Göç Nedir? Beyin Göçü Nedir? “Yumuşak Güç” Kavramı Niçin Önemlidir?
İnsanlık tarihini göç tarihi olarak açıklamak mümkündür. İnsanların yerlerini, ailelerini, düzenlerini ve yurtlarını terkedip yeni bir hayat arayışı içerisine sokan sebepler genellikle bize dönemin ekonomik, sosyolojik ve politik durumu hakkında bilgi verir. Geçmişte yaşanan göçlerin sebebi çoğunlukla iklim değişikliği iken yeni dünyaya yapılan göç çoğunlukla ekonomikti. Ancak uluslararası göçü, daha iyi bir yaşam arayışındaki kişinin başka bir yere göçmeye karar vermesi, doğduğu yerle köklerini kopartması, yeni bir ülkede çabucak asimile olması gibi basit bir bireysel eylem olarak görmek güçtür. Göç, kısaca, ekonomik, toplumsal veya siyasal nedenlerle insanların bireysel ya da kitlesel olarak yer değiştirme eylemi olarak tanımlanmaktadır. Daha kapsamlı bir tanıma göre göç, çalışmak ve kendine daha iyi yaşama olanakları bulmak umuduyla, insanların oturdukları yeri bırakıp başka yörelere giderek orada kesin ya da geçici olarak yerleşmeleridir. “Göç olgusu, insanın daha iyi bir hayat sürdürme mücadelesinde önemli bir yere sahiptir. Ekonomik, toplumsal ya da siyasal nedenlerden kaynaklanan göç olayları zorunlu veya gönüllü bir biçimde, ülke sınırları içinde ya da farklı ülkeler arasında gerçekleşmektedir. Bugün artık küreselleşen dünya düzeninde göç olgusunun önemi daha da artmış bulunmaktadır. Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi, insanların, kurumların, malların, hizmetlerin ve sermayenin ülkelerin sınırlarını açacak biçimde dolaşımına olanak sağlamaktadır. Bu durum sadece az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru değil, gelişmiş ülkelerden diğer ülkelere doğru da göçün oluşmasına neden olmaktadır. Küreselleşme, uluslararası göçün farklı yönlere doğru gelişmesi üzerinde kaçınılmaz bir etkiye sahip durumdadır. Dolayısıyla günümüzde uluslararası göçün pek çok ülke için önemli bir olgu haline geldiği görülmektedir. Çeşitli nedenlerle gerçekleştirilen göç olayları farklı kültürlerin karşılaşmasına neden olmakta ve farklı kültürlerden gelen insanların bir arada yaşamlarını sürdürme zorunluluğu uyum ve çatışmaya dair önemli sorunları gündeme getirmektedir. Bu sorunlar kültürlerarası iletişimin önündeki engeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürel farklılıklardan kaynaklanan uyum sorunları, iletişim engelleri ve bu engelleri aşma yolları bugün pek çok toplumun öncelikli konularından biri durumundadır.” [1]Göç ve yerleşme çoğunlukla ekonomik olarak hem gönderen hem de kişiyi veya grupları alan ülkeler üzerinde büyük farklılıklar yaşanmasına sebep olan, neden ve sonuçları karmaşık bir süreçtir [2].
