12.5 C
İstanbul
Cuma, Nisan 19, 2024

Kanadalı Araştırmacı Dwayne Hodgson ile Kanada Üzerine Röportaj (Video)

Öncelikle röportaj davetimizi kabul ettiğiniz için size teşekkür etmek isteriz Bay Hodgson. Kanada’da çevresel sorunlar üzerine çalıştığınızı biliyoruz. Daha sonra çocuk fakirliği üzerine çalışmak için Afrika’ya gittiniz. Biz de www.siyasalhayvan.com sitesi olarak size bazı sorular sormak istedik. Size bir kez daha teşekkür ederiz.

Burada olmaktan mutluyum, davet ettiğiniz için ben teşekkür ederim.

Öncelikle size Arktik Bölge ile ilgili bazı sorular sormak istiyorum. Arktik Bölge’de meydana gelebilecek çevresel sorunlar ile ilgili. Sorum şu: Arktik Bölge’de yeraltı kaynaklarının çıkarımının ve bölgedeki deniz taşıtı trafiğinin artmasıyla sizce, öncelikle bölge için, ikinci olarak da tüm dünya için endişelendirici bir çevresel tehlike var mı? Arktik Bölge’deki doğal kaynakların uzun vadede sürdürülebilir bir biçimde kullanılması sizce mümkün mü?

İlginç bir soru, çünkü Arktika’da devletlerin daha fazla petrol kaynaklarının kullanılabilmesinin başlıca nedeni, Kanada için de olduğu gibi, insanoğlundan kaynaklanan iklim değişikliğine bağlı olarak buzulların artan bir biçimde erimesi. Eğer buzullar erimeseydi,  söz konusu kaynakların çıkarılması ve bu çalışmaların daha fazla kirliliğe yol açması mümkün olmazdı. Tuhaf bir biçimde şu anda yaşanan ise Arktik Bölge’deki petrol rezervlerine ulaşılabilmesi, aynı zamanda da Arktik Bölgesi’nde taşımacılığın mümkün hâle gelmesi. Çünkü daha önceleri tüm yıl boyunca gemi ile Arktik Bölge’de seyrüfeser mümkün değildi. Bu anlamda bakıldığında bu durum “iki tarafı keskin kılıç”. Öncelikle, bir açıdan Kanada için bir ekonomik fırsat. Çünkü daha fazla deniz taşıtı, daha fazla taşımacılık demek; aynı zamanda Avrupa’dan Asya pazarına olan yolun da kısalması anlamına geliyor. Öbür yandan, tüm bölgede petrol üretilmesi, ciddi bir çevresel tehlike olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor.  Bölgenin iklimi, zorlu deniz koşulları ve çok hassas ekosisteminden dolayı, olası bir petrol sızıntısı durumunda felâket sonuçlar yaşanabilir. Aynı zamanda bu sızıntı, Kanada’nın ve diğer ülkelerin büyük merkezlerine uzak bir yerde meydana gelecek. Bu nedenle de böyle bir sızıntıyı temizlemek neredeyse imkânsız bir hâle gelecek. Diğer bir yandan sızıntının yaşanacağı Kanada’nın o bölgesi, genellikle toprağa çok bağlı bir biçimde yaşayan yerli halkların yaşadığı bir bölge. Bu nedenle olası bir sızıntının ve kirliliğin etkisi çok daha beter olacak. Söz konusu yerli halklar savunmasız bir durumdalar, aynı zamanda ülkenin diğer bölgeleri ile kıyaslandığında çok daha fakirler. Bu durumda pek çok fırsat olduğu aşikâr ve biliyorum ki olanaklar ile ilgili insanlar çok heyecanlılar. Ancak söz konusu tehlikeler de çok ciddi. İkinci olarak tüm dünya için değerlendirecek olursak, bence bu bir sorun. Çünkü daha fazla çıkarılıp kullanılan petrolümüz oldukça, bunun doğal sonucu olarak daha da fazla iklim değişikliği olacak. Yani isteyeceğimiz son şey aslında daha fazla petrolün çıkarılıp yakılması. Bunu, petrol endüstrisinin söylediği gibi “sürdürülebilir bir tarzda” yapsalar bile. Petrolün kendisi zaten pek de sürdürülebilir değil. Karbondioksit ve diğer sera etkisi yaratan gazları doğaya salmaya devam edip, daha sonra da hayatımızın olduğu gibi devam etmesini bekleyemeyiz. İnsanlar kısa vadeli kazançlar istiyorlar, ancak bu kazançlar bize uzun vadeli acılara neden olacak. Bu sorun da sadece Kanada’da yaşanmayacak, etkileri küresel çapta hissedilecek. Başka bölgeler de iklim değişikliğinin etkilerini yaşamlarında hissediyorlar; tarımda, doğal kaynaklarda, su v.b. kaynaklarında gittikçe hissediyorlar. Çoktandır Arktik Bölge’de, iklimsel değişikliğin biofiziksel dinamiklerinden dolayı, iklim değişikliğinin etkileri daha da fazla hissedilmekte, çünkü Arktik Bölge’deki iklim değişikliği hem daha önceden başladı, hem de daha aşırı yaşanıyor. Bu nedenle de söz konusu bölgede pek çok değişikliğin yaşandığını görüyoruz. Canlı türlerinin yok olması, toprak şeklinin değişmesi, Arktik kalıcı buzunda (permafrost) görüldüğü gibi, bu kalıcı buz, toprağın sürekli donmuş bir biçimde duran kısmına verilen ad. Bu çok ama çok karmaşık bir problem. Bence, söz konusu kaynakların bir kısmını hiç işlemeseydik daha iyiydi, böylece biraz durulmuş olurduk, hem de yeni enerji kaynakları arayabilirdik.

