12.4 C
İstanbul
Pazartesi, Aralık 9, 2024

Coğrafi Keşifler Sonrası Afrika

Osmanlı Devleti’nin güçlenmesiyle birlikte Avrupa ile Çin ve Hindistan arasındaki ticaret yollarına alternatifler aranmaya başlanmıştır. Portekizli denizci Vasco da Gama (1469-1524) Ümit Burnu’ndan geçerek Hindistan yolunu keşfetmiştir.[1] Bu arayışlara Kristof Kolomb da katılarak başta Hindistan olarak keşfettiğini düşündüğü Amerika’ya ulaşmıştır.

Portekizli denizciler ağırlıklı olarak köle ve altın ticaretiyle ilgilenmiş, bu ticaret sürecinde İspanyollar da Portekizlilere zaman zaman ciddi rakip olmuşlardır.[2] O dönemde zaten müslüman ülkelere doğru köle ticareti yaygındır. Fakat işgücüne ihtiyaç duyulan Amerika kıtasında da köle ticareti yaygınlaşmaya başlamıştır. Üstelik Afrika’dan alınan kölelerin sevkiyatını yine  Afrika ırkından insanlar gerçekleştirmektedir. Kendi ırkdaşlarını para kazanmak uğruna satma girişimlerinde bulunmuşlardır.[3]

Osmanlı Devleti de bu altın ticaretinden faydalanmak istemiştir. Altının kıymetli bir maden olmasından ötürü güvenli bir ticaret sağlanamamaktadır. Bu nedenle Osmanlı Devleti, Afrika kökenli altınların Cezayir ve Trablusgarp[4] vilayetleri aracılığı ile sorunsuz bir şekilde İstanbul’a ulaşmasını hedeflemiştir. Altın’ın bulunduğu ülkeler bugünkü Gana, Mısır’ın güneyi ve Sudan’dır.

Askeri ve teknolojik anlamda gelişimden sonra Avrupa devletleri, endüstrileşmenin de etkisiyle doğal kaynak ve insan gücü ihtiyacı hissetmiştir. Tam da bu özellikleri taşıyan Afrika, Avrupa için vazgeçilmez bir kıta haline gelmiştir. Sömürge hareketlerinin başlamasından sonra siyah insanlar üzerinde bir baskı oluşmuştur. Beyaz ırkın siyahlardan üstün olduğu düşüncesi yayılmaya başlamıştır. Fransız diplomat ve yazar Arthur de Gabineau tarafından kaleme alınan kitapta beyaz ırkın diğer ırklardan üstün olduğu görüşü işlenmiştir.[5] Bu tür ırkçı söylemler rönesans ve reform hareketlerinden sonra söylenmiştir.

Avrupalılar, sömürgeciliği haklı gösteren gerekçeyi de bulmuşlardır. İngilizler bu gerekçeyi, “beyaz adamın yükümlülüğü”(white man’s burden) olarak tanımlarken Fransızlar da “uygarlaştırma misyonu” (mission civilisatrice) biçiminde açıklamışlardır. Amerika ve Afrika’daki yerli halkların ilkel, barbar oldukları, kendilerine insan niteliği dahi tanınamayacağı ileri sürülmüştür.[6]

Afrika’daki sömürgecilik hareketi, kıtadaki insanların büyük bir çıkmaza girmelerine neden olmuştur. Avrupalıların barbar olarak nitelendirdği bu insanlar, yine Avrupalılar tarafından büyük bir kıyıma uğratılmıştır. Bu ironik durum şöyle açıklanabilir; İngilizlerin doğu Afrika’da, Almanların batı Afrika’da, Belçika’nın Kongo’da, Fransa’nın Cezayir’de barbar olarak nitelendirdikleri insanlar üzerinde hak ve ödevleri olduğu gerekçesiyle gerçekleştirdikleri büyük kıyımlar ileriki yıllarda soykırım olarak nitelendirilmiş fakat üzerinden yüzyıllar geçmesi sebebiyle ölen insanların itibarlarının iadesinden başka bir şey kazanılmamıştır.

Köle ticareti ile birlikte Afrika’nın nüfusunda büyük bir azalma olmuştur. Avrupalı ve Amerikalı insanlar bu durumu meşrulaştırmak için daha önceden köle ticaretinin Araplar tarafından bölgede gerçekleştirildiğine dikkat çekilmesini istemişlerdir. Fakat bu düşünce tabiki de Avrupalıların ve Amerikalıların kıtadaki soykırım eylemlerini ve popülasyonun azaltılmasını haklı bir gerekçeye dayandırmamaktadır.