Beyin göçü incelendiğinde bu terimin ilk defa 1960’lı yıllarda, saygın bir bilim topluluğu olan British Royal Society tarafından kullanıldığını görüyoruz. Terimin ilk defa kullanıldığı bu yıllarda, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere, yüksek yetenekli ve bilgili işgücünün gitmesi henüz bir problem haline gelmemişti. Öyle ki, gelişmiş olan Avrupa ülkelerinden bile Kuzey Amerika’ya kalifiye işçi göçünün artması bu dönemden sonrasına rastlar[3]. Günümüz beyin göçü tanımının, ülkelerin gelişmişliği, fırsatları, teknolojileri, iş alanları ve yapılarının değişmiş olmasından ötürü değiştiğini söyleyebiliriz. 1987 yılındaki OECD raporunda verilen tanıma göre beyin göçü “Bir gönderen, bir alıcı ülke olmak üzere iki ülke arasında gerçekleşen bilgi akışının, bir taraftan daha çok kullanılması, beyin kazanımı”[4]dır. Johnson ve Regets’in tanımınla göre beyin göçü bir “beyin dolaşımını” tanımlar. Bu tanıma göre kişi eğitim almak için yurtdışına çıkar, daha sonra orada çalışmaya başlar ve kendi ülkesinde daha iyi avantajlar ediceneceğini düşündüğü anda ülkesine döner. Yazara göre bu tarz bir “beyin dolaşımı” özellikle önümüzdeki yıllarda gelişmemiş ve gelişmiş ülkeler arasındaki ekonomik ve sosyal farkların daha da belirginleşmesi ile artacaktır. Günümüzde bu tarz bir beyin dolaşımı Malezya, Filipinler, Taiwan, Çin, Güney Kore gibi Güneydoğu Asya ülkelerinin öğrencilerinin Avustralya ve Yeni Zelanda’da eğitim alıp geri ülkelerine dönmeleri ile örneklenebilir. Günümüzde kabul gören tanımı ile beyin göçü, yüksek bilgili ve yetenekli yani kalifiye işgücünün, ekonomik ve sosyal kaygılar ile daha iyi bir yaşam, çalışma ve araştırma ortamı bulmak için gelişmemiş yada gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere göç etmesidir. Göç veren ülkeler üzerinde en net hissedilen etkisi “insan sermayesi”nin yitirilmesidir [5].
Beyin göçünün günümüzdeki önemi her geçen gün artmaktadır. Öyle ki 11 Eylül olayları ertesinde George W. Bush’un ve ABD’nin Ortadoğu’da yaşadığı, günümüzde bir devletin diğer devlet karşısında daha güçlü konuma geçme isteğini silahlanma ve askeri işgal yoluyla gerçekleştiremeyeceği, bunun yerine yumuşak güç kullanımı ile sağlayabileceğini göstermektedir. Yumuşak güç (soft power) , Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Joseph S. Nye ‘ın 2004’te yayınlanan “Yumuşak Güç : Dünya Siyasetinde Başarının Yolu” başlıklı kitabında açıkladığı kavramdır ve yazara göre günümüzde askeri gücün kullanım dönemi geçmiştir. “Artık devletlerin , diğer devlet ve halkları ikna etmek için “yumuşak güç” kullanmaları daha akılcı, ekonomik ve etkilidir. Yumuşak güce sahip olmak için devlet , “çekici bir kimlik taşıyan kültür, siyasi değerler ve kurumlar, ahlaki temelli ve meşruiyete dayalı politikalar üzerinden yükselen bir cazibe merkezi oluşturmalı ve bu merkezin gücü, başkalarının tercihlerini ikna yoluyla belirleyebilme yetisine ulaşmalıdır[6].”. Buna göre gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerden başarılı, kapasiteli ve yetenekli kişileri kendi ülkelerine kazandırma çabalarının, günümüz ekonomik ve siyasi sisteminde önemli bir yere geldiğini söylemek mümkündür ve bu durum beyin kazanımını sağlayan ülkelerin çıkarınadır.
