Federalizm, Avrupa Birliği bütünleşme tarihinin başlangıcından itibaren varlığını sürdüren bir kavramdır. Uluslararası ilişkiler teorileri arasında bulunsa da, alanın uzmanları tarafından bir teori olarak görülmememiştir. Bunun nedeni, federalizmin bir devlet sistemi olarak kendisine mevzuatlarda yer bulmasıdır. Örneğin; Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Anayasası’nın 20.maddesinde ‘’Almanya Federal Cumhuriyeti, demokratik ve sosyal bir federal devlettir’’ ifadesi yer almaktadır. (Adalet Bakanlığı, 2011: 223) Ulus devletler, yukarıdaki tanıma benzer ifadeleri kurucu metinlerine (Anayasa veya toplum sözleşme) koyarak, kendi niteliklerini belirtir. Çalışmanın konusu olan Avrupa Birliği için böyle bir durum söz konusu olmamıştır. 2004 yılında imzalanan Anayasal Antlaşma’nın, Fransa ve Hollanda refandumlarındaki reddi, federalizmin Birlik için bir sistem olmasını engellemiştir. Ancak sadece son dönemlerdeki gelişmeleri de bakmak, konuyu açıklamak için yeterli değildir. Avrupa bütünleşmesinin kurumsal anlamdaki oluşumundan daha eski dönemlere gitmek, federalizmin Avrupa sistemini anlamak, çalışmanın değerlendirilmesine katkı sağlayacaktır.
Avrupa bütünleşmesi incelendiğnde, konuya II.Dünya Savaşı sonrasındaki gelişmelerle başlanmaktadır. Ancak Avrupa bütünleşmesi, politikacıların akıllarına savaş sonrası ‘’tepeden inme’’ gelen bir olgu olmamıştır. Federalizm, kökeni Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na kadar götürülebilecek bir süreci ifade eden, Avrupa kıtasında etkileri uzun zamandır hissedilen bir kavramdır. Kavimler Göçü sonrasında ortaya çıkan federal yapılanmaları bir araya getirmek için çabalayan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’ndan başlayarak Vestfalya’ya kadar birçok krallık, ‘Avrupa Barışı’nı sağlamak için mücadele etmiştir. Rönenans ve Reform süreçleri ve sonrasında mezhep savaşlarıyla sağlanamyan birliktelik, 1648 Vestfalya ile ortaya çıkan ulus-devletlere kadar sürmüştür. Ulus-devletlerin ortaya çıkışının yanında, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun üstünlüğü, Avrupalı devletleri (imparatorlukları) daha güçlü olmaya mecbur bırakmıştır. Bu zorunluluk, Avrupalı düşünürleri ulus devletlerin üstünde bir yapılanmanın olmasına gerektiğine inandırmıştır. Victor Hugo, Saint Simon, Dante gibi düşünürlerin görüşlerinde, ‘Avrupa Meclisi, federalizm’ ifadeleri sıklıkla kullanılmıştır. Bu ifadeler, Avrupa devletlerinin başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere, diğer düşmanlara karşı bir ideolojik bir yapı hedefi olarak görülmektedir. (Akçay ve Göçmen, 2012: 39)
I.Dünya Savaşı’nın acı tecrübesi, ulus devletlerin uluslararası sistemdeki sorunların çözümü konusunda yetersizliğini ortaya çıkarmıştır. Bu durum, federalistler açısından önemli bir kırılmayı oluşturur. İki savaş arası dönemde, Briand-Kellog Paktı’yla oluşturulmaya çalışılan ortak bir yapı ve Kalergi’nin çabaları sonuçlarını somut anlamda II.Dünya Savaşı yıllarında vermiştir. Federalist çabalar, özellikle 1941 yılında Altiero Spinelli önderliğinde oluşturulan ‘Avrupa Federalistler Hareketi’ ile ortaya çıkmıştır. (Akçay ve Göçmen, 2012: 40)
Bu hareket, AKÇT ve AET gibi yapılar oluşturulmadan önce, Avrupa bütünleşmesinde ortaya çıkan ilk fikir ayrımı olmuştur. Fonksiyonalistlerin önce ekonomik bir yapının oluşturulması, ardından siyasi yapıya geçilmesi görüşlerine rağmen, federalistler siyasi bir yapının direkt oluşturulmasını benimsemekteydi.
