“Seyahat etme mikrobu size bir defa bulaştıktan sonra artık tedavisi yoktur. Hayatımın sonuna kadar bu mikropla mutlu bir şekilde yaşayacağımı bilmek çok güzel bir duygu!” (Michael Palin)
Ukrayna’dan döndükten sonra seyahat etme mikrobunu tüm benliğimde hissediyor, yurt dışında yaşadıklarımı yakınlarıma bir bir anlatıyordum. İçimdeki seyahat etme tutkusuna söz geçiremiyordum ve canım sürekli “yolda olmak” istiyordu.
Çok da fazla düşünmeden sırt çantamı kapıp tek başıma Adrasan’a kamp yapmaya gittim. Amacım, sağlam bir yurt dışı rotası çıkarmak için biraz olsun kafamı boşaltmak ve Türkiye’nin sayısız cennetlerinden biri olan Adrasan’da güzel bir tatil yapmaktı.
Antalya’da bulunduğum bu süre zarfında rotam az çok şekillenmişti. Bu rota, uzun zamandır merak ettiğim ve gitmek istediğim vizesiz Balkan ülkelerini kapsayacak bir Balkan turundan başkası değildi (Harita 1). Memlekete döner dönmez bu fikrimi yol arkadaşıma, kız arkadaşıma, açtım. Birlikte fikir alışverişinde bulunduktan sonra rota son hâlini aldı. Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan, Bosna Hersek ve Karadağ ülkelerini kapsayacak şekilde 15 günlük rotamız hazırdı.
Balkan turumuz için hazırlıklarımız tamamlanmıştık ve uçuş günü gelip çatmıştı. Havalimanına girip “Dış Hatlar” yazısını gördüğümüz an her şey başladı. İçimizdeki yeni şeyler keşfetme arzusuyla başka diyarlara doğru yola çıkmıştık (Fotoğraf 1).
Yaklaşık bir buçuk saat sonra Tiran Havalimanı’na iniş yaptık. Pasaport kontrolünden başarılı bir şekilde geçtikten sonra artık Arnavutluk topraklarındaydık (Fotoğraf 2). Havalimanından çıktıktan sonra havalimanının karşısında bulunan küçük pembe otobüslerle şehir merkezine doğru yol aldık. Bir kişi için fiyat 250 Lek idi.
Tiran’da konaklamayıp aynı akşam otobüsle Ohrid’e geçmemiz gerekiyordu. Bu yüzden, şehir merkezinde indikten sonra Ohrid bileti almak için Tiran Uluslararası Otogarı’nı elimizde bulunan navigasyon yardımıyla bulmaya çalıştık. Otogara doğru yürürken karşımıza çıkan turizm firmalarıyla, otobüs fiyatı hakkında fikir almak amacıyla, görüşmeler yaptık. Otogarı bulana kadar bütün şehir merkezini enine boyuna turlamıştık. Otogarı bulduğumuzda ise Ohrid’e otobüs seferi kalmamıştı. Ohrid’e en yakın konumda bulunan Struga şehrine bilet vardı ve onu almak zorunda kaldık. Saat 21:00 arabasına biletlerimizi aldık. Kişi başı otobüs fiyatı 13 Euro idi. Bilet alırken saat 16:00’dan sonra Ohrid’e otobüs bulunmadığını da notlarımızın arasına aldık.
Tiran’ın merkezinde otobüs saatini beklerken bir şeyler yemek istedik. Otogara çok yakın bir konumda bulunan Taksim Cafe adındaki bir mekân sahibinin “Türk olduğu” gözümüze çarptı. “Türk, Türk’ün hâlinden anlar!” diye düşünerek girdiğimiz bu mekânda Balkan turunun ilk kazığını yedik. Mekanın sahibi bir kaç dakika süren hoş sohbet sonrası hemen masayı donattı, verdiğimiz siparişin dışında bir çok aperitifi masamıza servis etti. Hesabı istediğimizde ise ikram adı altında servis edilen bu yiyeceklerin hesaba dolu dolu yansıdığını gördük. Bu yüzden, bir daha Tiran’a yolumuz düşerse Taksim Cafe’ye gitmeyeceğimize dair bozulmaz yemini verdik.
Karnımızı doyurduktan sonra otogara geri döndük. Bileti aldığımız firma yemek yiyeceğimiz süre boyunca çantalarımızı orada bırakmamızı kabul etmişti. Bıraktığımız çantalarımızı aldık ve otobüsümüze geçtik.