Teşekkürler. İkinci soruya geçiyorum. İkinci soru Kanada’nın geleceği ile ilgili. Kanada’nın şu anda bile zengin bir ülke olduğunu biliyoruz. Bizce Kanada, Kuzey-Batı Geçidi’nin kullanımı ve, henüz belirttiğim gibi, Arktik Bölge’deki yeraltı kaynaklarının çıkarılmasıyla daha da zenginleşecek.
Amerika Birleşik Devletleri’nin güç kaybetmesi durumunda, çünkü ABD ekonomik olarak büyüse de ülkede azınlık sorunları ve bazı diğer sosyal sorunlar başgöstermeye başladı. Bu nedenle, ABD’nin muhtemel bir güç kaybı yaşaması durumunda sizce Kanada, bölgesel ve hatta küresel bir lider konumuna yükselebilir mi? Bir de sizce Kanada, böyle bir rol üstlenmeyi ister mi?

Sorunuz birkaç bölümden oluşmakta. İzin verirseniz cevabıma, zannedersem, ikinci bölümden başlamak istiyorum. ABD ile ilgili olan. Aslında buna kesin bir şey söylemek zor. İnsanlar uzun yıllardan beri Amerikan hegemonyasının düşüşünden ve ABD’nin artık eskisi kadar güçlü olmadığından bahsetmekteler. ABD, Soğuk Savaş’tan dünyanın tek süper gücü olarak ortaya çıktı. Öte yandan Sovyetler Birliği çöktü ve Rusya, diğer SSCB bölgeleri gibi parçalara bölündü. Günümüzde Rusya’nın belki de “kaslarını biraz esneterek” daha etkin bir devlet olmaya çalıştığını görüyoruz. Öte yandan, ABD’de bazı sorunların bulunduğu da bir gerçek. Ekonomik durum buna bir örnek olabilir. Örneğin ülkenin borcu. Bunun yanı sıra sosyal sorunlar da bulunmakta. Ancak, bence Amerikan ekonomisini küçümsemek  biraz yanıltıcı olabilir. Çünkü ekonomi çok hareketlidir/değişkendir. Bununla birlikte, askerî açıdan, Amerikan ordusu hâlâ çok güçlü. Bilemiyorum… Roma İmparatorluğu döneminde acaba insanlar İmparatorluk’un düşüşünü önceden görebildiler mi ? Belki bazıları bu düşüşü tahmin edebildi. Sonuçta tüm imparatorluklar güçlerini kaybederler (düşerler), ancak ben Amerikan İmparatorluğu’nun bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum. Bu durumda, Kanada’nın içini doldurabileceği bir güç boşluğunun olabileceğinden emin değilim. Ancak bu türden bir güç boşluğu olursa… Kanada’nın durumu biraz ilginç çünkü biz hâlâ 35 milyon civarında nüfusa sahip olan küçük bir ülkeyiz, oysa ki ABD nüfusu 400 milyona yaklaşmakta. Kanada ekonomisi elbette ki kısmen gelişmiş, ancak Kanada henüz piyasadaki büyük bir oyuncu değil. Kanada, Fransa ve Birleşik Krallık gibi devletler ile birlikte G8 üyesi. Bunun bir nedeni eskiden beri güçlü bir ekonomimiz olması, bir diğer nedeni ise söz konusu devletlere müttefik olmamız. Yani durum daha çok politik. Mutemelen G8’in genç üyelerinden biriyiz, ancak petrol kumu, katran kumu ve bitüm gibi doğal kaynakların çıkartılması sonucu Kanada, küresel bir “enerji süper gücü” haline gelmekte. Bu, günümüz Kanada yönetiminin ilham aldığı konulardan da biri “enerji süper gücü” olmak. Enerji konusunda bir küresel güç olmak, özellikle petrol kumu üretim miktarlarını gördüğümüzde, bence mümkün. Çünkü çok fazla petrol kumu rezervlerine sahibiz. Ancak bu sefer bu rezervlerin başka yerlere aktarılabilmesi zorluğu karşımıza çıkıyor. Bu nedenle boru hatları ile ilgili olarak başkanlık adayları arasında sürekli tartışmalar görmekteyiz. Çünkü söz konusu petrol şu anda Alberta’da bulunmakta ve bu bölgenin, petrolü aktarabilmek için, okyanusa kıyısı yok. Bu nedenle de ya Batı’ya, Britanya