Fransa’nın Cezayir’i ele geçirmesi, 19. yüzyılın ilk yarısında gerçekleşmiştir. Temmuz 1830’da Cezayir şehrine giren Fransız ordusu, şehrin yöneticisi ile 5 Temmuz 1830 tarihinde imzaladığı bir antlaşma ile şehrin teslimiyetini kesinleştirmiştir. Cezayir şehrinden sonra Cezayir ülkesinde bulunan diğer şehirleri de ele geçirmeye başlayan Fransa, 1834 yılında, Cezayir’i kendi sınırlarına kattığını ilan etmiştir.1 Ancak, Hristiyan Fransızların Müslüman Cezayirliler üzerinde meşru bir egemenlik kurabilmesi mümkün olmamıştır.
1830 sonrasında Fransa’dan Cezayir’e gelip yerleşmeye başlayan Fransız nüfusu ile Cezayir’in yerli Arap ve Berber halkı arasındaki sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, bu tarihten itibaren sürekli olarak artmıştır. Fransız azınlığın sürmekte olduğu imtiyazlı hayat, Cezayir halkının hoşnutsuzluğunu körüklemiştir. Söz konusu imtiyazlardan bazıları şöyledir:
- 20. yüzyılın başlarından itibaren artık Cezayir nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturan Fransızlar, nüfusun %90’ını oluşturan Cezayir’in yerli halkı ile mecliste aynı sayıda temsilciye sahip olmuşlardır.
- Yüksek bürokrasinin %90’ından fazlasını Fransızlar oluşturmuştur.
- Çok geniş ve verimli tarım arazileri Fransa’dan gelenlerin kontrolünde olmuştur.
Fransız işletmelerini zenginleştirmek için kendi topraklarında yönetici değil de ırgat ve işçi olarak çalışmak, Cezayirlilere kendi topraklarının ilhak edilmiş olduğunu sürekli olarak hatırlatmıştır ve Cezayir halkının kendini, kendi ülkesinde ikinci sınıf hissetmesine neden olmuştur. Ayrıca, Fransızların aksine, kendi ülkesinde yoksulluk ile boğuşan pek çok Cezayirli, Fransızların yanında kendini aşağılanmış hissetmiştir ve bu his, Cezayir Savaşı’nın patlak vermesinde ciddi bir rol oynamıştır.
Cezayir’in bağımsızlık isteği, Cezayir Savaşı başlamadan daha önce, İkinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’da henüz son bulduğu bir tarihte, 8 Mayıs 1945’te, kendini somut bir biçimde göstermiştir. Bu tarihte Fransa’da, Almanya’nın teslim oluşu kutlanırken Cezayir’de faşizm ve sömürgecilik karşıtı protestolar patlak vermiştir. Fransa tarafından sertçe bastırılan bu protestolarda, tahminlere göre on bin ile kırk beş bin arasında Cezayirli, Fransız kolluk kuvvetleri tarafından öldürülmüştür. Gerçekleştirilen bu katliam, Cezayir milliyetçiliğini güçlendirerek, on yıl kadar kısa bir süre içerisinde, Cezayir’in bağımsızlığı için savaşan temel örgüt olan Millî Kurtuluş Cephesi’nin (Fransızcada “Front de libération nationale (FLN)”) kurulmasına ve Cezayir Savaşı’nın başlamasına neden olmuştur.2
Cezayir Savaşı, 1954-1962 yılları arasında Fransız ordusu ile Millî Kurtuluş Cephesi’ne bağlı olan Millî Kurtuluş Ordusu (Fransızcada “Armée de libération nationale (ALN)”) arasında gerçekleşmiştir. Savaşı başlatan olay, 1 Kasım 1954 tarihinde, Tüm Ermişler Yortusu’nun (Fransızcada “la Toussaint”) kutlandığı günde yaşanmıştır. Bu özel günde, Cezayir’in birkaç şehrinde düzenlenen ve Fransız kolluk kuvvetlerini hedef alan toplam en az otuz saldırı sonucunda yaklaşık on Fransız hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle 1 Kasım 1954 tarihi Kanlı Tüm Ermişler Yortusu veya Kırmızı/Kızıl Tüm Ermişler Yortusu (Fransızcada “la Toussaint sanglante” veya “la Toussaint rouge”) olarak hafızalara kazınmıştır. Gerçekleştirilen saldırıları Millî Kurtuluş Cephesi üstlenmiştir. Millî Kurtuluş Cephesi’nin bu eylemlerine Fransız hükümeti, 1945 yılında yaptığı gibi, şiddet ile cevap vermiştir.