İnsan Sermayesi
İnsan sermayesi kavramının izi sürülürse, en azından 18. yüzyıl İskoç ekonomisti Adam Smith’e kadar geri gidilebilir. Ama bunun önemli bir ekonomik kavram olarak ortaya çıkmaya başlaması, asıl 1950’lerin sonlarında ve 60’lı yıllarda olmuştur. O zaman Theodore Schultz gibi ekonomistler refah ve ekonomik büyümenin sağlanmasında eğitim ve uzmanlığın rolünü anlatmak için ekonomide çoktandır yerleşmiş bir kavram olan “sermaye” metaforunu kullanmaya başladılar. Bu ekonomistler insanların genel ve meslek eğitimlerine yatırım yaparak uzun vadeli getiri sağlayabilecek bir beceri ve kabiliyet stoku (sermaye) oluşturduklarını ileri sürdüler. Bu yatırımın ulusal ekonomilere de yararı dokunabilir ve ekonomik büyümenin güçlendirilmesine yardımcı olabilir. Öyleyse, esas itibariyle, insan sermayesi geniş anlamda bireylerin genel ve mesleki eğitim yoluyla edindikleri beceri ve öğrenim ile kendi doğal yetenek ve kabiliyetlerininbir bileşimini kapsar şekilde tanımlanır (Bazen sağlık da bu kapsama girer). İnsan sermayesi kavramını şevkle benimsemiş olan iş dünyası ise, insan sermayesi kavramını daha dar tanımlama eğiliminde olup bu kavramı esas itibariyle işgücünün bir şirketin ya da belirli bir sektörün başarısıyla doğrudan ilgili beceri ve yetenekleri olarak görmektedir.[7]İnsan sermayesi ekonomik olan ve olmayan çok çeşitli yararlar sağlar. Gerçekte, en büyük yararlarından bazıları ekonomik olmayabilir, örneğin; daha iyi sağlık, daha uzun ömür ve toplum yaşamına daha fazla katılım olanakları gibi. Ekonomik olarak, insan sermayesinin getirileri bireyin refahı ve ulusal ekonomi açılarından anlaşılabilir. Bireysel düzeyde, insanın eğitim seviyesi yükseldikçe geliri de hızla artma eğilimindedir. Danimarka ve Yeni Zelanda gibi bazı OECD ülkelerinde üniversite eğitimi görmüş insanların gelirleri orta öğretimi bitirenlere kıyasla %25 daha yüksektir. Diğer ülkelerde bu fark daha da dikkat çekici olup %120’ye kadar çıkabilmektedir. Bu arada, bireylerin eğitime harcadıkları her bir yıl için ekonomiler zamanla %3 ila %6 üretim artışı görebilmektedir.[8] Bu ve benzeri veriler “insan sermayesi” kavramının başta beyin göçü olmak üzere, ülkelerin ekonomileri için önemini, insan faktörünün taşıdığı anlamı göstermektedir.
Bir kişinin, bulunduğu ülkeden başka bir ülkeye eğitim yada çalışma amacıyla gitmesi, ekonomik olarak incelendiğinde “insan sermayesi”nin hareketi olarak görülmektedir. İnsan sermayesi (human capital) kavramı, bir kişinin sahip olduğu bilgi, beceri, deneyim ve işgücü potansiyelinin tamamını kapsar [9]. Buna göre örgütlerin, şirketlerin, kurumların ve devletlerin gelişimi, bünyesinde bulundurduğu çalışanlarının kalitesine, yani insan sermayesinin zenginliğine bağlıdır. Beyin göçü kavramının insan sermayesi ile ilişkisine baktığımızda ise mikro seviyede, kişi daha iyi bilgi alma ve eğitim görme fırsatını bulabileceği, gelişimini daha iyi sağlayabileceği ve aynı zamanda daha çok para kazanabileceği kurumlara giderek kendi bilgi, deneyim ve becerisini geliştirir. Aynı zamanda bu “kişisel sermayesinin” zenginleşmesini sağlar iken gelecekte de kişinin karşısında olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu sebepten ötürü yüksek nitelikli iş gücü, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere ve bu ülkelerden de daha çok gelişmiş ülkelere doğru gittikçe artan bir hızla kaymaktadır. Bu olayın özellikle gelişmekte olan toplumlar için büyük önem taşıdığı açıktır. Beyin göçü yüzünden gelişme için gerekli nitelikli insan kaynağından yoksun kalınmaktadır. Ayrıca göçle başka memleketlere giden kişi için harcanan büyük paralar, yani yatırım boşa gitmekte, daha doğrusu bu paralar göçü çeken memleketin hesabına kâr olarak geçmektedir[10].
