Tunus’ta seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi’nin zabıtaların tezgâhına el koyması sonucu kendini yakmasıyla beraber, Tunus’ta ayaklanmalar başladı. Tunus’ta yanan ateş buradan Mısır’a taşındı. Ayaklanmalarla beraber, Mısır’da ve Tunus’ta onlarca yıldır iktidarı elinde tutan Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek iktidarlarını yitirdiler. Yaşanan bu olaylarla beraber tüm Ortadoğu bölgesinin dengeleri sarsıldı. Ortadoğu coğrafyasında gelecek dönemde Arap Baharı sürecinin etkileri uzun süre gözlemlenecektir. Bundan kaynaklı Arap Baharı sürecini tarihsel bağlamında kavramak, sebeplerini ortaya koymak Ortadoğu’da gelecek süreci öngörebilmek için bir hayli önemlidir.
Kitlelerde böyle bir öfkenin oluşmasında asli sebep, bölgede yaşanan neoliberal ekonomik dönüşüm olmuştur. Arap milliyetçiliği döneminde Arap halkları büyük kazanımlar elde etmişti. Eğitim ve sağlık gibi toplumsal hizmetlerde büyük ilerlemeler gerçekleşti, yoksul yurttaşlara yönelik birçok üründe devlet sübvansiyonları uygulandı, yoksul köylü lehine geniş çaplı toprak reformları gerçekleşti. Ayrıca bu dönemde devletler ülke ekonomilerinde temel aktör konumunu aldılar. 1970’li başlarından itibaren başlayan ekonomik dönüşümle beraber halkların elde ettiği bu kazanımlar birer birer tasfiye edilmeye başlandı. Bu süreç 1980’li yıllarla beraber hız kazandı ve günümüze kadar hızını daha da arttırarak devam etti. Süreç dâhilinde uluslararası finans kuruluşların yönergeleri doğrultusunda devletin ekonomideki rolü azaltıldı ve sermayedarlar lehine uygulamalar yürürlüğe kondu. Yaşanan bu dönüşüm süreci, bölgede eşitsizliği ve yoksulluğu yoğun şekilde arttırdı. Bu ekonomik dönüşüm süreci, bölgedeki devletlerin otoriter yönelimlerinin temel gerekçesi oldu. Devletler yaşanan dönüşüm sürecine karşı kitleleri susturabilmek amacıyla daha otoriter bir yönetim tarzını tercih ettiler
Tunus ve Mısır hem ekonomik ve siyasi yapıların hem de geçmişleri itibariyle benzeşmeleri sebebiyle Ortadoğu bölgesinin geri kalan ülkelerinden ayrı bir şekilde ve birlikte ele alınılabilir. İki ülkede de Arap Milliyetçiliği döneminde benzer uygulamalar hayata geçirildi. Ekonomik dönüşüm süreci de benzer tarihlerde ve benzer şekilde hayata geçirildi. Bu sebeplere bağlı olarak Tunus ve Mısır tez içerisinde diğer bölge ülkelerinden ayrı bir şekilde ele alınacaktır.
Arap Milliyetçiliği Dönemi
1952 yılında Özgür Subaylar Hareketi ve hareketin lideri Cemal Abdül Nasır iktidarı gerçekleştirdikleri darbe aracılığıyla ele geçirdiklerinde temel bir hedefleri vardı, batılı güçlerden bağımsız bir Mısır Devleti ve toplumu yaratmak. Ancak bu hedeflerine giderken nasıl bir yol izleneceğine dair bütünlüklü bir yol haritasına sahip değillerdi, iktidarları dönemlerinde gerçekleştirdikleri uygulamalar daha çok siyasal süreçlere bağlı olarak şekillendi.
Mısır lideri Cemal Abdül Nasır, bu hedeflerine giden yolda kendi ayakları üzerinde durabilen bir ekonominin temel bir gereklilik olduğuna düşünüyordu, bu düşünceye bağlı olarak Mısır Devleti tarafından bu tip bir ekonomik düzeni yaratmayı hedefleyen bir kalkınma stratejisi benimsendi. Bu kalkınma stratejisi iki temel üzerinde yükseliyordu. Bunlardan ilki, devletin ekonomide temel bir aktör olarak yer alması ve ekonominin gidişatında temel karar alma mekanizması haline getirilmesidir. İkincisi, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme, iş imkânlarının arttırılması ve daha eşit bir servet bölüşümünü yaratacak olan kurumsal bir yapının inşasıdır( Podeh, 2004, s.253).