Cezayir Savaşı’nın fiilen bir savaşa dönüşmesi ancak 1955 yılında mümkün olmuştur. Bu yıl içerisinde Fransa, Cezayir’in birkaç şehrine askerî müdahalede bulunmuştur. Millî Kurtuluş Ordusu ise gittikçe daha fazla asker alarak büyümeye devam etmiştir.3 Millî Kurtuluş Ordusu’na İkinci Dünya Savaşı esnasında Fransa’nın bağımsızlığı için çarpışmış olan Cezayirli askerlerin katılması, bu orduyu taktiksel açıdan güçlendirmiştir. Ancak Millî Kurtuluş Ordusu teknik açıdan hâlâ çok geride kalmıştır. Bu teknik eksikleri Millî Kurtuluş Cephesi, davasını uluslararası arenada duyurmaya çalışıp politik başarılar elde ederek dengelemiştir.
1958 yılına kadar yönetime gelen Fransız hükümetleri, Cezayir Savaşı’na kalıcı bir çözüm bulamamışlardır. Sonuçta, 1947 yılında politik sahneden ayrılmış olan Charles de Gaulle, 1958 yılında tekrar Fransa’nın başına çağırılmıştır. Charles de Gaulle, o dönemde var olan Dördüncü Cumhuriyet’i ortadan kaldırılıp kendi yazacağı yeni bir anayasa ile Beşinci Cumhuriyet’in kurulması koşulu ile yönetimi devralmayı kabul etmiştir.4
Cezayir’de yaşanan olayların temelde sosyal eşitsizliklerden kaynaklandığını gören de Gaulle, Fransa’nın başına geldikten sonra, Cezayir içerisinde yenilenmeye gidilerek sosyal dengenin düzeltileceğini halka duyurmuştur. Ancak Millî Kurtuluş Cephesi, artık sosyal eşitliğin sağlanmasının da Cezayir’i sakinleştirmeyeceğini kanıtlamak amacıyla, Ağustos 1958’de Marsilya’da bulunan petrol depolarını patlatarak de Gaulle’e cevap vermiştir.56 Ayrıca, yaklaşık bir ay sonra, Eylül 1958’de, Tunus’ta, Cezayir Cumhuriyeti’nin geçici hükümetinin kurulduğu ilan edilmiştir.7 Böylece Fransa’ya sert ama açık bir mesaj verilmiştir: “Cezayir sosyal eşitlik veya reform değil, bağımsızlık istemektedir”.
Bunun üzerine de Gaulle, Cezayir’in elde tutulmasının çok zor olacağını anlamıştır. Bu nedenle kendisi, Cezayir’i elde tutmaktan çok, Sahra Çölü’nde çıkarılmaya başlanan petrol kaynaklarının elde tutulması için uğraşmaya başlamıştır. Amacı, Fransa’nın enerjide dışa bağımlılığını sonlandırmaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için de Millî Kurtuluş Cephesi’ne müzakere çağrısında bulunmuştur. Ayrıca, Millî Kurtuluş Cephesi’ne bağlı olan binlerce tutsağı azat ederek artık silahlı çatışma istemediğini göstermeye çalışmıştır. Ancak de Gaulle’ün bu yeni politikası, kendisi başa geldikten sonra Cezayir’in “Fransız Cezayir’i” olarak kalacağını düşünen hükümet, halk ve ordu nezdindeki milliyetçileri oldukça üzmüştür ve sinirlendirmiştir.