Politik, Ekonomik, Sosyal Sebepler
Beyin göçünün sebepleri konusunda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte en genel yaklaşım, beyin göçünün, dünya sistemindeki ülkeler arası ekonomik dengesizlikler neticesinde oluştuğunu savunan merkez-çevre ülkeler yaklaşımıdır.[11] Buna göre göç çevre ülkelerden merkezi ülkelere doğru gerçekleşecek ve göç, mesleki olarak yüksek eğitimli ve kabiliyetli olan kişilerin ülkeler-arası hareketini temsil etmektedir. Böylece tabiatıyla yüksek vasıflı işgücü, bilimsel ve mesleki araştırma ve çalışma imkanlarının fazla olduğu, refah düzeyi gelişmiş ülkede toplanacaktır[12]. Çevre ülkeleri gelişmekte olan ülkeler, merkez ülkeleride gelişmiş ülkeler olarak ele alırsak teori bize doğruyu göstermektedir ancak bu teori beyin göçünü genel hatları ile ele almaktadır. Öyle ki genel çerçeveye baktığımızda Birleşik Krallık, dünya üzerinde en çok beyin göçü veren ülkelerden birisidir (çoğunlukla Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’ne). Bunun sebebi diğer ülkelere göre daha çok yüksek vasıflı eleman yetiştirmesidir. Aynı durumu Latin Amerika’da görmemiz mümkündür. Bu kıtada kişi başına düşen yıllık gelirin en yüksek olduğu ülke Arjantin olmakla beraber Şili, Brezilya gibi daha düşük ekonomik gelişmişlik seviyesindeki ülkelere göre daha çok doktorunu Amerika Birleşik Devletleri’ne yollamıştır[13].
Beyin göçü sebebini açıklamaya çalışan bir diğer yaklaşım arz-talep dengesizliği yaklaşımıdır ve bu yaklaşımda hareket noktası “ekonomik yapı”dır. Buna göre meslek adamlarının hareketindeki asıl rol ekonominin ve toplumun yapısıdır. Gelişmekte olan ülkelerin asıl problemi, ülkelerdeki düşük ekonomik büyüme sebebinden dolayı, eğitilmiş elemanların ekonomide istihdam edilebilme kapasitesinin, eğitim sisteminin üretim kapasitesinden düşük olmasıdır. Böylece kendi ülkesinde istihdam edilemeyen kişi, şansını ülke dışında arayacaktır. Aynı zamanda İngiliz ekonomisinin de, en iyi doktoralı bilim adamlarına kendi ülkelerinde çalışacak alan sağlayamayıp Amerika Birleşik Devletleri’ne yollamış olması, meselenin sadece gelişmekte olan ülkelerle sınırlanamayacağını da göstermektedir.[14]
Bir diğer yaklaşım çekici-itici güçler yaklaşımıdır.[15] Buna göre kişinin çalışmak veya eğitim almak için gittiği ülkeyi tercih sebebi “çekici güç”ler ile açıklanıyorken, arkasında bıraktığı ülkeyi terkediş sebepleri toplamı “itici güç” ile açıklanabilir. İtici güçlere baktığımızda karşımıza çıkan sonuçlardan birisi –ekonomik sebeplerden sonra- ülkelerde yaşanan yönetim veya politik rejim değişikliğidir. Bunun neticesinde –kişinin politik görüşüşü ve geçmişi dahilinde- kişilerin ülkeleri