Bu strateji çerçevesinde önemli uygulamalardan bir tanesi 1952 yılında gerçekleştirilen toprak reformudur. 1952 yılında gerçekleştirilen darbe öncesinde Mısır nüfusunun %6’sından azı tarıma elverişli toprakların %65’ine, nüfusun %0,5’ise verimli tarıma elverişli toprakların 1/3’üne sahipti. Bu duruma bağlı olarak tarım sektörünün kontrolü tamamen büyük toprak sahiplerinin elindeydi. Yüksek kira giderleri ve bankaların uyguladığı yüksek faizler küçük üreticiyi krize sokuyordu. Aynı zamanda tarım sektöründe işçi olarak bulunan insanların çalışma koşulları da kötüydü.
Reform yasası çerçevesinde sahip olunulabilecek maksimum toprak miktarı 84 hektar ile sınırlandırıldı. 2 hektardan daha az miktarda toprak sahibi olan köylüler için kooperatifler kuruldu. Tarım sektöründe çalışan işçilerin asgari ücretleri arttırıldı. Gerçekleştirilen reform ilk aşamada Mısır’daki tarım topraklarının %15’ini etkiledi. Tarım reformu 1958 ve 1961 yıllarında büyük toprak sahipleri aleyhine daha geliştirildi.
1952 toprak reformunun öncelikli hedefi, büyük toprak sahiplerinin Mısır siyaseti üzerindeki etki alanını daraltmaktı. Büyük toprak sahipleri, bu süreçte Mısır’daki İngiliz egemenliği döneminde tek iktidar olan ve Özgür Subaylar Hareketi iktidarı ele geçirdiği dönemde en önemli siyasi rakibi olan Wafd Partisi’ni destekliyorlardı. Reform, daha eşit bir servet bölüşümü hedefinin de bir parçasıydı.
Reformlar sonucunda, reform öncesi belirlenen hedeflere büyük oranda ulaşıldı. Büyük toprak sahiplerinin Mısır siyaseti üzerindeki etkisi ciddi oranda daraldı. Diğer hedef servet bölüşümdeki eşitsizliğin giderilmesinde de büyük başarılar elde edildi, 1950 yılında %56.1 olan yoksulluk oranı 1958 yılına gelindiğinde %27.4’e indi.
Bir diğer önemli uygulama da Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesiydi. Mısır Devleti, tarımsal üretimi geliştirmek amacıyla Nil Nehri üzerine Asvan Barajı’nı inşa etmeyi planlıyordu ancak barajın finansmanı sağlamak Mısır’ın kaynaklarıyla mümkün değildi. Bu duruma bağlı olarak barajın finansmanının ABD’den kredi alınarak sağlanması planlanıyordu. Mısır’ın, sosyalist Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıması üzerine ABD, kredi desteğinden vazgeçti. Mısır’ın bu duruma cevabı Süveyş Kanalı’nın millileştirmesi oldu. Millileştirme kararı ardından, Fransa ve İngiltere, İsrail işbirliği ile Süveyş Kanalı’nda kontrolü tekrar ele geçirmek üzere harekete geçti, bu amaçla bölgeye bir askeri operasyon gerçekleştirildi. Ancak gerçekleştirilen askeri operasyon, ABD ve SSCB’nin araya girmesiyle başarısızlıkla sonuçlandı.
Süveyş Krizi’nin Mısır ekonomisinde ciddi sonuçları oldu(Mansfield,1973). Kriz sonrası Fransız ve İngiliz mülklerine Mısır Devleti tarafından el konuldu. Finans sektöründeki yabancı sermaye sektörden çekildi. Bu gelişmelere bağlı olarak Mısır ekonomisinde dominant güç olan yabancı sermaye tasfiye edildi, Mısır Devleti ekonomide temel aktör konumunu aldı.