1959 yılında de Gaulle, Cezayir halkının yola Fransa ile devam etmeyi isteyip istemediği ile ilgili bir referandum düzenleneceğini, gerçekleştirdiği bir konuşması esnasında duyurmuştur. Söz konusu referandum hazırlığı, Cezayir’de yaşayan Fransız vatandaşları içerisinde ve orduda de Gaulle karşıtlığını arttırmıştır. Öyle ki de Gaulle’ün politikasını protesto amacıyla Cezayir’de yaşayan Fransa yanlısı vatandaşlar ayaklanmışlardır ve bu ayaklanma, Fransa tarafından kanlı bir biçimde bastırılmıştır.
1960 yılında artık metropol ile Cezayir Fransızları arasındaki zıt beklentiler daha da belirginleşmiştir. Savaştan ve verilen kayıplardan sıkılmış olan metrolopdeki Fransız halkı savaşın, Cezayir’in bağımsızlığı ile sonuçlanarak da olsa, artık bir an önce bitmesini isteyerek hoşnutsuzluğunu protestolar ile göstermeye başlamıştır.8 Cezayir’deki Fransızlar ise bu dönemde de Gaulle’ün Fransız Cezayir’i projesiyle birlikte kendilerini de terk ettiğini anlayarak kendilerini ihanete uğramış hissetmişlerdir. Cezayir’in Müslüman nüfusunun çok büyük bir kısmı ise gerçekleşecek olan referandumu iple çekmiştir. Bu nedenle, Cezayir’deki Fransız nüfus ile yerli nüfus arasında başkent Cezayir’de kanlı çatışmalar yaşanmıştır.
8 Ocak 1961 tarihinde vatandaşlara, Cezayir’in kendi kaderini kendi belirlemesini isteyip istemediklerinin sorulduğu bir referandum gerçekleştirilmiştir. Evet oyu, metropolde %75’ten fazla, Cezayir’de ise %70’ten fazla oy ile kazanmıştır. Ancak söz konusu referandum herkesi memnun etmemiştir. Cezayir’in Fransız kalması gerektiğini düşünen ve de Gaulle’ü artık bir vatan haini olarak gören bazı milliyetçi subaylar, Gizli Ordu Örgütü (Fransızcada “Organisation de l’armée secrète (OAS)”) adında bir örgüt kurarak de Gaulle’ü, gerçekleştirecekleri bir darbe ile Fransa’nın başından atmaya karar vermişlerdir.
Söz konusu darbe girişimi 21 Nisan 1961 tarihinde gerçekleşmiştir. Darbe kapsamında Cezayir şehrinde yönetime el konmuştur ve Paris’te, göz korkutma amacıyla, bombalı saldırılar düzenlenmiştir. Charles de Gaulle, Paris’teki yönetimin ele geçirilmesinden kaygılanmaya başlamıştır. Bu nedenle, Paris’teki idari binaların önüne barikatlar kurdurarak bu binaları bir süreliğine korumuştur. Ancak, darbeyi gerçekleştiren askerlerin sayısında bir artış yaşanmamasından ve darbe fikrinin, ordunun yalnızca küçük bir kesimi tarafından benimsenmiş olmasından dolayı darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak Gizli Ordu Örgütü, Paris’te memurlara, bakanlara ve hatta de Gaulle’ün kendisine terörist saldırılar düzenleyerek de Gaulle yönetimini korkutmaya devam etmiştir.
1961 yılının sonlarına doğru Millî Kurtuluş Cephesi ile Fransa arasında resmî müzakerelere başlanmıştır. Bu durum, Gizli Ordu Örgütü’nün daha fazla terörist saldırı düzenlemesine neden olmuştur. Gerçekleştirilen bu saldırılar sonucunda, hem metropolde hem de Cezayir topraklarında, yüzlerce insan hayatını yitirmiştir. Ancak, bu saldırılarda sivillerin de zarar görmesi sonucunda örgüt, 1962 yılının başlarında, halk nezdindeki meşruiyetini kaybetmeye başlamıştır.