Kolumbiyası’nda (British Columbia) bulunan Rocky Dağları’na (Kayalık Dağları’na), ya Güney’e Keystone tarafına (daha sonra da Nebraska’dan New Orleans’a kadar), ya da Doğu’ya doğru boru hatları inşa etmemiz gerekiyor. Ancak her üç seçeneğin de içinde bulundurduğu bazı sorunlar var. Başlıca boru hatlarının yarattığı çevresel sorunlar. Politik açıdan ise Kanada’da toprak isteyen İlk Halklar’ın sorunu mevcut. Bu halklar, Avrupalılar gelmeden önce bölgede yerleşik olan halklar. Bunlardan bir kısmı bölgeye yerleştirilmediler, özellikle de Britanya Kolumbiyası’na. Bu nedenle de bu “tamamlanmış bir iş” değil. Buna bağlı olarak da boru hatlarının inşasının kesinlikle gerçekleşeceğini de söyleyemeyiz. Çünkü pek çok yasal belge bu inşaata bir engel olarak durmakta. Aynı zamanda ABD tarafında da bu durum sorun oluşturmakta, çünkü Obama’nın partisinin bir kısmı çevresel meselelerden dolayı boru hatlarının inşasını istememekte, partinin bir diğer kısmı ise bu inşaatı ekonomik büyüme için istemekte. Elbette, bir diğer yandan da, Kongre’nin kontolünü ele geçiren Cumhuriyetçiler bulunmakta. Bu durumda pek çok şey yaşandığını ve Kanada ile ilgili olarak neler yaşanacağını açıkça söylemek çok da kolay değil. Kesin olan tek şey varsa o da var olan petrol rezervleri ve bunların kullanılması için var olan baskıdır. Bu durumda Kanada’nın ilerleyen dönemlerde daha büyük bir rol oynayabileceğini söylemek mümkün. Ancak, söyleyebileceğim son şey “Kanadalı” kimliği ile ilgili bir açıklama. Biz kendimizi Amerikalılar gibi görmemekteyiz. Biz “süper güç olma” kavramı konusunda Amerikalılar kadar özgüven sahibi değiliz. Böyle bir şeyi hatta komik bulmaktayız. Çünkü süper güç olabilmek için çok fazla kibarız. Kibar bir süper güç olabiliriz. Ah, pardon… gibi. Sürekli özür dileyen bir süper güç. Süper güç olmanın bizim davranışımın bir parçası olduğundan emin değilim. Kanada’nın bu son hükümeti, Harper hükümeti, Kanada’nın askerî tarihine çok fazla vurgu yaptı, Kanada’nın önceden yaşadığı savaşları andık. Ancak halk buna çok fazla önem vermedi. Şu anda hükümet tarafından askeriyeye odaklanılmakta. Halkın dikkatini bu yöne doğru çekmek istiyorlar, ancak çoğumuz (halk) için bu yön, bizim yönümüz değil. Bu biz değiliz. Bizim tarihten anladığımız bu değil. İlginç, bence bu varsayıma dayalı bir soru ve bence aynı soruyu 20 yıl sonra sormak daha da ilginç olur. Böylece ABD’nin, Kanada’nın nereye gittiğini daha net bir şekilde görürüz. Ancak şu anda, Kanada’yı bir süper güç olarak düşünemiyorum. Çünkü çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz ve Çin, Rusya ve BRIC devletlerinin, Brezilya, Güney Afrika gibi, yükselişine tanıklık ediyoruz. Dünya değişmekte, çok farklı bir dünyada yaşamaktayız. Türkiye bile ilerleyeyen dönemlerde, uluslararası ilişkilerde ve ekonomik etkinliklerde önemli bir role sahip olacak. İçimizde bulunduğumuz zaman diliminin yaşamak için çok ilginç bir dönem olduğuna inanıyorum. Çok hareketli bir dönem.

Cevabınızın başında bazı nüfussal sayılar verdiniz, Kanada’da 35 milyon kişinin yaşadığı gibi. Farz edelim ki Kanada küresel bir güç olmak istedi. Buna bağlı olarak da daha fazla göçmeni nüfusuna katmaya karar verdi. Bu durumda sizce, Kanada, uzun vadede, etnik köken ile ilgili sorunlar yaşayabilir mi?

