Bir insan hakkında konuşabilmek için onu tanımak iktiza eder. Lakin bu tanıma hadisesinin gerçekleşmesi için illa yüz yüze tanışmak gerekmediği kanaatindeyim. Bana göre bir insanı tanıyabilmek için onun eserleri ve hakkındaki görüşler de yeterlidir. Rahmetli İrfan Fethi Gemuhluoğlu da yukarıdaki esaslar uyarınca tanıdığım ve tanımakla şerefyâb olduğum şahsiyetlerin başında gelir. Eserler sözü ile kastedilen sadece somut ürünler değildir elbette. Burada kastedilen, madde merkezli batının materyalizminden uzak, doğu mistisizmi ile ifade edilebilecek şeylerdir. Nitekim Fethi Gemuhluoğlu’nun Arapgir Postası’ndaki yazıları ve meşhur Dostluk Üzerine adlı konuşması dışında somut bir eseri yoktur. Onun eserleri, gönül teline temas ettiği insanlarda zahirdir. Onun eseri ”Merhaba”dır. ”Selam”, en tatlı kıvamıyla onun dilinde tecessüm etmiştir vee ”Kelam”, uzun zaman sonra onunla kemale ermiştir. Bu sözlerin üzerine yukarıda da bahsolunan o meşhur ”Dostluk Üzerine” adlı konuşmasının giriş kısmını size sunmak isterim ;
”Efendim,
Evveli, âhiri, zâhiri, bâtını selâmlarım. El-Evvelü Allah, El-Âhirü Allah, Ez-Zâhirü Allah, El-Bâtınü Allah. Sâhib’i selâmlarım. Sâhib-i Hakîkî’yi selâmlarım. Sağımı, solumu, önümü, ardımı selâmlarım. ”Levlâke Sırrının Mazharı” nı selâmlarım. Vâlidesini, Hatice Vâlidemi, Fâtıma Vâlidemi selâmlarım. Çihâr-ı Yâr-ı Güzîn’i selâmlarım. Erkân-ı Erbaa’yı: Selman’ı, Mikdâd’ı, Ammâr’ı, Ebû-Zerr’i selâmlarım. İmâmeyn-i Muhteremeyn’i selâmlarım. Tâife-i ecinnîyi selâmlarım, mü’minlerini ve müslimlerini. Ve sizi selâmlarım.”
Bu sözlerinin sahibi kırk senedir söz orucu tuttuğunu da söylüyor. Ve ekliyor ”bu sözleri size sanki bir vedâ gibi, sanki son sözlerim gibi…”. İşte böyle zarif bir insan Fethi Ağabey. Evet böyle tanınıyor çevresinde. Fethi Ağabey olarak yerleşiyor gönüllere. Çünkü o, gençliğinden itibaren ”Ağabey”lik yapıyor sonraki kuşaklara. Mareşal’in (Fevzi Çakmak) cenazesini resmi makamların elinden alıyor ve Eyüb’e kadar arkasında büyük bir genç-öğrenci kitlesiyle götürüyor. Harbiye’ye girip bayrağı yarıya indirtiyor.İstanbul Radyosu’nun, Cumhuriyet’in iki mareşalinden biri olan Fevzi Çakmak’ın vefatına gerekli hassasiyeti göstermeyerek şarkı yayınına devam etmesi, yukarıda bahsedilen olayların ateşleyicisi olmuştur.
Türk Petrol Vakfı’nın Genel Sekreter’i iken anadoludan gelen öğrencilerin burs mülakatlarına giriyor. İlk sorusu ”hiç aşık oldun mu?” oluyor. Karşısında oturan anadolu delikanlılarının kimi utana sıkıla evet diyor. Kimi hiçbir şey söyleyemiyor. Kimi ise hayır ne münasebet kabilinden cevap veriyor. Böyle söyleyenleri doğrudan geri çeviriyor Fethi Ağabey. Aşık olmayan adamdan hayır gelmez diyor. Çünkü onun işi her daim gönüller ile olmuştur. O konuşurken muhabbet alfabesini kullanmıştır. Şüphesiz ki onun bu yapısında tasavvufun etkisi büyüktür. Zira kendisinin, Halvetiye tarikatının Şabaniye koluna mensup olduğu bilinmektedir.
“Sükût da tevhiddir.” diyen Fethi Ağabey’in aslında yalnızlığı çok sevdiği fakat üstlendiği görevler gereği yalnız kalmaya pek fırsat bulamadığı bilinmekteydi. Kendisini Milli Eğitim Bakanlığı Özel Kalem Müdürü olduğu sıralarda, Ankara’daki lüks semlerden birinde bulunan bürokrat lojmanlarındaki dairesinde ziyaret eden bir kişinin aktardığına göre koca evin salonunda yalnızca bir yatak, ucunda bir seccade ve duvarda asılı bir tesbih bulunmaktaydı. Yani o koca kalabalıkları peşi sıra sürükleyen, selam verip almaktan İstiklal Caddesi’ni uzun süre geçemeyen adam, o lüks semtteki lojmanında adeta bir münzevi idi. ”Merhaba insanadır.” diyen Fethi Ağabey için hayatımda onun kadar çok kişiyle ilişki kurmuş bir başkasını tanımadım diyor Erdem Bayazıt.
