Not: Bu yazı, Albert Camus tarafından kaleme alınmış olan “İlk Adam” adlı eserin içeriği ile ilgili bilgiler barındırmaktadır.
Eserin Bir Konsept Olarak Doğuşu, Yazımı ve Yayımı
Albert Camus[1], İlk Adam’ı yazmaya 1953 yılında karar vermiştir. Bu nedenle söz konusu eserin, en azından bir fikir/proje olarak, 1953 yılında doğduğu söylenebilir. Ancak yazar, söz konusu eserinin yazımına 1950’li yılların ikinci yarısından önce başlayamamıştır.
1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüş olan yazar, ödül ile birlikte elde ettiği paranın bir kısmıyla, Fransa’nın güneyinde bulunan Lourmarin[2] adlı yerleşim yerinde bir müstakil ev satın almıştır. Camus, bu evde 1958 yılının ortalarından 1959 yılının sonlarına kadar, yaklaşık bir buçuk yıl boyunca, olabildiğince konaklamaya çalışmıştır. İlk Adam, yazarın Lourmarin’da geçirdiği bu süre zarfında ilerleyerek biçim almaya başlamıştır. Ancak yazarın 4 Ocak 1960 tarihinde Lourmarin’dan Paris’e arabayla seyahat ederken geçirdiği trafik kazası sonrasında vefat etmesiyle birlikte roman, tamamlanmadan kalmıştır ve İlk Adam’ın 144 sayfalık taslağı, kaza yerinde Camus’nün çantasında bulunmuştur.[3][4][5]
Albert Camus’nün vefatı üzerine eşi Francine, İlk Adam’ın el yazması taslağını daktilo ile temize çektirmiştir ve bu hâlini Albert Camus’nün yakın arkadaşlarına dağıtarak onlara, taslak aşamasında olan söz konusu eserin yayımlanması konusunda ne düşündüklerini sormuştur. Arkadaşlarının bir kısmı, Camus’nün kendisinin, henüz tamamlanmamış olan bir eserini hiçbir zaman yayımlatmayacağını söyleyerek buna karşı çıkmıştır. Ayrıca onlara göre yazar, eserde özel hayatının içine fazla giren kısımları silmeye de henüz vakit bulamamıştır. Bunlara ek olarak, Camus’nün vefat ettiği dönemde Cezayir Savaşı devam etmektedir. Kitabın yayımlanmasına karşı çıkan kişilere göre eser yayımlandıktan sonra okurlar, kitabın pek çok kısmı (yazarın da doğum yeri olan) Cezayir’de geçtiği için yazılanları farklı yorumlayarak esere politik bir boyut katacaklardır. Bu da yazar tarafından içtenlikle ve masumane yazılmış olan eseri amacından saptırarak esere zarar verecektir. Bu nedenlerden dolayı İlk Adam’ın yayımlanması, yazarın kendisine yapılan bir saygısızlık olacaktır. Bu önerileri dinleyen Francine, sonuçta eserin yayımlanmasını istememiştir. Kendisinin 1979 yılında vefatına kadar da eserin yayımı ile ilgili bir gelişme yaşanmamıştır.
Annesinin vefatı üzerine Camus çiftinin kızı Catherine söz konusu el yazması taslağı, babasının mirasına saygısızlık edilmesini engellemek amacıyla, kendisi 1980’li yıllarda temize çekmiştir. 1990’lı yıllara gelindiğinde de kendisinin temize çekmiş olduğu versiyonun yayımlanmasına izin vermiştir. Bu sayede İlk Adam 1994 yılında ilk kez, Fransa’nın ünlü yayınevi Gallimard tarafından yayımlanmıştır.
Gallimard, İlk Adam’ın bu kadar büyük bir başarı elde etmesini beklememiştir. Kitabın başarısı o kadar büyük olmuştur ki ilk baskıyı takip eden birkaç gün içerisinde kitabın birkaç yeni baskısı daha çıkmıştır. Eserle ilgili oldukça olumlu geri bildirimler alan yayınevine, yayımdan kısa bir süre sonra, kitabın başka dillere çevrilmesi için de pek çok teklif gelmiştir.