Bu ilginç çünkü Kanada’nın uzun bir “göçmen tarihi” var. Benim annem Kanada’ya, Hollanda’dan 1952’da göç etmiş. Arkadaşlarımın pek çoğu göç edenlerden sonra henüz ya birinci ya da ikinci kuşak, yani onların anne-babaları veya büyükanne-büyükbabaları Kanada’ya göçmen olarak gelmiş. Bu durumda biz bir “göçmen ulusuyuz” diyebiliriz. Bazı kesimler dışında, örneğin baba tarafım altı kuşaktır Kanada’da oturmakta. Bir de Kanada’da on- yirmi yüzyıldır bulunan Kanada yerlilerinin bulunduğu kesim var. Ancak büyük bir kesim kültürel olarak diğer göçmenleri kolayca kabul etmekte. Çünkü zaten herkes başka bir yerden gelmiş durumda. Bence gayet huzurlu bir ortam. İnsanlar yeni gelenleri rahatça kabul ediyorlar ve insanlar, yeni gelenlere karşı her zaman hoşgörülüler. Bu zenginliğin değerine önem veriyoruz. Benim çocuklarımın pek çok diğer çocukla okuyabilmesi, Toronto gibi büyük şehirlerde birçok tip restorana gidebilmemiz gibi. Her çeşit insan var, Birleşmiş Milletler gibi, dünyada en çok çeşitliliğe sahip olan şehirlerden biri. Bunun bir çatışmaya neden olması ile ilgili olarak, bence insanlar göçmenleri genellikle kabul ediyorlar, bizim için bu doğal bir durum, biz buyuz. Sorun bence daha çok bu yeni gelenlere iş, sosyal hizmet sağlayabilme kapasitemiz. Çünkü şu anda olan, insanları Kanada’ya gelmeleri için teşvik ediyoruz çünkü Kanada çok güzel ve güvenli bir yer, ancak, üniversiteye kabul alma koşulları gibi, Kanada’ya kabul edilme kriterleri yükseldi. Bu nedenle doktora seviyesinde olanlara veya tıp mezunlarına Kanada’ya girmek için izin veriyoruz. Ancak bu kişiler Kanada’ya geldiklerinde iş bulamıyorlar. Bu nedenle doktora mezunu olan pek çok taksi şoförü görüyorsunuz. Bu nedenle de bu kişiler hayal kırıklığına uğramış durumda çünkü kendi yeteneklerini kullanamıyorlar. Kanada’ya gelen doktorlar için de geçerli bir sertifika alma süreci çok zor. Kendi ülkelerinin en iyi doktorları olan ve Kanada’ya çalışmaya gelen arkadaşlarım var. Ancak çalışamıyorlar. Bu nedenle de hayal kırıklığına uğratan bir yer. Bu nedenle bence ekonomik olarak insanları entegre etmeye hazırız, hazır da olmalıyız. Yine de bir olasılık var. Küçük bir ulusuz, yaşlanmakta olan bir nüfusuz ve işin gerçeği değer verdiğimiz sosyal sorunları destekleyebilmek için göçmenlere ihtiyacımız var. Bu nedenle bence her zaman için göçmenleri kabul ediyor olacağız. Sosyal sorunlar a geldiğimizde bence başka ülkelere oranla bizde daha az var. Avrupa’da tartışma Kanada’kinden çok daha hararetli geçiyor. Bence biz bu konuda epey rahatız.

Arktik Bölge’ye geri dönüyoruz. Bu sorumuz Arktik Bölge’nin geleceği ile ilgili. İlerleyen dönemlerde, Arktik Bölge’den kaynaklanabilecek ve büyük güçler arasında yaşanabilecek, bölgesel, hatta uzun vadede küresel bir savaş düşünebiliyor musunuz? ABD, Çin, Rusya ve belki de Kanada arasında.