7 Mart 1962 tarihinde Fransız hükümeti ile Millî Kurtuluş Cephesi arasında, bir antlaşma imzalanması için, görüşmeler başlamıştır. Müzakereler sonucunda, 18 Mart 1962 tarihinde Evian Antlaşmaları imzalanmıştır. Bu tarih, Cezayir Savaşı’nın resmen sonlandığı tarih olarak kayıtlara geçmiştir. Antlaşmalar kapsamında Fransa ile Cezayir arasında ateşkes ilan edilmiştir ve Cezayir’in bağımsızlığının, düzenlenecek olan bir referandum ile oylanması kararlaştırılmıştır. Fransa, Cezayir’de yaşayan nüfusunun korunacağı garantisini ve Sahra Çölü’nde bulunan petrol kaynaklarının altı yıllık işletim hakkını elde etmiştir. Buna karşılık Cezayir’in, kalkınabilmek için Fransa’dan ekonomik yardım alacağı kararlaştırılmıştır.
Savaşı sonlandıran antlaşmaların imzalanmış olmasına rağmen Gizli Ordu Örgütü, terörist saldırılarına birkaç ay daha devam etmiştir. 1 Temmuz 1962 tarihinde, Cezayir’de gerçekleştirilen bir referandumda Cezayirlilere, bağımsız bir devlet olmayı isteyip istemedikleri sorulmuştur. Referandum sonucunda bağımsızlık isteyenlerin oranı %99’u bulmuştur. 3 Temmuz 1962 tarihinde Charles de Gaulle, Cezayir’in bağımsızlığını tanımıştır ve Fransa’nın Cezayir’deki idari yetkileri, Cezayir’deki geçici hükümete devredilmiştir. Cezayir’in bağımsızlığı da 5 Temmuz 1962 tarihinde ilan edilmiştir. Cezayir Cumhuriyeti’nin ilk başkanı Ahmet Bin Bella olmuştur.
Savaş esnasında toplamda dört yüz bin Cezayirlinin ve otuz bin Fransızın hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Savaş esnasında Cezayir’de yüzlerce köy tahrip edilmiştir ve bir buçuk milyon Cezayirli köylü ölümden, hastalıktan ve açlıktan kaçabilmek için yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Fransa, yaşanan bu olayları bir “savaş” olarak ancak çok sonralarda, 1999 yılında tanımıştır. Cezayir Savaşı sonrasında Fransa, artık sömürgelerini istediği gibi yönetemeyeceğini anlamıştır. Bu nedenle metropole odaklanarak Avrupa Ekonomik Topluluğu projesine kendini daha fazla adamıştır.
[1] Ancak, Fransa’nın Cezayir topraklarındaki direnişi kırıp fiilen üstünlüğünü kabul ettirebilmesi, 1847 yılının sonuna kadar sürmüştür. Fransa karşıtı ayaklanmaların ise Cezayir topraklarında en azından 1871 yılına kadar sürdüğü bilinmektedir.
[2] Millî Kurtuluş Cephesi’nin kurulduğu dönemde Cezayir’de, Fransa’ya karşı savaşta bir de Cezayir Millî Hareketi (Fransızcada “Mouvement national algérien”) kurulmuştur. Her ikisi de Cezayir’in bağımsızlığı için mücadele eden bu iki grup arasında, politik gücün kimin elinde olacağına karar verilmesi amacıyla, çok kanlı çatışmalar yaşanmıştır. Sonuç olarak Cezayir Millî Hareketi bu mücadeleyi ve politik gücünü kaybetmiştir.
[3] Bu dönemde Fransa, kendi yanına çekebildiği Cezayirlileri silahlandırarak onları, Millî Kurtuluş Ordusu’na karşı savaştırmıştır.
[4] Söz konusu yeni anayasa, savaş döneminde yazıldığından dolayı, devlet başkanına çok fazla yetkiler veren bir anayasadır.
[5] Böylece, savaş başladığından beri ilk kez bu savaş metropole taşınmış olur.
[6] “Metropol”, Fransa’nın Avrupa’da bulunan topraklarına verilen addır.
[7] Geçici hükümetin başkanı olarak Ferhat Abbas seçilmiştir.
[8] 1960 yılının başlarında Fransa, artık nükleer güçler arasına girdiğini, Sahra Çölü’nde gerçekleştirdiği testler ile tüm dünyaya göstermiştir.