Struga’ya olan yolculuğumuz oldukça eski bir otobüste yaklaşık üç buçuk saat boyunca sürdü. Bu üç buçuk saatlik süre içinde Arnavutluk’tan Makedonya’ya yapılan sınır kontrolü de dâhildi. Sınırda verilen pasaport kontrolü uyarısıyla birlikte çantalarımızı alarak tek sıra hâlinde kontrol alanına doğru geçtik. Güvenlik görevlileri çantalarımızı tek tek kontrol ettikten sonra bize bazı kısa sorular yönelttiler. Bu sorular, sigara ve para isteği gibi rüşvet içerikli sorulardı.
Aradıklarını bulamayan güvenlik görevlileri pasaport kontrolünü çabucak bitirdi ve biz de olaysız bir şekilde otobüsümüze geri döndük. Sınırı geçtikten kısa bir süre sonra dört yol kavşağı gibi bir yerde araç durdu ve muavinin “Struga!” diye bağırmasıyla irkildik. İndiğimiz yerde hiçbir aydınlatma yoktu. Resmen zifirî karanlıktı. Sadece ilerdeki bir işletmenin led ışığını görebilmekteydik. Gece saat bir sularıydı, Balkanlar soğuğunu iliklerimize kadar hissediyorduk. Işığı görünen işletmenin yanına gidip orda otostop çekmeye başladık. On dakika içinde yoldan ya bir ya da iki araç geçiyordu. Boş yola otostop çekmeye devam ettiğimiz sırada önümüze bir Mercedes CLA durdu. Aracın camı aralandığında karşımızdaki takım elbiseli adama Ohrid’e gitmek istediğimizi söyledik ve oda tamam deyip bizi araca kabul etti. Birlikte yol almaya başladığımız sırada bizi alan adama mesleğinin ne olduğunu sorduk. Adam ise şöyle cevap verdi: “Ben, Makedonya’da Bakan Yardımcısı’yım. Bu yoluda ilk kez kullanıyorum. Bu saatte burda ne işiniz var!? Siz gerçekten delisiniz!“.
Yarım saat sonra Ohrid şehir merkezindeydik (Fotoğraf 3). Soğuk saat ilerledikçe etkisini daha çok göstermeye başlamıştı. Hostele sabah check-in yapmamız gerekiyordu ve sabaha kadar bekleyebilmemiz için hiçbir mekân yoktu. Açık olan yerler ise pavyon veya gazino gibi yerlerdi.
Ohrid gölünün yakınlarındaki parkta oturup yanımıza aldığımız yiyeceklerden yedik. Üşüme etkisi gittikçe arttı, arttıkça da farklı bir yere geçmek daha mantıklı olur düşüncesi bastırdıkça bastırdı. Bu sayede, sıcak bir yerler bulma umuduyla bütün şehri gece vakti turlamış olduk. Oturacak hiçbir yer bulamayınca bir kafenin dışındaki sandalyelerini gözümüze kestirip oturduk. Fakat, orda da çok fazla dayanamadık. Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası beklediğimizden sert çıkmıştı. Yaklaşık üç saatlik bir bekleyiş sonunda hostelin yolunu tuttuk. İçeri giremesek de kapısının önünde bekleyecektik.
Hostele doğru giderken hava oldukça karanlık, sokaklar boş ve ürkütücüydü. Bu sırada peşimize bir adamın takıldığını farkettik. Alkollü gibi bir hâli vardı. Telefonumuzdaki harita aracılığıyla hızlı hızlı ilerliyorduk. Adam da bizimle birlikte aynı yerlerden geçiyor, adeta bizimle aynı yere geliyordu. Hostelin önüne geldiğimizde adamın bizim kalacağımız hostele girdiğini farkettik. Daha sonradan o adamın hostel sahibinin oğlu olduğunu anlayınca şaşkınlığımızı gizleyemedik. Hostel sahibinin oğlu check-in vaktimizin gelmemiş olmasına rağmen bize yardımcı olup eve buyur etti. Ohrid’e varışımız bir çok açıdan olaylı olsada her bir olay bizim için yeni bir tecrübenin kaynağı oldu.
Ecem Naz DEĞİRMENCİ & Anıl ERDEMİR