Tarihsel geçmişine baktığımızda, Rusya’dan ABD’ye en kısa yol olduğundan dolayı, Kanada’nın Kuzey kısmında, uzun bir zaman için, bir askerî güç varlığı olmuştur. Daha çok gözetme için. Kuzey boyunca yerleştirilmiş merkezler bulunmaktadır. Sovyet bombardıman uçaklarının gelmesi ihtimaline karşı. Aynı şekilde Sovyet uçaklarına karşı koyabilmesi için askerî savaş uçakları da bulunmaktadır. Bu durum söz konusu kaygının uzun bir tarihidir. Ancak senin sorunla ilgili olarak, adaların tepe noktaları, yeni geçişler ve daha fazla trafik, o halde evet, gergin bir çatışma ihtimali bulunmakta. Şu ana kadar şanslıydık, çünkü şimdiye kadar en büyük sorunlarımızı Danimarka ile yaşadık, Danimarka da o kadar tehditkâr bir ülke değil. Ancak hem Kanada’nın, hem de Danimarka’nın üzerinde hak iddia ettiği bir ada var. Daha sonra Danimarkalılar gelip adanın üzerine bayrak diktiler. Kanadalılar bu hareketi protesto ettiler. Kesinlikle her iki bölgede de hem Amerikan, hem de Rus varlığı var. Bence bu nedenle bir çatışma olasılığı var. Ancak bu olasılık deniz dibi üzerindeki hak iddialarına da bağlı. Şu anda devam eden tartışmalardan biri okyanusun hangi bölümünün hangi ülkeye ait olacağı ile ilgili. Bu nedenle haritabilimciler ve coğrafyacılar ülkelerin okyanus dibindeki uzantıları ile ilgili araştırmalar yapmakta. Böylece Kanada’nın okyanus dibindeki uzantısına karar vererek “Kanada okyanusun ortasına kadar gidiyor, çünkü bu, dibe kadar devam eden aynı toprak parçası” diyebilecekler. Bu bir çeşit oyun, çünkü her taraf kendine uygun bir sınır çizmeye çalışıyor. Bence tercih Arktika’nın Antarktika’nın çözüldüğü yoldan çözülmesi. Antarktika’da hiçbir ülke, kendine has bir hak iddia edemiyor. Antarktika Bölgesi uluslararası korunmuş bir bölge ve bu bölge üzerinde bir işbirliği var. Bence bu nedenle, Artkika’nın işlevinden dolayı, bölgede bir ortak idarenin kurulması tercih edilebilir. Arktika hem biyolojik türlere, balıklara ve diğer varlıklara evsahipliği yapmakta, aynı zamanda da Dünya’yı soğutan yer. Bir bakımdan “Dünya’nın kliması” diyebileceğimiz bir yer. İşte bu nedenle ortak yardımlaşmayla koruyabileceğimiz ve üzerine kavga etmeyeceğimiz ancak işbirliği yapacağımız bir yer olması bizim için iyi olur. Arktika’ya bir şekilde sanki bir çeşit “eski imparatorluklar çağı”na ait bir yermiş gibi davranmamız çok önemli.

Şimdi size daha çok çevre ile ilgili, küresel ısınma üzerine bir soru sormak istiyoruz. Neredeyse her uzmanın küresel ısınma ile ilgili kötü bir senaryosu var. Ancak bu küresel ısınma olayının Kanada üzerinde olumsuz etkisinden çok olumlu etkisi olabileceğini söyleyebilir misiniz? Örneğin “yeni, kullanılabilir toprakların ortaya çıkması” gibi.