Ondokuzuncu  yüzyıla gelindiğinde Afrika’daki sömürgecilik neredeyse bitmiştir. 1. Dünya Savaşı’nın ana nedeninin sömürgecilik yarışı olması, batılı ülkeler için durumun mahiyetini göstermektedir. 1914 yılına gelindiğinde Afrika’daki sömürgecilik genel hatlarıyla şöyledir; batı Afrika ve kuzey Afrika’nın bir kısmı Fransa’nın, Mısır, Nijerya, Sudan, Güney Afrika gibi ülkeler İngiltere’nin, Angola Portekiz’in, Somali İtalya’nın, Tanzanya Almanya’nın, Kongo Belçika’nın hakimiyetine girmiştir.[7] Kolonyalist devletler belli bir bölgede yoğunlaşmadıkları için tek tek sömürge denetimi kurdukları ülkeleri saymak güçtür. Çoğu zaman sömürge ülkeler, kolonyalist devletler arasında bile birçok kez el değiştirmiştir.

1960’lı yılların başlarında gerçekleşen sömürgecilikten kurtulma girişimleri halen devam etmektedir. Resmi anlamda bağımsız ülkeler kurulsa da fiili olarak kolonyalist ülkelerin etkileri ciddi anlamda hissedilmektedir. Demokrasi hareketleri genelde yerini askeri totaliter rejimlere bırakmıştır. Örneğin Kongo’nun demokrasi deneyimleri sırasında genç lider Lumumba, Kongo’daki halkın bağımsız bir yapıya kavuşması için verdiği uğraşlar sonrası kolonyalist ülke güçleri tarafından öldürülmüştür.[8]

Birçok ülkede demokratik hükümetlerin siyasi istikrarları uzun sürmüş fakat askeri darbeler, demokrasinin ilerlemesine engel olmuştur. Örneğin Kotdivuar[9] 1960 yılında kazandığı bağımsızlıktan sonra 1999’da gerçekleşen hükümet darbesine kadar herhangi bir rejimsel problem yaşamamıştır. Bu darbeden sonra demokratik seçimler gerçekleşse de ülkedeki rejimin sağlıklı bir şekilde ilerlemediği üzerine kuşkular vardır. Dünyanın herhangi bir ülkesinde olabileceği gibi Afrika’daki ülkelerde uzun yıllar iktidarı elinde bulunduran liderlerin çoğu, bu uzun süren iktidarlarını baskı yöntemleriyle muhalefeti susturarak ve demokratik olmayan yollarla sağlamışlardır.[10]

[1] N.N. Le Voyage de Découverte. Erişim: 02.12.2014. http://www.larousse.fr/encyclopedie/personnage/Vasco_de_Gama/120752

[2] D.T Niane. Histoire générale de l’Afrique. Volume IV. L’Afrique de XIIe au XVIe siécle. (Paris: Présence Africaine/Edicef/UNESCO. 1991). ss. 31-45.

[3] Numan Hazar. Küreselleşme Sürecinde Afrika ve Türkiye-Afrika İlişkileri. Uşak Yayınevi. 2011. Ankara. ss.9.

[4] Libya’yı oluşturan üç bölgeden birine eskiden verilen ad.

[5] Le Comte de Gabineau. Essai sur l’Inégalité des Races Humaines. (Paris: Libraire de Firmin-Didot et Cie, 1884).

[6] Numan Hazar. A.g.e. ss. 13.

[7] Emmanuel Leroueil. Histoire de la Colonisation de l’Afrique(1): le contexte. Erişim: 03.12.2014. http://terangaweb.com/histoire-de-la-colonisation-de-lafrique-1-le-contexte/

[8] Hıfzı Topuz. Kara Çığlık: Afrika’da Başkaldırı ve Aşk. (İstanbul: Remzi Kitabevi. 2008).

[9] Fildişi Kıyısı’nın Fransızca okunuşudur. Devlet, adının diğer dillere çevrilmeden Fransızca haliyle kullanılmasını istemektedir.

[10] Numan Hazar. A.g.e. ss. 18.

SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.