Bir Etkinlik ve İlişki Biçimi olarak İletişim
Budriyakh diye teleffuz edilsede halk arasında Bodriyar olarak bilinen hatta üniversite de bir sınıf arkadaşımdan Badrillıyart telaffuzunu dahi işittiğim; en azından yazılışı noktasında mütabık kaldığımız Baudrillard’ın batı toplumlarını çözümlediği; Tüketim Toplumu kitabı sosyolojiden siyaset bilimine kadar pek çok sosyal disipline önemli katkılar sağlamıştır. Daha önceki kitaplarında tüketim fenomeni (internet fenomenleri ile karıştırılmamalıdır) üzerinde duran Baudrillard onu: “ Tüketimin sadece nesnelerle değil, aynı zamanda dünyayla etkin sistemli bir etkinlik ve bir ilişki biçimi” olarak tanımlamıştır. Baudrillard “Etkinlik ve ilişki biçimi” derken burada bize kulağımızı tersinden tutturarak “iletişimin tanımını” farklı şekilde ifade etmektedir. Bir zamanlar Regal markasının televizyon reklamlarında dayak yiyen kadını pek çoğumuz hatırlar belki.(hatırlamayanlar için link) Kadın aynı özellikte, aynı kalitede daha ucuz olan Regal markalı televizyonu değil de soldaki markayı seçiyor ve sunucudan dayak yiyordu. Buna benzer şekilde aynı “dayağı” çocukluğumda mahallemizde bulunan çocukların; “nike” ya da “adidas” ayakkabı giydiği gerekçesiyle “tiki” etiketiyle diğer çocuklara attığını hatırlarım. Burada yenilen dayak tikilere değil topluma atılıyordu o zamanlar.. Nitekim Kemal Sunal filmleri izliyorduk o zamanlar.. Bir özet geçmek gerekirse Baudrillard Tüketim Toplumu kitabında; giderek bir “tüketim toplumu” haline gelen dünyamızda büyük şirketlerin nasıl bastırılamaz arzulara yol açtığını ve bunun da yeni bir toplumsal hiyerarşi oluşturduğunu anlatır kitabında bize.
Kullanım Değerinden Ziyade Prestij Değeri
Baudrillard bir meta fetişizmi örneği olarak kitabın en başında bir çamaşır makinesi örneği vermektedir. Bizim Regal reklamlarından uzunca bir zaman önce verdiği bu çamaşır makinesi örneğini “kullanım değeri” ve “prestij değeri” olarak ele alır.. Bu kapsamda çamaşır makinesi bir çamaşırı yıkamaktan ziyade bir itibar bir prestij bileşeni olarak satın alınmaktadır. Aklınıza hemen Starbucks bardağı, kafelerde masalar üzerine bırakılan araba anahtarları, kolda taşınan çantalar geldi değil mi? Hatta Prada desem, Bentley desem gözlerinizin içinin güleceğini görür gibiyim. İşte bu nokta da Baudrillard’a göre tüketim yeni dünyamızın bir ahlakı haline gelmiştir. Beşer olan bizlerin varlığını temelinden sarsan bu tarz bir eğilimin insanlık için bir tehlike olduğunu sık sık vurgular Baudrillard. “Dinime imanıma bi depik vursam” demediği kalan Baudrillard bu topraklarda yaşasaydı dolaylı yoldan bizlere “hayvan gibi şey yapıyorsunuz yaw” derdi belki (Hatırlamayanlar için link) . Ortaçağ Avrupası’nda Tanrı ve Şeytan, memleketimizde nefis ve ruh arasında dengelenen bu durum; günümüzde tüketim ve tüketim eleştirisi üzerine dengelenmektedir Ee haliyle bir ruhçu olarak bende tarafımı tüketim eleştirisinden yana seçersem ayorum. p etmiş olmam umarım. Bunu seçmeliyim ki bir denge kurulabilsin nihayetinde. Benim kurduğum denge 75 iq altında olan; izlediği dizi karakterlerinden ya da fenomenlerinden etkilenen; baba parası yemek dışında kayda değer bir işi bulunmayan; facebook’ta, twitter’da sürekli olarak büyük oyunu çözüp instagram’da kısa pantolonu ile nargile pozu veren; tek hayali böyle bir erkekle evlenmek olan dudakları botokslu Prada çantalı o kadından yana olacağını düşünürseniz yanılırsınız.
Baudrillard amca, kitabının ilk sayfalarında insan türünün etrafında oluşan tüketim ve bolluk gerçeği ile insan türünün yine insanlar tarafından değil nesneler tarafından sarıldığı durumunu vurgulamaktadır. Baudrillard amca burada Gucci marka pantolonlarla, Channel marka gömleklerle sarılmaktan, iphone marka telefon ile bu markaları sosyal medya hesaplarımızdan paylaşmamıza işaret ediyor. Eskiden eşyalar insanların ölümüne tanıklık ederdi, şimdi insanlar eşyaların ölümüne tanıklık eder diyerek Tüketim Toplumu’nu betimleyen Baudrillard Amca, her yıl iphone değiştiren bacıma gurbetçi diyarı Fransa’dan en içten selamlarını iletiyor.