İlginç. Çünkü “küresel ısınma” terimi başlangıçta ilk olarak kullanılan terimdi çünkü genel eğilim atmosferin ve okyanusların ortalama sıcaklığının zamanla yükselmesiydi. Özellikle de milyonlarca yıl öncesinin sonuçlarıyla bugünü kıyasladığında, son iki yüz yıllık süre içerisinde büyük bir artış olduğunu gösteren coğrafî kayıtlara bakıldığında. Bu kayıtlardaki sıcaklık artış yılları kömür, petrol ve diğer fosil yakıtların kullanıldığı yıllara denk gelmekteydi. Bu nedenle de bu sıcaklık arkadaşının “insan kaynaklı” bir küresel ısınma olduğu hakkında bir fikir birliği var. Ancak küresel ısınma biraz yanıltıcı olabilir, çünkü ortalama sıcaklığın yükselmesi, her şeyin sıcaklığının arttığı anlamına gelmeyebilir. Bu nedenle “iklim değişikliği” terimini kullanmayı tercih ediyoruz, çünkü iklim değişiyor, ancak bu durum her zaman için bir sıcaklık artışı anlamına gelmiyor. Gördüğünüz şey, evet, genel ve bölgesel sıcaklık ortalamaları belki daha yüksek, ancak sıcaklıklarda artık daha fazla değişkenlik söz konusu. Kanada’da biz sıcaklıklarda çok fazla değişiklik görüyoruz. Hava ılık olabilir, çok soğuk olabilir ve bir veya iki hafta sonra, kış sezonunda, tekrar ılık bir hava ılıyabilir. Bu nedenle bir istikrar sorunu var. Biz bunu dar olarak algılıyoruz ve Arktika daha aşırı bir durumda. İklim değişikliğinin sadece bir yönü olmadığını, bu değişikliğin inişli-çıkışlı olduğunu bilmemiz lazım, bu nedenle bu değişikikler kolayca önceden görülemiyor. Ben Afrika’da, Tanzanya’da çalışıyordum ve örneğin orada yağışlar beklenildiği zamanda düşmedi, iklim değişikliği kendini böyle gösterdi. Daha önceleri yağışlar belirli aylarda geliyordu, her yıl iki zamanlı olarak kısa ve uzun yağış dönemleri vardı oysa şimdi insanlar yağışların ne zaman geleceğini tahmin edemediklerini söylüyorlar. Yani sadece ısınma değil. Kanada’da bazen insanlar “kürsel ısınma hakkında endişelenmeyin, Kanada daha iyi olacak, bizim Florida’mız olacak, plaja gidebileceğiz, rahatlayacağız, havalar ısınacak” diyorlar, ancak havaların sadece ısınmadığını, küresel iklim değişiklikleri yaşandığını unutuyorlar. İklim değişikliğinin sadece bir yönüne bakıyorlar. Bizim aynı zamanda iyi toprağa, iyi yağışa ve hava koşullarını önceden görebilmeye ihtiyacımız var. Eğer çiftçiysen ve hava daha sıcak olsa bile ürünü yetiştirmek için uygun toprağa sahip olamayabilirsin. Yani toprağın kendisi yanlış bir tür toprak olmuş demektir. Ekebileceğimiz alanların Kuzey’e doğru genişleyeceğini söyleyerek Kuzey Alberta veya Kuzeybatı bölgelerinde “artık burada bitki yetiştirebilirsiniz” deseler bile, bu topraklar yanlış tip topraklar. Bu değişiklikler o kadar hızlı oluyor ki… Ekolojik sistem içerisinde bu değişiklikler çok hızlı oluyor. İnsanlar bu sistem içerisinde sadece çok kısa bir dönemdir bulunmakta ve söz konusu değişiklikler son iki yüz- üç yüz yıllık süredir gerçekleşme. Tüm coğrafî zaman ile kıyaslandığında bu süreç sadece bir saniye. Bitkilerin, hayvanların, toprağın bu değişikliklere adapte olabilmesi için zaman yok. Bu adaptasyon binlerce, hatta daha fazla yıl alır. Bu büyük değişiklikleri çok kısa bir dönem içerisinde yaşıyoruz ve bu nedenle insanların Kanada’nın daha iyi olacağını, çünkü daha sıcak olacağını söylediğinde bence sadece yapbozun sadece tek bir parçasına bakıyorlar. Bu rahatsız edici bir durum çünkü Kanada’da daha fazla sel olayıyla karşılaşıyoruz, dağların tepesinde bulunan ve taze su kaynağı olan buzlar eriyor ve yok oluyor. Alberta gibi bir yere baktığımızda, çok fazla petrolleri var, ancak 50 yıl içerisinde çok az su kalacak, çöl hâline gelecek. İnsanlar “şimdi harika olacak, şimdi plaja gidebileceğim” dediğinde, çünkü biz Kanada’da sürekli soğuk havadan şikâyet ederiz, bunu önceden düşünmüyorlar. Gerçekler ciddi anlamda kötü olabilir, yüksek su seviyesi yüzünden kıyı şehirleri su altında kalacak, bununla birlikte başka yerler kuruyarak çöl olacak. Kısaca, durumu gittikçe kötüleştiriyoruz ve buna değmiyor. Kanada başka ülkelere oranla daha iyi durumda çıkabilir çünkü iklimi daha ılıman, daha fazla kaynağımız var ve daha zenginiz. Ancak Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi insanların fakir olduğu yerlerde insanların başvuracakları bir şeyleri yok, iklim değişikliği bu insanlar için yıkıcı olacak. Bu sorunun sosyal alana da sıçradığını göreceğiz, muhtemelen su, diğer doğal kaynaklar ve yiyecek nedeniyle çatışmalar yaşanacak. Kanada da bu durumdan etkilenecek, artık dünyadan soyutlanmış bir biçimde yaşamıyoruz, her şey bizi etkiliyor.

Giriş kısmının başında da belirttiğim gibi, Afrika’da, Tanzanya’da çocuk fakirliği üzerine 4 yıl boyunca çalıştığınızı biliyoruz. Şimdi soracağım soru da bu konu ile ilgili. Tanzanya’daki bu deneyiminiz sırasında sizi etkileyen, size dokunan bir olay yaşadığınız mı? Eğer yaşadıysanız bunu bizimle paylaşabilir misiniz?