terk ettiği görülmektedir. Buna karşılık çekici güçler çok çeşitlidir ve en başta göze çarpanı yüksek gelir unsurudur. Birçok grubun göç etmesinde ana çekici güç yüksek gelir iken beyin göçünde de bu aynı şekilde önemi sürdürmekte, kişilerin karar alma sürecinde önemli bir yere sahiptir. Bir diğer unsur kişilerin aradığını bulma imkanı ve daha iç açıcı çalışma ortamı ve yükselebileceğine inanma duygusudur. Aslen Danimarkalı olup Kaliforniya’da Amerikan Bankası’nın Başkan Yardımcılığı’na kadar yükselen Fleming Kolby bu durumu şu şekilde açıklamıştır : “İlerleme özgürlüğü büyük bir güçtür. Amerikan rekabet sistemi yeteneksiz ve isteksizler için zordur fakat aynı zamanda yetenekli ve istekli kişiler için mükafatı yüksektir. Mesleki ilerleme ve risk elden ele geçer. İlerleme özgürlüğü keza tuzağa düşmek ve başaramamak özgürlüğü demektir.”[16]
Faktörler | Çekici Faktörler | İtici Faktörler | ||
Ekonomik | 46 | %10.2 | 48 | %10.7 |
Mesleki | 245 | %54.4 | 207 | %46 |
Sosyo-kültürel | 51 | %11.3 | 40 | %8.9 |
Siyasi | 26 | %5.8 | 23 | %5.1 |
Şahsi-Ailevi | 8 | %1.8 | 30 | %6.7 |
Diğer Faktörler | 3 | %0.7 | 3 | %0.7 |
Bilinmeyen | 71 | %15.8 | 99 | %22.0 |
Toplam | 450 | 100 | 450 | 100 |
Kaynak: Turhan Oğuzkan, Yurtdışında Çalışan Doktoralı Türkler, Türkiye’den Başka Ülkelere Yüksek Seviyede Eleman Göçü Üzerine Bir Araştırma, ODTÜ,Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1971 , No.23 , Ankara
Bu bahsettiklerimiz genel itibariyle beyin göçünün sosyal, siyasal ve ekonomik sebeplerini oluşturmaktadır. Bununla beraber bahsetmemiz gereken bir başka konu daha vardır: Niçin bir ülkede, aynı şartlara maruz kalmalarına rağmen, yetişmiş işgücünün hepsi değil de, bir kısmı göç eder? Burada gidenleri kendi ülkelerinde demoralize ederek harekete geçiren mevcut faktörlere rağmen, geriye kalanları tutanın ne olduğu da bilinmelidir. Bunlar arasında kuvvetli aile ve arkadaşlık bağları, milliyetçilik duygusu, gidilen ülkede ikinci sınıf vatandaş kabul edileceği korkusu gibi birbirinden çok farklı sebepler bulunabilir. Aynı şekilde arkadaş ve meslektaşları göçü düşünmezken, kişinin daha fazla özgürlük araması, yeni yerler görmek istemesi gibi şahsi sebeplerle de yurdundan ayrılması söz konusu olabilir. Yüksek vasıflı işgücünün genellikle yeni gidilen ülkenin dilin bilmesi, eğitim hayatı boyunca yabancı kültürlere aşina olması gibi sebeplerle diğer kişilere oranla daha çok beyin göçü yönelimi olduğu bilinmektedir. Yani burada belirtmemiz gereken şey, tüm bu teorilerin ve itici– çekici sebeplerin yanında şahsi sebeplerin de kişileri eğitim yada çalışmak için başka ülkelere yönlendiren sebeplerin arasında olduğudur.
