yapılması, küresel ağların kâr maksimizasyonu değil de risk minimizasyonu doğrultusunda yeniden yapılandırılması, doğal hayata ve çevreye daha fazla saygı duyan ve dolayısıyla çevresel ve sağlıkla ilgili riskleri de azaltmaya katkı sağlayan yeşil ekonomilerin kurulması bu yolda atılacak olan temel adımların başında gelecek. Küresel ekonomi için tünelin ucunda ışık var. Ama henüz tünelin içi karanlık ve yol uzun.
Küresel ekonomi, Kovid-19 öncesinde de kırılgan bir durumdaydı. Avrupa da dahil olmak üzere birçok bölgede 2007-8 krizinin olumsuz etkileri halen devam ediyordu. Yine birçok ülkede toplam borç oranları sürdürülemez seviyelere ulaşmış durumdaydı. Ticaret savaşlarıyla korumacılığın da artıp küresel tedarik zincirleriyle ticaret ve üretim ağlarının zarar gördüğü bir zamanda virüsle birlikte küresel ekonomi iyice çıkmaza girdi. Ancak yine de tünelin sonunda ışık görünüyor.
Bu ışığa ulaşabilmek için önce travmayı atlatıp sistemin hayatta kalmasını sağlamak gerekiyor. Büyük çaplı teşvik paketleri, parasal genişlemeler, vergi, istihdam gibi konuları içeren koruma kalkanları bu açıdan hayati önlemler ve bunların kararlılıkla uygulanması gerekiyor. Tüm bu önlemler uygulanırken de öncelik en hassas durumda olan aktörlere verilmeli. Ülke içerisinde KOBİ’ler, serbest çalışanlar ve krizin en fazla vurduğu sektörler ön planda tutulur ve onların hayatta kalması sağlanırken, küresel ekonomi genelinde de kalkınmakta olan ülkelerin daha derin bir krize sürüklenmemeleri için uluslar üzeri destek programlarının hayata geçirilmesi gerekiyor. Tüm bunlar için temel koşul ise salgına karşı önlemlerle ekonomik hayatın devam etmesi arasındaki dengenin sürdürülebilir bir şekilde kurulması. Bu da her ülkenin kendi şartlarına göre belirleyip uygulayacağı bir konu.
Bu önlemlerle bir ekonomik çöküş önlense, pandemi kontrol altına alınıp ekonomik hayat tekrar canlansa, hatta kriz öncesi seviyelere tekrar ulaşılsa, başka bir deyişle “U”nun sağ kolunun en uç noktasına çıkılsa bile yaşanan krizin etkileri yıllarca sürecek. Önemli olan Kovid-19 sonrası dünya için uzun vadede yeni bir küresel ekonomi inşa etmek olacak. Bu sürece de şimdiden başlamak, geçmişten gelen ve bugün edindiğimiz deneyimleri bir araya getirerek daha üretken ve krizlere karşı daha sağlam duran bir küresel ekonominin inşasına bugün koyulacak ilk tuğlalarla başlamak gerekiyor. Yüksek verim sağlamak için dijitalleşmenin artırılması ve ekonominin her sektörünün, üretimin her aşamasında teknolojinin tüm imkanlarından faydalanması, yıkıcı korumacılık yerine yapıcı işbirliğinin ön plana çıkartılması, paradan para kazanmak yerine üreterek para kazanmanın teşvik edilmesi ve bunun için uygun bir altyapının oluşturulması, bireylerin ve kurumların kapasitelerine yatırım yapılması, küresel ağların kâr maksimizasyonu değil de risk minimizasyonu doğrultusunda yeniden yapılandırılması, doğal hayata ve çevreye daha fazla saygı duyan ve dolayısıyla çevresel ve sağlıkla ilgili riskleri de azaltmaya katkı sağlayan yeşil ekonomilerin kurulması bu yolda atılacak olan temel adımların başında gelecek. Küresel ekonomi için tünelin ucunda ışık var. Ama henüz tünelin içi karanlık ve yol uzun.
[Dr. Altay Atlı, Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi’nde uzman ve Atlı Global kurucu direktörüdür]