İlk Adam Hakkında Genel Bilgiler
İlk Adam’ın yayımlanmış olan hâli, eserin yazar tarafından tasarlanmış olan son hâlinden aslında oldukça uzaktır. Bu durum, yazarın, eseri yazdığı dönemde göndermiş olduğu mektuplara bakılarak anlaşılmaktadır. Yazar, vefat etmeden birkaç hafta önce, Kasım 1959’da, “kitabın ilk versiyonunu bitirmesi gerektiğini” ancak “ilk versiyonun bitmesinin daha süreceğini” yazmıştır. Bu bilgiden anlaşılmaktadır ki yazara göre daha ilk versiyonun tamamlanması bile uzun zaman alacaktır. Bu nedenle kitabın yayıma hazır olan son versiyonunun hazırlanmasının daha belki de yıllar süreceği tahmin edilebilmektedir.[6][7]
İlk Adam, otobiyografik özelliklere sahip olmasına rağmen bir otobiyografi değildir. Camus, her ne kadar kendi hayatından esinlenerek İlk Adam’daki karakterleri yaratmış olsa da eseri için hiçbir zaman “otobiyografi” kavramını kullanmamıştır ve bu eserini hep bir “roman” olarak nitelendirmiştir.[8] Yazarın, romanı ne amaçla yazdığı ise tam olarak bilinmemektedir. Ancak yazar, hayatı boyunca ailesinin bireylerini kendisinden ve kendi başarılarından daha büyük görmüştür. Bu nedenle Camus’nün, içinde büyümüş olduğu fakir ailesinin unutulup gitmesini engellemek amacıyla bu eseri yazdığı düşünülmektedir. Ancak ünlü yazar, ailesinin hayatını yazıya geçirirken onların özel hayatına da saygı duymuştur ve eserinde anlattığı kişilerin kendi ailesinin bireyleri olduğunu söylemekten kaçınmıştır. Bu nedenle de eserini bir otobiyografi değil, roman olarak nitelendirmiştir.
Eserde cümlelerin uzunluğu dikkat çekmektedir. Öyle ki eserdeki bazı cümleler bir sayfadan fazla sürmektedir. Bu uzunluk her ne kadar cümlelerin anlaşılmasını zorlaştırmasa da genellikle daha kısa cümleleriyle bilinen Camus’nün bu türden uzun cümleler yazmış olması tuhaf karşılanmaktadır. Bir teoriye göre cümlelerin bu kadar uzun olmasının nedeni, yazarın eser üzerindeki çalışmalarını henüz tamamlamamış olmasıdır. Camus, zamanla bu cümleleri kırpacaktır ve eserini son hâline kavuşturacaktır. Ancak bu teori pek mantıklı değil gibidir. Daha fazla kabul gören başka bir teoriye göre ise söz konusu uzun cümleler, yazarın eserini kendini kısıtlamadan, herhangi bir üsluba bağlı kalmadan, istediği gibi yazmış olmasından kaynaklanmaktadır. İlk Adam, Camus’nün “aşk” temalı eserlerinin ilki ve sonuncusudur.[9] Söz konusu uzun cümleler de Camus’nün “aşk” temasında yazarken duygularını açıkça, istediği gibi ifade etmesinden ve kendini kısıtlamamasından kaynaklanmaktadır.
Jacques Cormery ve Karakterin Albert Camus ile Yakınlığı
Eserin başkarakteri, Albert Camus’nün kurgusal karşılığı olan Jacques Cormery’dir. Her ne kadar Jacques Cormery’nin Albert Camus olduğunun söylenmesi mümkün olmasa da Jacques Cormery vasıtasıyla Albert Camus’nün hayatı, fikirleri ve duyguları ile ilgili çıkarımlarda bulunulmaktadır.[10]
Jacques Cormery, aynı Albert Camus gibi 1913 yılında Cezayir’de doğmuştur.[11] Yine Albert Camus gibi babasını 1914 yılında, Birinci Dünya Savaşı esnasında, Marne Muharebesi’nde kaybetmiştir.