Mısır Devleti, toprak reformu ve Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi süreçlerinin hem ekonomik hem de siyasi açıdan başarıyla sonuçlanmasının ardından planlı ekonominin geliştirilmesi, ekonomideki devlet kontrolünün genişletilmesi ve eşitlikçi uygulamaların arttırılması için güven kazandı. Bu yönelim 1956 anayasasıyla somutluk kazandı. Anayasada, devletin ekonomideki öncü rolü vurgulanıyordu. Bu yönelimi hayata geçirmek amacıyla Planlama Bakanlığı ve Ulusal Planlama Komisyonu oluşturuldu.
Bakanlık 1960-1965 yıllarını kapsayan beş yıllık kalkınma stratejisi oluşturdu, bu plan 1965-1970 yıllarını kapsayan ikinci kalkınma stratejisi tarafından takip edildi. Kalkınma stratejileri, ulusal çapta üretimi arttıracak şekilde ekonomik büyümeyi ve sosyal eşitsizliklerin giderilmesini hedefliyordu. Kalkınma stratejilerinde, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitsizliklerin giderilmesi birbirine bağlı ve birbirini tamamlayan şekilde ifade ediliyordu.
Nasır yönetiminde Mısır Devleti, sosyal refahın geliştirilmesi yönünde önemli adımlar attı. Bu adımlar 1952 yılında gerçekleştirilen toprak reformu ile başladı. Sonraki dönemlerde tüketiciye yönelik yardımlar, vergi reformları, ev kiralarında indirimler, sosyal güvenlik sisteminin kuruluşu, herkese ücretsiz sağlık ve eğitim hizmeti ve üniversite mezunlarına iş garantisi gibi uygulamalarla geliştirildi. Devlet kontrolünde gerçekleştirilen ekonomik kalkınma ve endüstrileşme büyük miktarda yeni iş imkânları yarattı. Oluşturulan çalışma yasalarıyla beraber asgari ücret arttırıldı, işçilerin işlerinden kovulmasına yönelik sınırlamalar getirildi, yönetim kurullarında işçi temsilcilerinin bulunması zorunlu hale getirildi ve kamu kuruluşlarında elde edilen karın ¼’ünün o kuruluşta çalışan işçilere aktarıldı.
Nasır döneminde Mısır’da ekonomik büyümenin getirileri toplumun düşük gelirli kesimlerinin lehine kullanıldı. 1952-1970 yılları arasında devletin eğitim ve sağlık alanlarındaki yatırımlarının gayrisafi yurtiçi hâsıla dâhilindeki payı dört kat arttı. 1960-1970 yılları için hazırlanan planlarda devlet harcamalarının %40’ı sağlık, eğitim ve temiz suya ulaşım, altyapı gibi toplumsal hizmetlere ayrıldı.
Habib Bourguiba yönetimindeki Tunus’ta 1970’li yıllara kadarki dönemde Nasır yönetimindeki Mısır’a benzer ekonomik ve sosyal politikalar izlendi. Bourguiba yönetimi de ekonomik alanda bütünlüklü bir yol haritasına sahip değildi ve ekonomi politikaları çoğunlukla siyasi süreçlerin etkisiyle şekillendi.
Tunus’ta bağımsızlık sonrası dönemde ekonomik politikalarında odak noktası sömürge dönemden bakiye ekonomi üzerindeki Fransız kontrolünü ortadan kaldırmaktı(Murphy, 1999). Bu amaçla önemli birçok kamu kuruluşunda millileştirme politikaları izlendi. Tarımın ve madenciliğin geliştirilmesi yönünde politikalar izlendi ve bu sektörlerdeki Fransız özel kuruluşları millîleştirildi. Sanayi ve hizmet sektörlerinde yönetim kademelerinde çoğunluğu oluşturan Fransızların yerine Tunuslular getirildi.