Özgün bir durum veya bir hikâye anlatmam biraz zor. Kanada’dan gelen biri olarak ve çok şanslı bir hayata sahip olmuş biri olarak hiç aç kalmadım veya yatacak bir yer sorunum olmadı. Oraya gittiğinde oradaki insanlar için normal olan durumlar görüyorsun, örneğin anne yemek pişiriyor ancak çocuğu için pişirecek hiçbir şeyi yok, bu nedenle tencerenin içinde sadece su var ve anne bu suyu öylesine, çocuğu uykuya dalana kadar karıştırıyor. Böylece çocuğuna yiyecekleri bir şey olmadığını söylemiyor. Başka insanlarla karşılaşıyorsunuz, bu kişiler bugün ve belki sonraki gün yiyecekleri bir şeyler olduğunu, ancak ondan sonra yiyecekleri bir şey olmadığını söylüyorlar. Bazı insanlarla karşılaşıyorsunuz, bu insanlar üç ay sonra daha fazla yiyecek elde edebilmek için ektikleri bitkilerin tohumlarını çok aç kaldıkları için yediklerini anlatıyorlar. Bu çok umutsuz bir durum ve size üst üste darbeler vuruyor. Aynı zamanda, tüm bu sorunlarla karşılaşmalarına rağmen kendini çabuk toplayarak hayatına devam etmeye çalışan insanlar da var. Bu insanlar üzgün değiller, içine düştükleri durumlarda ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar, aynı zamanda birbirlerine de çok yardımcı oluyorlar, bu nedenle de umutları ve istekleri var. Bu nedenle Tanzanya’ya birkaç hafta içerisinde tekrar gideceğim için çok heyecanlıyım. Bazı arkadaşları görüp daha önceden gezdiğim yerlere gideceğim. On yıl sonra olan değişiklikleri görmek için çok heyecanlıyım. Yeni bilgi teknolojileri artık daha ulaşılabilir durumda, altın madenciliğinden gelen bir zenginlik var, oradaki değişimleri görmek çok enteresan olacak. Ancak temelde aşılması gereken bir engel var o da artmakta olan eşitsizlik ve aslında uluslararası ekonomik düzende Tanzanya’nın durumu da hâlâ pek çok anlamda bir sorun. Ancak bu durum sürekli can sıkıcı değil, yani hem insana ilham veren örnekleri, hem de insanların üstesinden gelmeleri gereken temel sorunları bir arada görebiliyorsun.

Bu sorumuz son soru olacak. Sorumuz Kanada ile Türkiye arasında bir kıyas ile ilgili. Hükümetdışı uluslararası örgüt “Sınır Tanımayan Gazeteciler”in hazırladığı 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, 180 ülke arasında 154. sırada yer almakta. Diğer bir hükümetdışı uluslararası örgüt olan Özgürlük Evi’nin 2013 yılında hazırladığı raporda da Türkiye’nin sıralamadaki yerini yine çok iyi görmüyoruz. Size bu soruyu bir Kanada vatandaşı olarak soruyoruz. Türkiye’de ifadeözgürlüğünün gelişimini nasıl görüyorsunuz?