Eserde Jacques Cormery, babası hakkında çok az bilgi sahibidir. Babasının bir fotoğrafına bile sahip olmadığından dolayı babasını hayal bile edememektedir.[12][13] Annesi de oğluna, babası ile ilgili pek bilgi vermediğinden dolayı Jacques Cormery, babasını ancak bazı topluluklar vasıtasıyla hayal edebilmektedir. Fransız yazar Roland Dorgelès’in Birinci Dünya Savaşı üzerine bir eserinin (eserin Fransızca adı şöyledir: “Les Croix de bois”) okunması esnasında Birinci Dünya Savaşı’na katılmış olan Fransız askerlerinin veya 1848 yılında Cezayir’e Avrupa Fransa’sından[14] göç eden ilk Fransız kolonilerinin hikâyeleri vasıtasıyla babasını görebilmesi, söz konusu “topluluk vasıtasıyla görme” durumlarına örnektir.
Kitapta Jacques Cormery’nin çocukluğu ve ergenliği, Cezayir’de yaşayan Fransızların büyük bir kısmının ait olduğu ve “Cezayir’in küçük beyazları” olarak adlandırılan bir grup içerisinde geçmektedir. Söz konusu grup Cezayir’e Fransız hükümetinin teşviki ile 1848 yılında gelmeye başlamış olan Fransız kolonilerinin bir parçasıdır. Cezayir’in küçük beyazları, Avrupa Fransa’sında yaşayan Fransızlara oranla düşük bir yaşam kalitesine sahip olsalar da Cezayir’de yaşayan Araplara ve Berberilere oranla yüksek bir yaşam kalitesine sahiptirler. Romanda Camus, Jacques Cormery için yoksul ancak mutlu bir çocukluk tablosu çizmektedir. Cezayir’in küçük beyaz çocukları ile birlikte zorlu hayat koşullarında geçen bu dönem, yaşama arzusu barındırmaktadır. Bu dönemde Cezayir ise bir iç savaşa doğru ilerlemektedir ve ülkedeki barış ortamı yavaşça yok olmaktadır.
Eserde Jacques Cormery’nin lise yılları ile yetişkinlik dönemi arasında bir boşluk bulunmaktadır. Bu eksik dönem, İkinci Dünya Savaşı’nı da kapsayan geniş bir dönemdir ve Jacques Cormery’nin bu dönemde neler yaşadığı maalesef hiçbir zaman bilinemeyecektir. Aynı durum, kitabın sonunda bulunan “Notlar ve Taslaklar” kısmı için de geçerlidir. Camus’nün, bu bölümde yer alan metinlerin ne kadarını eserinde kullanmayı planladığı maalesef hiçbir zaman bilinemeyecektir.
Neden “İlk Adam”?