ÜLKE | % |
Anglo-Amerikan | 38 |
Almanya-İsviçre | 35 |
Fransa | 6 |
Diğer | 17 |
Türkiye’den Giden Mühendislerin Tercih Ettikleri Ülkeler Tablosu
Kaynak: Fatma Başaran (1972), Beyin Göçü Sorunu , Sayfa 138
Beyin Göçünün Sonuçları
Uluslararası göçün, göç veren ülkelerin kalkınmaları üzerine pozitif etkileri öne çıkaran yaklaşımlara rağmen, bu etkilerin tüm ülkeler için homojen bir özellik sergilediğini ileri sürmemizi engelleyen argümanlar da mevcuttur. Söz konusu etkilerin, göç biçimlerine ve göç veren ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal ortamlarına göre farklılaşabileceği düşünülmektedir[17]. Ancak genel çerçeveden baktığımızda bir ülkenin insan sermayesini kaybetmesi, uzun vadede ülkenin büyük bir kaybına dönüşecek, yurtdışına göç vermenin oluşturduğu etkilerin yanında oldukça zayıf kalacaktır[18]. Beyin göçünün ekonomik kalkınma açısından en olumsuz etkisi, üretimin en önemli girdisi olan nitelikli işgücü kaybıdır[19]. Yeterli sayı ve nitelikte işgücü yoksa, çağdaş üretim teknolojilerini etkin kullanmak, uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek ürünler üretmek mümkün olmayacaktır. Nitelikli işgücü olmadan, nitelikli üretim de gerçekleştirilemez. Yani çoğunlukla beyin göçünün göç veren ülkeler üzerinde etkisi olumsuzdur. Ancak kurulacak köprü kuruluşlar, karşılıklı işbirliği ve diaspora gruplarının oluşturulması, göç veren ülkenin kalkınmasına direkt olarak katkısı olmayacak olsa da beyin ve bilgi dolaşımı ile -dolaylı yoldan ve çok büyük olmasa da- etkisi olacaktır.
Yazan: Övül ÖZLÜK
Referanslar:
[1]Aksoy, Z. (2012). Uluslararası Göç ve Kültürlerarası Etkileşim. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , Cilt 5 , Sayı 10
[2]Docquier, F. (2007). Fuite des Cerveaux et Inegalités Entre Pays. Revue d’économie du développement , Sayı 21
[3]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , İstanbul, Türkiye
[4]OECD (2007). Policy Coherence for Development , Migration and Developing Countries, OECD Development Centre , OECD Publishing
[5]Chimboza, A. (2012). From Brain Drain to Brain Gain: Addressing Human Capital Needs for Post Crisis Zimbabwe’s Capacity Building. University of Pennsylvania , Philadelphia , ABD
[6]Oran, B (2013). Türk Dış Politikası : Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular , Belgeler , Yorumlar , İletişim Yayınları , Cilt 3 , sayfa 479, İstanbul
[7]OECD (2007). Insights Human Capital : How what you know shapes your life, OECD Development Centre , OECD Publishing
[8]OECD (2007). Insights Human Capital : How what you know shapes your life, OECD Development Centre , OECD Publishing
[9]Chimboza, A. (2012). From Brain Drain to Brain Gain: Addressing HumanCapital Needs for Post Crisis Zimbabwe’s Capacity Building. University of Pennsylvania , Philadelphia , ABD
[10]Başaran, F. (1972). Türkiye’de Beyin Göçü Sorunu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Dergisi , Cilt 7 , Sayfa 133-153
[11]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 22, İstanbul, Türkiye
[12]Portes, A. (1976). Determinants of the Brain Drain. International Migration Review , sayfa 491-493, The Center of Migration Studies of New York, ABD
[13]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 23, İstanbul, Türkiye
[14] Ibid, sayfa 23
[15] Ibid, sayfa 25
[16] Ibid, sayfa 27
[17]Gökbayrak, Ş. (2008). Uluslararası Göç ve Kalkınma Tartışmaları : Beyin Göçü Üzerine Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , Cilt: 63 Sayı: 3 Sayfa 65-82
[18]Docquier, F (2005). Migration du Travail Qualifié et Formation de Capital Humain dans les Pays en Développement, Economie Internationale, no 104
[19]Öncel, O (2013). Beyin Göçünde Akademik Eksen , Mimar ve Mühendis : Beyin Göçü mü Beyin Gücü mü? , sayı 70