Burada çok kısa bir zaman bulundum. Türkçem neredeyse hiç yok, bu nedenle de medya konusunun iç yüzü ile ilgili pek bir fikrim de yok. Sadece İngilizce bazı kaynaklar okudum. Şunu söyleyebilirim ki basın özgürlüğü bizim Kanada’da belki biraz farklı gördüğümüz bir şey. Gazetecileri Koruma Komitesi’nde bir arkadaşım vardı, bu komite gazetecilerin konuşma özgürlüğü üzerine çalışan ve her yıl toplantılar düzenleyerek onlara bazı konularda yardımcı olan bir gazeteciler derneği. Bizdeki sorunlardan birisi medya kaynakları üzerindeki kurul kontrolü çünkü bu medya kaynakları birkaç şirket tarafından sahiplenmiş durumda ve bu şirketler belki de gazetede, internette, radyoda, televizyonda bu medya kaynakları üzerinde bir etkileri olsun istiyorlar. Bazen hükümet ile aynı safta yer alıyorlar, bazen almıyorlar. Merkez sol veya merkez sağ olmak üzere sınırlı bir fikir düzenimiz var, sosyal demokrat bakış açısından çok fazla medyayı duymuyorsun. Kanada Yayın Şirketi’ni işleten bir hükümetimiz var, ancak komik bir şekilde bu yayın şirketi hükümetten yeterince bağımsızdı, çok fazla özgürlükleri vardı çünkü kendilerine özgü fonları vardı ancak şu anda biraz tehdit altındalar çünkü mevcut hükümet ile aralarında sorunlar yaşıyorlar. Diğer bir mesele gözetim ve kaynakların korunması ile ilgili. Gazetecilerden gittikçe fazla şifreleme kullanmaları ve kaynakları ile konuşmaları isteniyor, çünkü tüm elektronik haberleşmeleri güvenlik güçleri tarafından gözetlenmiş olabilir. Edward Snowden, Wikileaks ile büyük çaplı gözetleme olaylarının açığa çıkması da bundan olmuştur. ABD’de yaşanan bu olaylar Kanada için de geçerli, aynı sistem. Çoğu durumlarda ABD’deki Ulusal Güvenlik İdaresi ile birlikte çalışıyorlar. Basın özgürlüğü meselesinde “whistleblower” dediğimiz ve şirketlerindeki sorunları, hükümetin sorunlarını veya çevresel programı gibi programlarını size anlatan kaynakların korunmasını görüyoruz; bunun dışında Kanada’da sivil toplum örgütlerinin ne istediklerini söylemeleri konusunda sorun yaşadıklarını görüyoruz. Çevreci dernekleri “terörist” olarak nitelendiren bir hükümetimiz vardı. Hükümette kabine bakanlarımız bazen böyle şeyler söyleyebiliyorlar. Eğer hükümete eleştirel yaklaşırlarsa sivil toplum örgütlerinden fazladan vergi alındığı oluyor. Federal hükümet, bu gruplar üzerinde denetim yapılmasını sağlayacak sekiz milyon dolarlık yeni programı kabul etti ve “hayır, sadece sevmediklerimiz üzerinde bu denetime odaklanmayacağız, herkes bu denetim ile yüzleşecek”, ancak iki yıllık bir süreçten sonra gördük ki bu denetimin gerçekleştirildiği grupların yarısı çevreci gruplar, diğer yarısı ise insan hakları ve fakirlik konuları üzerine çalışan gruplardı. Bir hükümet bilgi toplama ile ilgili yetkileri sınırlandırdı. Stats Canada ekonomi, yapılan kesintiler, beş yılda bir yapılan nüfus sayımı gibi verileri topluyordu. Hükümet nüfus sayımını zorunluluktan çıkardı. Verilen bilgiler artık eskisi kadar iyi değil. Çevresel sorunlarla ilgili eleştirel konuşan bilimin sanlarının da susturulduğunu görüyoruz, bu kişiler hükümetin onayı olmadan çalışmalarını yayımlamakta özgür değiller. Bu da bir sansüre neden oluyor, çünkü insanlar korkuyorlar, bu nedenle de bu konuda çok fazla konuşmuyorlar. Bence bizim sorunlarımız aşikâr, özellikle de günümüz hükümetinde. Memurlar düşündükleri şeyleri internet üzerinden veya medya üzerinden söyleme konusunda özgür değiller. Bu oldukça üzücü. Bu nedenle bu konuda söyleyebileceğim tek şey bu sorunlar her toplumda bulunan sorunlar, belki bizim toplumumuzda tam olarak aynı sorunlar yok, belki son günlerde Kanada’da bir gazeteci tutuklanmadı, şu anda böyle bir sorun yok ancak bu, gerçekleşmesini engellememiz gereken bir şey. Hükümetlerin ve şirketlerin, insanların nasıl düşünmeleri ve neler söylemeleri gerektiğine karar verebilmelerinin de pek çok yolu var. Bu nedenle ifade özgürlüğünün ve insanların neler düşündüğünü özgürce söyleyebilmelerinin önemi büyük. Aynı zamanda farklı fikirleri duymaya da ihtiyacımız var, o düşünceye katılmasak bile. Başka bir bakış açısını duyarsam böylece kendi düşünceme de meydan okuyabilir, onu geliştirebilirim. Bence hükümetin karşı tarafın dediğini de duyması lazım çünkü parlamentoların amacı iyi bir tartışma ortamı yaratıp politikayı geliştirebilmektir. Sadece politikayı bastırmak veya yenmek değil, onu daha iyi yapabilmektir. Ancak eğer karşıt görüşün ne dediğini dinlemezsek, politikacılar kötü politik kararlar alırlar. Kanada’da bunun artarak ilerlediğini görüyoruz. Hükümet çok kötü kararlar alıyor, çünkü dinlemiyorlar. Halkı dinlemek istemiyorlar. Burada olanlara geldiğimizde, Türkiye’nin kıyaslaması belki biraz daha çok bölgenin diğer ülkeleri ile arasında yapılabilir ve genel duruma bakmak gerekir. Burada genel durum çok daha farklı, bu nedenle de bir kıyaslama yaparak konuşabileceğimi zannetmiyorum. Ancak Kanada’da bizim de benzer sorunlarımız var ve umarım siz de bu sorunlarınızı çözersiniz.

Bay Hodson, şu anda tatil yılınızda olduğunuzu biliyoruz ve aileniz ile tüm dünyayı gezmeye çalışıyorsunuz. Buna rağmen, tatil döneminizde bizim röportaj davetimizi kabul ettiniz. Bu nedenle size www.siyasalhayvan.com olarak bir kez daha çok teşekkür ediyoruz.

Buraya geldiğim için çok mutluyum. Beni  projenize dahil etmeniz benim için çok ilginç bir deneyim. Çok teşekkürler, “teşekkür ederim”.

SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.