Tunus’ta bu dönemde ekonomide önemli bir tartışma başlığı, ekonominin motor gücünün devletin mi yoksa özel sektörün mü olması gerektiğidir. Bourguiaba yönetimi bağımsızlık sonrası dönemde dış yatırımı ve ticareti geliştirmek amacıyla özel sektörün ön plana çıktığı liberal bir ekonomik anlayışı benimsedi. İçeride özel sektörü geliştirmek amacıyla özel sektöre yönelik vergi ve kredi teşvikleri uygulandı. Ancak yönetimin bu yönelimi hayatta pek karşılık bulmadı, özel sektör ülkenin ekonomik gelişimini sağlayacak düzeyde bir performans sergileyemedi. Bu durumun görülmesinin ardından ekonomide en azından kilit sektörlerde devletin öncülük etmesi gerektiği anlaşıldı.
Tunus Devleti’nin bu yönelimi 1961 yılında hazırlanan kalkınma planında somutlandı. Kalkınma planına bakıldığı zaman devletin ekonomideki rolünün geçmiş döneme kıyasla oldukça genişletilmiş olduğu görülüyordu. Kalkınma planındaki görevler ekonomideki yabancı hâkimiyetinin azaltılarak Tunus kontrolünün geliştirilmesi yönünde atılan adımların geliştirilerek devam ettirilmesi, insani kalkınmanın sağlanması, gerçekleştirilecek reformlar aracılığıyla dışa bağımlılıktan kurtulmuş bir ekonominin yaratılması olarak belirlendi. Bu görevler yerine getirilirken özel sektörün ekonomideki rolü kısıtlanmakla beraber, ekonomiyi tamamen kamusallaştırmaya yönelik adımlar atılmadı. Özel sektöre uygulanan vergi ve kredi teşviklerine devam edildi.
Bu dönemde Tunus Devleti için öncelikli sektör tarım sektörü oldu. Tarım sektörü içerisinde yeni anlayış çerçevesinde kolektivizasyon uygulamaları hayata geçirildi, birçok tarım kooperatifleri kuruldu. Bu kooperatifler aracılığıyla tarımda geleneksel tarım tekniklerinden modern tarım tekniklerine geçilmesi planlandı. 1968 yılında bu kooperatifler ülkedeki tarıma elverişli toprakların %38’ini kapsar durumdaydı(Murphy,1999). Ancak tarım sektöründe yürürlüğe konulan planların sonuçları hedeflendiği şekilde olmadı. Oluşturulan kooperatifler küçük üreticiyi daha zor durumda bıraktı. Kırsal bölgelerden kentlere göçün önü alınamadı. 1960’larda Tunus’ta tarımsal üretimde düşüş yaşandı.
Arap milliyetçiliği döneminde Mısır ve Tunus’taki ekonomik ve sosyal politikaları özetlersek, ülke ekonomileri üzerindeki sömürge dönemlerden bakiye İngiliz ve Fransız hâkimiyeti millileştirmeler aracılığıyla tasfiye edilmiştir, ekonomik kalkınmanın sağlanması amacıyla ülkelerdeki özel sektörün yetersizliği sonucu devlet ekonomi de temel aktör konumunu almış ve toplumun alt kesimleri lehine uygulamalar yürürlüğe konmuştur. İzlenen bağımsızlıkçı politikalar yeni bir ulusal burjuvazinin inşası hedefi çerçevesinde şekillenmiş ayrıca bu ekonomi politikalarının hayata geçirilebilmesinde SSCB’nin varlığı da önemli bir etken olmuştur. Toplumun alt kesimlerine yönelik izlenen politikalar da Arap milliyetçisi önderlerin ideolojik duruşlarından ziyade, toplumun alt kesimlerinden toplumsal eşitsizliklerin giderilmesine yönelik yoğun taleplerin bir toplumsal çatışmaya yol açmaması ve siyasi kontrolün sürdürülebilmesi amacıyla hayata geçirilmiştir.
Alp Ozan GÜL
Kaynakça:
- Podeh, E. (2004). An Assesment of Egypt Development Strategy. In Rethinking Nasserism revolution and historical memory in modern Egypt (pp. 253-263). Gainesville: University Press of Florida.
- Murphy, E. (1999). Economic and political change in Tunisia from Bourguiba to Ben Ali. Basingstoke, Hampshire: Macmillan .