Eserde 1953 yılına gelindiğinde, artık 40 yaşında bir yetişkin olan Jacques Cormery[15] Birinci Dünya Savaşı’nda vefat etmiş olan babasının mezarını, Avrupa Fransa’nın Saint-Brieuc adı verilen yerleşim yerinde ziyarete gider. Ancak kendisinden hep büyük olarak tasavvur ettiği, mezarda yatan babasının 29 yaşında olduğunu gördüğünde, babasının aslından kendisinden daha genç olduğunu fark eder. O an babasına karşı hissettikleri, bir çocuğun babasının mezarında hissettikleri değildir. Bir insanın, nedensiz bir biçimde, boş yere öldürülmüş olan bir çocuğun mezarında hissettikleridir.[16]
Bunun üzerine Jacques Cormery, söz konusu mezar ziyareti esnasında, kendisiyle babasını bir an kıyaslar. Söz konusu kıyas ile babasının da kendisinin de farklı birer birey olduğunu daha iyi anlar. Kendisinin nasıl hayalleri, istekleri, arzuları varsa mezarda yatan bireyin de vefatından önce hayalleri, istekleri, arzuları kesinlikle olmuştur. Kendisi nasıl hayatı yaşayarak öğrendiyse, mezarda yatan bu adam da hayatı yaşayarak öğrenmiştir. Bu nedenle aslında herkes hayatı, yaşamayı tek başına, baştan öğrenen bir ilk adamdır/ilk insandır. Kitabın adının söz konusu düşünceden geldiği tahmin edilmektedir.[17][18]
Albert Camus ve Annesi
Buraya kadar anlatılanlara bakıldığında eser, Jacques Cormery ile bu karakterin babası arasında geçen bir eser gibi algılansa da romanın merkezinde Jacques Cormery’nin annesi yer almaktadır. Bu durum aslında bize Camus’nün annesine vermiş olduğu değeri göstermektedir. İlk Adam’ın henüz ilk sayfasında Albert Camus, “aracı” olarak annesini belirtmiştir.[19] Burada “aracı” olunan şey, Albert Camus ile yazarın kendisi, yazarın yetişkinliği ile çocukluğu olabileceği gibi yazarın kendisiyle babası da olabilir. Annesi, yazarın kendisini ve/veya babasını daha iyi anlayabilmesine aracı olmaktadır. Bu nedenle de Camus, kendi hikâyesini anlatırken annesini aracı olarak görmektedir. Ayrıca yazarın, eserini, “bu kitabı hiç okuyamayacak olan sana” sözleriyle okuma ve yazma bilmeyen annesine ithaf ettiği tahmin edilmektedir.
Albert Camus, Cezayir ve Cezayir Savaşı
Albert Camus, hayatı boyunca yazdığı neredeyse tüm eserlerinde bir şekilde Cezayir etkisinin bulunduğunu söylemiştir. Kendisi, hayatı boyunca Cezayir’e duygusal açıdan oldukça bağlı kalmıştır.
Ünlü yazar, Cezayir bünyesinde yaşayan halkların barış içinde yaşamaya devam edebileceğine inanmıştır. Hem Fransızların hem de Cezayirlilerin birlikte, barış içinde mutlu bir biçimde yaşayabilecekleri bir Cezayir’in yalnızca mümkün değil, bir zorunluluk olduğunu savunmuştur.[20] Cezayir’de Arap ve Berberi halklar kadar Avrupa Fransa’sından gelmiş olan nüfusun da yaşama hakkının olduğunu göstermeye çalışmıştır. Bu nedenle, İlk Adam yazılırken devam etmekte olan Cezayir Savaşı, yazara büyük bir üzüntü kaynağı olmuştur. Yazar, bu halklar arasında yaşanan kanlı çatışmaların bir an önce bitmesini arzulamıştır.
Albert Camus, Ocak 1956’da, Cezayir Savaşı’nın yaşandığı esnada, Cezayir’in başkenti Cezayir’e gitmiştir. Burada bir konferans vermiştir. Konferansta ne Fransa’yı ne de Millî Kurtuluş Cephesi’ni (Fransızcada “Front de libération nationale”) mutlu etmiş olan görüşlerinden dolayı her iki cephe tarafından da hain olarak görülmeye başlamıştır. Bunun üzerine ünlü yazar, savaş ile ilgili yapacağı yorumların ya bir kesim ya da diğeri tarafından kendisine karşı kullanılabileceğini anladığından dolayı savaş konusunda olabildiğince sessiz kalmıştır.