Herkesçe malum, sıkça kullanılan bir kalıp vardır ”ilim-irfan” diye. Bizde büyük çoğunluk ilim ile iştigal ettiği halde irfan kısmına gereken ihtimamı göstermez. İrfan, garba ait olan ”kültür”ün şarktaki karşılığıdır (Diyebiliriz sanırım). Zihnin tekamülüdür. Yani Fethi Ağabey her iki ismi ile de müsemmadır. İrfan, tüm manasıyla onda temerküz etmiştir. Fethi ismi uyarınca da nice gönüller fethetmiştir. ”Peygamber-i Ekber’e bağlanmadan yürünmez, aşılmaz hiçbir engel” diyen Fethi Ağabey’in alfabesi muhabbettir demiştik. Buradan hareketle şu veciz sözün de akıllara gelmesi muhtemeldir. ”Muhabbetten Muhammed oldu hasıl. Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl”… Fethi Ağabey’in muhabbetinde Muhammed(s.a.v) var idi, Hulefa-i Raşidin var idi… Belki de bu sebeple gönülleri fethetmekte harikulade maharete haizdi. ”Aklı olan aşkı seçsin akıl akılsıza gerektir” diyen bu aşk adamı için şöyle diyordu Prof. Dr. Muharrem Ergin : ”Fethi -bir azeri sözü vardır- meclislerin görkemi idi. Yani meclislerin süsü idi. Bulunduğu yerde, bulunduğu bir toplulukta kimse Fethi’den daha üstün değildi, olmuyordu ve bulunduğu her yerde mutlaka, konuşmasa dahi, o manalı sükutu ile dahi, muhakkak meclisin, oradaki mekanın merkezini teşkil ederdi. Bu itibarla Fethi’li dünya tadı tuzu olan bir dünya idi. Fethi kendisi ile beraber yaşaması güzel olan bir insandı ve Fethi’siz dünya gerçekten artık Fethi’li olduğu kadar güzel bir dünya değildir aziz dostlarımız.” Yine Muharrem Ergin onun için ”Türkiye’nin Muhtarı” benzetmesini yapmıştır. Ahmet Kabaklı onu türküdeki Huma Kuşu’nun yerine koymuş, Necip Fazıl ise ”Fikir Sakası” olarak nitelendirmiştir. Hep gönül adamlığından bahsettiğimiz Fethi Gemuhluoğlu aynı zamanda önemli bir fikir adamıdır da. Arapgir Postası’nda çıkan yazılarında Kıbrıs Meselesi üzerine ne kadar eğildiğini görmek mümkündür. Ağırlıklı olarak Osmanlı bakiyyesi olan milletler üzerine yazmıştır. Onun arzusu milletini hakkı olan konumda görebilmektir.O, bu doğrultuda çaba sarfetmiş, ömrünü bu yolda vakfetmiş bir ideal insanıdır.İdeolojik kaygılardan ve mezhep taassubundan uzaktır. Bu uzaklık sayesindedir ki her kesimden mühim insanlarla çok samimi ilişkiler kurabilmiş, siyasetin en karışık dönemlerinde dahi birleştirici kişiliğiyle arabuluculuk edebilmiştir. Ve her daim ümitvâr olmuştur.”Gelecek bir mübârek vakte hazır olunuz. Gözü olana sabah ışımıştır. Hâl-i yakazadayız. O sabahın alacasındayız” diyerek güzel günler müjdelemiştir. Bugün, bu büyük gönül adamının elinin değdiği binlerce insan, akademide ve bürokraside boy göstermektedirler.Yazık ki bizler bu güzel insan ile aynı mecliste bulunma imkanına sahip olamadık. Muharrem Ergin’in ifadesindeki gibi tatsız tuzsuz bir zamanda dünyaya vardık. Fakat gönüller bir olduktan sonra gerisinin ehemmiyeti yoktur derler. Gönüllerimiz bir olsun. 1975’te Aydınlar Ocağı’nda irticâlen yaptığı konuşmasında ”Ahiri selâmlarım” diyerek bizlere dahi selâm göndermeyi ihmal etmeyen Fethi Ağabey’e bizden de selâm olsun diyor ve yazımı yine Fethi Gemuhluoğlu’nun 1958 tarihli ”Yeniden Bir Merhaba” adlı yazısının sonunda kullandığı ifadeyle bitiriyorum.
”Gamlanma gönül gamlanma, merhaba insanadır. Merhaba, sahibinin kendisine merhabasıdır.”
Halil Kaya