16.5 C
İstanbul
Çarşamba, Ekim 4, 2023

Enerji’de Çözüm mü, Yoksa Gizli Ölüm mü?

Nükleer enerji 20.yüzyılda kendisine en çok umut bağlanan ve en çok tartışılan enerji türüdür. Nükleer enerji, başta tıp alanı olmak üzere tarım, endüstri ve araştırma alanlarında geniş uygulama olanakları bulunmaktadır ve yeni uygulamalarla da geliştirilmektedir. Ne var ki, nükleer enerjiden elektrik kaynağı olarak yararlanmak hem çok pahalıdır, hem de önemli güvenlik sorunları yaratmaktadır.

Özellikle 1986 yılında yaşanan Çernobil faciasına kadar sorunsuz çalıştığı, kaza riskinin sıfır olduğu ve atık sorunu olmadığı gibi ön koşulsuz kabul edilen nükleer teknolojinin, güvenli olmadığı, santral çevresinde ve çalışanlarında kanser riskinin yüksek olduğu artık bilinmektedir. Nükleer santrallerden çıkan ve yarılanma süreleri(herhangi bir radyoaktif izotopun, başlangıçtaki sayısının veya ışıma gücünün yarıya inmesi için gereken  süre)binlerce yıl olan radyoaktif atıkların güvenli bir şekilde depolanabilmesi oldukça maliyetlidir.

Bir nükleer santralde bir kaç yüz milyon watt gücündeki bir reaktörün, kapatılmasından sonra reaktörün çalışma halinde ürettiği enerjinin %10 kadarının üretilmeye devam etmesi durumu vardır. Bir başka deyişle kömüre dayalı bir termik santral kapatıldığında, kazanına kömür atma durdurulur ve enerji üretimine son verilir. Oysa bir nükleer santral kapatıldığında, normal gücünün %10 u kadar enerji üretmeye devam eder. Isısı önemsiz seviyeye inene kadar reaktörün soğutulmaya devam etmesi edilmesi gerektir. Aksi halde, reaktör kalbindeki uranyum yakıt elemanları eriyebilir, çok yüksek sıcaklıkta sıvı bir kütle oluşturup, önüne gelen her şeyi eritebilir. Uranyum ağır bir metal olduğundan, erittiği kütlenin dibine çöker ve yeni konumunda neyle karşılaşırsa eritmeye devam eder. Reaktör binasının beton temelini bile eritip toprağa ulaşabilir.

Radyasyonun hasar gücünün bir ölçüsü, hedefe verdiği enerji miktarıdır ve bu ‘radyasyon dozu’ adını alır. Eğer doz yüksek ise, organizma aşırı miktarda ısı soğurur ve yumuşak dokular bir bakıma pişer. Orta güçte bir atom bombasını düştüğü noktayı merkez alan 1 mil yarıçapındaki bir daire içinde bulunan canlılarda pişme olayı, o kadar kısa zamanda yanmak için gerekli olan oksijen bulunamayacağından gerçekleşmez ve geride yalnız iskelet kalır.

Nükleer reaktörlerde yaşanan bir diğer sorun da radyoaktif izotopların, reaktör kalbini soğutan suya karışmasıdır. Ayrıca zaten soğutma suyu reaktör içerisinde dönüp durdukça radyasyon biriktirir ve bu suyun dışarı sızmaması gerekir.

Türkiye Çevre Atlası, nükleer tesislerin kanserden kaynaklanan ölümlerle hiçbir ilgisi olmadığını yazmaktadır. Oysa bu konuda birçok kaynak nükleer santrallerin mutasyon yapıcılık, kanser, sakatlık gibi bilinen risklerinin her zaman var olduğunu ve nükleer enerjiden başka hiçbir enerjinin elde etme teknolojisinin sağlık sonuçlarında nesillere geçen genetik etkinin olmadığını belirtmektedir.

Türkiye’nin yerli kaynakları ile enerji talebini karşılayamaması, talebin %50’ye varan bir bölümünün dış alımla karşılanması, doğal gaz ve petrol fiyatlarındaki artış ve enerji talebindeki yoğunluk nedeniyle nükleer enerji kimi akademisyenler ve bürokratlar tarafından, Türkiye için alternatif enerji kaynağı olarak düşünülmektedir.

Türkiye’de uranyumu nükleer santralde kullanmaya yönelik yakıt hazırlama teknolojisi bulunmamaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin nükleer enerjiye geçiş yapması durumunda yakıt işleme teknolojisine sahip birkaç ülkeye bağımlı kalacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Elektrik enerjisi üretiminde kullanılan kaynak ister nükleer ister diğer kaynaklardan biri olsun, ilk kuruluş maliyetlerinin yanı sıra marjinal maliyetler önemlidir. Marjinal maliyet ne denli düşük olursa mal ve hizmet üretiminde rekabet gücü o denli artar. Bu nedenle üretimde verimliliği artırma ve olabildiğince ucuz elektrik enerjisi üretilmesi genel kabul gören bir ilkedir.

ABD gibi çok yüksek teknolojiye sahip bir ülkede ortalama elektrik enerjisi kWh başına 2.5 sentken, ABD nükleer santrallerinde ortalama elektrik enerjisi maliyeti 7.5 senttir. Avrupa nükleer santrallerinde ise kWh başına ortalama maliyet 8-12 senttir. Bu bedellerin hesaplanmasında marjinal maliyetlerin değerlendirmelere alınmadığı düşünülürse, nükleer enerjiden elektrik üretiminin gerçek maliyetinin bu rakamların çok üzerinde olacağı, bunun da nükleer enerjinin pahalı bir yatırım olduğu savını doğruladığı görülecektir.

Değerlendirilmelere katılması gereken bir diğer etmen atık sorunu ve atık giderim maliyetidir. Nükleer enerjinin en yaygın olarak kullanıldığı ABD ‘de, radyoaktif atık sorunu en üst düzeye ulaşmıştır. Toplam 45.000 depolama alanında üç milyon metreküpten çok yer kaplayan bu radyoaktif maddelerin depolandığı alanların temizlenmesi için ortalama 400 milyar dolarlık bir bütçenin ayrılması gerekmektedir ki, buda bugüne kadar nükleer enerji santralleri için yapılan harcamaya eşittir.

Yazan: Burak TATLISU

Kaynak: Örgen Uğurlu, “Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları”, 2009/ T.C Çevre ve Orman Bakanlığı, “Türkiye Çevre Atlası”, 2004

 

SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.