Jean Monnet ve federalistleri, direkt olarak siyasi bir yapıya geçmeye neden olan gerekçeler bulunmaktaydı: Avrupa’nın savaşlarla dolu tarihi, ortak sorunlara birlikte çözüm arayışı ve bu çözümleri bulacak ve uygulayacak kurumsal mekanizmaların oluşturulması. (Arısoy, 2010: 1202) Ancak Jean Monnet, ulus devletlerden çekinceler sonrasında, fonksiyonalistlerin görüşlerine yakınlaşmaya başlamıştır. AKÇT döneminde ortaya çıkan ‘Yüksek Otorite’ gibi yapılar, federalizm özellikleri gösterseler de, tam anlamıyla federal bir yapı olmamıştır. Federalistlerin Avrupa Savunma Topluluğu, Avrupa Savunma Topluluğu gibi başarısız girişimlerden sonra, Avrupa bütünleşme süreci içerisindeki etkinlikleri azalmaya başlamıştır. AET’nin kurulmasıyla somut olarak ulus devletlerin, bütünleşme sürecindeki etkileri görülmeye başlanmıştır. AET’nin organlarından olan Bakanlar Konseyi’nin üye devletlerin bakanlarından oluşması, bunun göstergelerinden biri olmuştur.
Avrupa Birliği açısından federal bir sisteme geçiş konusunda, 1992 yılında imzalanan ve 1993’de yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması’yla beraber, federalist fikirler yoğunlaşmaya başlamıştır. Ancak bu dönemde antlaşmaya girecek noktaya gelen federalizm, başta İngiltere olmak üzere bazı üye devletler tarafından kabul edilmemiştir. Ekonomik ve Parasal Birlik’in üç aşamalı planının 2002 yılında tamamlanması sonrasında, ekonomik bir birlikten siyasi birliğe geçiş konusunda bir çalışma başlatılmıştır. Avrupa Konvansiyonu’nun oluşturulması ve sonrasında Anayasal Antlaşma’nın imzalanması, Birliğin siyasi bir yapıya evrileceği düşüncelerini somut hale getirmiştir. Ancak Anayasal Antlaşma’nın reddedilmesi sonrasında ortaya şöyle bir sonuç çıkmıştır: Avrupa bütünleşmesinde yarım yüzyılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, ulus devletlerin etkinlikleri azalmasına rağmen sona ermemiş, ulusal egemenlik konusu Birlik üye devletlerinin ‘’kırmızı çizgi’’ olmaya devam etmiştir.
Avrupa Birliği’ni federalizmle açıklamaya çalıştığımız zaman, yukarıdaki bilgiler ışığında bazı saptamalar yapılması gerekmektedir:
- Üye devletlerin karar alma süreci, politikalar başta olmak üzere birçok alanda etkinlikleri devam etmektedir.
- Birliğin nitelikli oy çoğunluğuyla karar alacağı alanlar artmış olsa da; dış politika, vergiler, savunma gibi konularda oy birliği kuralının devam etmesi, üye devletlerin önemini arttırmaktadır.
- Üye devletler, yetkilerinin belirli kısımlarını Birlik’e devretse de, ulusal çıkarlarını korumaya devam etmektedirler.
- Avrupa Parlementosu, Avrupa Komisyonu gibi yapılar, federalizme örnek verilebilir.
- Topluluk hukuku, ulusal hukuktan üstündür. Bu durum, federal devlet-federe devlet ayrımını ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, federalizm, Avrupa Birliği’nde tam olarak bir sistem değildir. Aslında federalizmin AB içerisinde hukuki olarak yer alması için temel antlaşmalarda belirtilmesi gerekir. Lizbon Antlaşması’na bakıldığında da, AB’nin federal bir örgüt olduğuna dair bir ifade bulunmamaktadır. Böyle bir maddenin AB’nin temel antlaşmalarında olması, siyasi bir yapı ifade etmesinin dışında, Birlik’I devlet haline getirecektir. Bunun olmasına da, ulusal egemenlik sorunu nedeniyle üye devletlerin bazıları izin vermeyecektir.
KAYNAKÇA
Adalet Bakanlığı, (2011), Federal Alman Cumhuriyeti Anayasası, 11.04.2016, http://www.adalet.gov.tr/duyurular/2011/eylul/anayasalar/ulkeana/pdf/08-ALMANYA%20209-276.pdf.
Akçay, B. ve Göçmen, İ., (ed.), (2012), Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Kurumlar ve Politikalar, Ankara, Seçkin.
Arısoy, A., (Ekim 2010), ‘’Avrupa’da Federalizm Geleneği ve Avrupa Bütünleşmesinde Federalist Akımlar’’, Ege Bakış, 10(4): 1195-1206.