“İlk Adam” Filmi
İlk Adam’ın Fransız ve İtalyan yapımı, 2011 yılında piyasaya sürülmüş olan “Le premier homme (İtalyancada “Il primo uomo”, İngilizcede “The First Man”)” adında bir de filmi bulunmaktadır. Filmin fragmanı aşağıda sunulmuştur:
Sonuç olarak belirtilmesi gerekir ki İlk Adam, her ne kadar tamamlanmamış bir eser olsa da Albert Camus’nün hayatının, duygularının ve düşüncelerinin daha iyi anlaşılması için okunabilecek bir eserdir.
[1] “Camus” özel adı Fransızcada “kâmü” olarak telaffuz edilmektedir. Telaffuz edilirken “a” harfi uzatılmamaktadır. Bu yazıda ve yazının başlığında, yazarın soyadında kullanılan kesme işaretinden sonra gelen ünlü harf(ler), söz konusu telaffuz temel alınarak belirlenmiştir.
[2] “Lourmarin” özel adı Fransızcada “lurmaran” olarak telaffuz edilmektedir. Bu yazıda söz konusu özel adda kullanılan kesme işaretinden sonra gelen ünlü harf(ler), söz konusu telaffuz temel alınarak belirlenmiştir.
[3] Söz konusu taslağı yazarın, eser üzerindeki çalışmalarına Paris’te devam edebilmek amacıyla seyahati esnasında yanında bulundurduğu tahmin edilmektedir.
[4] Yazarın çantasında bulunmuş olan el yazmalarına ek olarak kendisinin Paris’e göndermiş olduğu bir sandık içerisinde de İlk Adam ile ilgili çalışmaları bulunmaktadır. İlk Adam’ın son zamanlarda Fransa’da yayımlanmış olan versiyonlarında, bu sandık içerisindeki çalışmalara da bazen yer verilmektedir.
[5] Her ne kadar tamamlanmamış bir eser olsa da İlk Adam, Albert Camus’nün olgunluk ve zirve eseri olarak kabul edilmektedir.
[6] Yazarın çantasında bulunan ilk versiyonun (ilk taslağın) tamamlanabilmesi için bile Camus’nün oldukça fazla çalıştığı söylenmektedir. Yazarın taslak üzerine taslak yazdığı ve yazdıklarını pek çok sefer beğenmeyerek baştan yazdığı, mektuplarından anlaşılmaktadır. Bu nedenle İlk Adam’ın yayımlanmış versiyonunun tek seferde karalanmış, sığ bir taslak olduğunu söylemek de yanlıştır.
[7] Yazar tarafından roman için düşünülmüş sekiz farklı son, yazarın notları arasında bulunmuştur. Söz konusu sonların hepsi de birbirinden uzak sonlardır. Yazarın bu sonlardan hangisini romanında kullanacağı veya bu sonlardan birini kullanıp kullanmayacağı da maalesef bilinmemektedir ve bilinemeyecektir.
[8] Bununla birlikte Albert Camus, romandaki kurgu karakterlerin isimleriyle onların temsil ettikleri gerçek kişilerin isimlerini eserinde bazen karıştırmıştır.
[9] Camus’nün eserleri, üç farklı ve kronolojik açıdan sıralı tema (Fransızcada “le(s) cycle(s)”) etrafında toplanmıştır. Söz konusu temalar sırasıyla şöyledir: Absürt (Fransızcada “l’absurde”), isyan (Fransızcada “la révolte”) ve aşk (Fransızcada “l’amour”). Absürt temasına Yabancı ve Caligula, isyan temasına ise Veba adlı eserleri örnek olarak gösterilebilir. Kronolojik açıdan son tema olan “aşk” teması kapsamında yazılan ilk ve son eser ise İlk Adam’dır. Bu nedenle İlk Adam, Camus’nün ilk ve son aşk romanı olarak da kabul edilmektedir.
[10] “Cormery” soyadı, Albert Camus’nün babaannesinin kızlık soyadıdır. Camus’nün çocukluğu ve yakın çevresi ile Jacques Cormery’nin çocukluğu ve yakın çevresi çok benzerdir. Ancak Camus’nün ağabeyi vardır. İlk Adam’da Jacques Cormery’nin ağabeyi bazen vardır, bazen de yoktur. Bu nedenle Camus’nün Jacques Cormery ile aynı olduğunu söylemek mümkün değildir.
