Kendimi bildim bileli bir hayaldir yurt dışı…
Dedim ki : “Hele bir üniversiteye atalım da kapağı, gerisi gelir elbet!”
Pat! Bir de baktım ki ; bol kutucuklu, az kırmızılı bir ‘optik form’ ve başından sonuna kadar ‘Erasmus’ denilen o kritik sınavın içindeyim derken sonuç: Avrupa’nın en Batı noktası, Portekiz, dönemlerden güz.
Hayal bu ya! Bir heyecanla hazırlamaya başladığım o evrakları, aynı heyecanla yazın tam ortasında teslim ettim Avrupa Birliği Ofisi’ne. Artık herşey vizeyi koparmama kalacakken…
15 Temmuz 2016.
O akşam memleketime dönerken çok ünlü bir otobüs firmasının az teknolojik ‘tivi’ ekranında öğrendim “Darbe”yi ya da buna girişen birilerinin olduğunu…
Olabilecek ne varsa -kendi geleceğim açısından- az çok tahmin edebiliyordum. Beklediğim gibi de oluyor.
Uluslararası anlamda Türk vatandaşlarına karşı sınır yaklaşımı değişti, mevcut anlaşmalarda değişikliğe gidildi derken Portekiz’den vizeyi maalesef koparamadım, yapacak da pek fazla bir şey yoktu.
Hayalim,aynı soyutluğuyla devam ediyordu. Ta ki telefonuma bir uçak firmasının kampanyasıyla alakalı bir e-posta gelene dek…
Hemen girip kendime bilet aranmaya başladım, hayalim bana tekrar göz kırpar oldu. Vizesiz ülkeler arasından yaptığım ucuz bilet sıralamasına göre piyango Ukrayna’nın Lviv kentine çıktı.
Pusulanın gösterdiği yön artık belli olmuştu. 26 Haziran 2017’de başlayacak olan Ukrayna maceram tam sekiz gün sürecek, Lviv ve Kiev kentlerini bu süre zarfında gezecektim.
Üç sene önce aldığım pasaportumun daha hiç açılmamış bordo yüzünün parlaklığı gözümü alırken şeytanın bacağının kırıldığı o an’a bizzat tanıklık etmiş, benim için sınırları yırtacak o uçağa binmiştim.
Karadeniz’in hiç görmediğim dokularından geçip kuzeye doğru süzülürken ani bir hareketle vermiş olduğum bu kararın sonrasında zihnimin oluşturduğu ‘acaba?’lara cevap bulmaya çalışıyordum.
Uçaktan iner inmez -adeta bir sürü edasıyla- Sınır Kontrol gişelerinde yer kapmaya çalışan Türk vatandaşlarının arkasında ‘bir Türk olarak’ sıraya girdim.Fakat, sırası gelen ve sınır görevlisinin yanına usulca yaklaşan her Türk vatandaşına yan tarafta bulunan Sınır Kontrol Amirliği’nin yolu gösteriliyor, geçişe izin verilmiyordu. Bir terslik olduğu açıkça ortadaydı.
Sınır Kontrol gişesi dediğim şey ise prosedür gereği size birkaç sorunun yöneltildiği dar bir kulübeden başka birşey değil. (Kaç gün kalacaksın? Ne kadar paran var? Dönüş biletin var mı? Otel rezervasyonun var mı?…vb.)
Yaklaşık iki buçuk saat boyunca bekleyişim sonunda geçişime izin verildi. Fakat, ”Türk vatandaşlarına çifte standart!” benim aklımda daima yer edecek bir kalıp olarak çoktan var olmuştu; bu durum, dış politikamızın mükemmel(!) oluşundan kaynaklandığı ortadaydı ya neyse…
Lviv’e ilk adım…
aferin sana anıl çok insanın yapamadığı başarıyı gösterrmişssin kutlarım seni.
baban bize gezgin olduğunu söyleyip hava atıp duruyordu şimdi anladımki gerçek gezgin sen mişssin :))
çok teşekkür ederim Mustafa Amca, sevgi ve saygılar.