[11] Söz konusu doğumun detayları kitabın birinci bölümünde anlatılmaktadır.
[12] Albert Camus de babasının fotoğrafını çok sonralardan görmüştür ve çok uzun yıllar boyunca onu hayal etmekte zorlanmıştır.
[13] Bununla birlikte eserde Jacques Cormery’nin babası tamamen yok değildir. Eşinin doğumu esnasında ailesine yardımcı olan baba, eserde cesur ve ailesine sahip çıkan bir profile sahiptir.
[14] O dönemde Cezayir, Fransa’ya bağlı olduğundan dolayı bu yazıda Avrupa topraklarında bulunan Fransa’dan bahsetmek için “Avrupa Fransa’sı” kavramı kullanılmıştır.
[15] 1953 yılı, yazının üst kısımlarında da belirtildiği gibi, Albert Camus’nün söz konusu eserini yazmaya karar verdiği tarihtir ve yazar da 1953 yılında 40 yaşındadır. Jacques Cormery’nin aksine Albert Camus, babasının mezarını 1953 yılından önce (söylenenlere göre 1947 yılında) ziyaret etmiştir.
[16] Ancak Camus’nün, babasının mezarını ziyaret ettiğinde ne hissettiklerini kimse bilmemektedir. Yazarın, İlk Adam’ı bu mezar ziyaretinden sonra yazmayı tasarlayıp tasarlamadığı da bilinmemektedir.
[17] Albert Camus, romanının adını “Göçebeler (Fransızcada “Les Nomades”)” koymayı bir ara düşünmüştür. Bunun temel nedeni, 1848 yılında Avrupa Fransa’sından Cezayir topraklarına göç etmeye başlayan Fransızların 1950’li yıllarda, Cezayir Savaşı’ndan dolayı, Avrupa Fransa’sına geri dönmeye başlamış olmalarıdır. Camus, şüphesiz, nereli olduğunu tam olarak bilemeyen söz konusu kişilere atıfta bulunmak için böyle bir başlık düşünmüştür.
[18] Eserin başlığı olan “Le Premier Homme” aslında Fransızcada “ilk insan” anlamına gelmektedir ve bir cinsiyetten çok, insanlığın tamamını anlatmak için kullanılmaktadır.
[19] Eserde yazar, “aracı” kısmında annesini “Vve Camus” olarak yazmıştır. “Vve”, Fransızcada “dul” anlamına gelen “veuve” isminin/sıfatının kısaltmasıdır.
[20] Bununla birlikte, İlk Adam okunurken Cezayir’de var olan sosyal farklılıklar ve gruplaşmalar dikkat çekmektedir. İlk Adam’daki Cezayir, bölünmüş bir Cezayir’dir. Eserden de anlaşıldığı gibi, Cezayir içerisinde, Fransa’dan gelmiş olan Avrupa kökenli Cezayirliler ile Arap ve Berberi halk arasında bir sosyal eşitlikten bahsetmek pek mümkün değildir. Jacques Cormery’nin arkadaşları arasında bile Arap veya Berberi kimse yoktur. Jacques’ın arkadaşlarının hepsi Avrupa kökenlidir. Cezayir’in beyazları, kendi (elit) toplulukları içerisinde yaşamaktadırlar. Buna rağmen Cezayir Savaşı esnasında yazarın “halkların birlikte barış içerisinde, mutlu bir şekilde yaşayabileceklerinden” bahsetmesi, gerçekleşmesi pek de mümkün olmayan bir dilektir. Bu ifadesinde yazarın içten olduğuna şüphe yoktur, ancak söz konusu halkların hiçbir zaman “birlikte” yaşamadığı da yazarın eseri okunurken anlaşılmaktadır.