Belgeselde Güney Afrika ve ABD ‘deki ırkçılık hareketlerini gözler önüne seren bir belgeseldir. Belgeselin başlarında Amerika ve Güney Afrika’da ki siyahların yaşadıkları baskıları ve beyazların siyahlara uyguladıkları şiddeti çarpıcı bir şekilde izleyiciye sunmaktadır. Ama beni asıl hayrete düşüren bu şiddet eğilimleri birer politika haline getirilmiş olmasıdır.Siyahların ezilmesi adeta bir köle gibi çalıştırılması ve bu duruma siyahların herhangi bir itiraz hakkının bulunmaması, yani kendilerini savunacak bir mekanizmanın ülke yasalarında anayasal bir düzene oturtulmaması dikkatimi çeken en önemli noktalardan bir tanesidir. Bildiğimiz üzere doğal hukuktan kaynaklanan bazı haklar vardır. Bu haklar insanın sırf insan olmasından dolayı sahip olduğu temel hak ve özgürlerdir, bu haklar bireyin öz hakkı, çekirdek alanıdır.Özellikle belgeseldeki konuşmacı ‘’ Christine Hadebe ‘’ kendisi ile bir köpeği benzeten söylemi bu temel hakların varlığına çok büyük bir gölge düşürmektedir . Belgesel bize 1950 li yıllarda bu hakları. siyahlar için var olsada tanınmadığını gözler önüne sermektedir.Günümüze göre ilkel olarak nitelendirdiğimiz ortaçağdaki kölelik. modifikasyona uğrayarak bir başka haliyle 1950 yıllarında siyahiler için yaşanmıştır . Belgeseldeki örneği düşünecek olursak; bir köpeğin,kedinin bile siyahlardan daha çok hakka sahip olduğunu söylemek o dönem için yanlış olmayacak bir tespittir. Belgesel bize adeta Jim Crow yasalarının ırkçılığı tetikleyen ayrımcı davranışların siyahlar üzerinde nasıl sonuçlar doğurduğunu sancılı süreçleri çarpıcı örneklerle anlatmaktadır. Kısaca Jim Crow’dan bahsedecek olursak; Jim Crow bir İngiliz komedyen tarafından yaratılan bir karakterdir. Rice’ın canlandırdığı karakter, geri zekâlı, ilkel, her türlü aşağılanmaya maruz kalan bir zenci tiplemesidir. Rice, karakteri canlandırırken yüzünü kömürle siyaha boyamaktadır ve Jim Crow, aşağılamak amacıyla beyazlar tarafından siyahlara takılan isimlerden biridir.
Jim Crow Yasaları, demiryolları ve tramvaylarda ırk ayrımını benimseyen ilk yasadır, yasanın kabul edilmesiyle tüm Güney eyaletlerinde birden demiryollarında ırk ayrımı uygulamasına gidilmiştir . Her yere sadece beyazlar için ve siyahlar tabelaları asılmıştır. Aslında bunların hepsi mevcut durumun meşruluk kazanması anlamına gelmektedir.
Bu meşrulaşma sadece demiryollarında değil uygulamada otelleri, tiyatroları, kütüphaneleri ve hatta asansör ve kiliseleri de kapsamaktadır. Ayrımın en ağır biçimde hissedildiği alan ise okullardır.Siyahlar uygulanan bu baskı ve ırkçı davranışlar toplumsal hareketlere sebebiyet verdi. Adeta baskı ve zulümler siyahların mücadelesinin dinamiğini oluşturdu.Siyahlar bu ayrımcı davranışlara karşı toplumda herkesin eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiğini savunan toplumsal hareketlerde bulunmuşlardır. Toplumsal hareketler kişilerin devlete seslerini duyurabilmek için yapmış oldukları ortak bir amaca yönelen eylemlerdir; fakat bu eylem istenildiği gibi sonuçlanmıyor çünkü kolluk güçleri bu eylemlere büyük bir şiddetle karşı çıkıyordu. Belgeseldeki öğlen yemek yemek için gelinen bir cafede herkes eşit sandalyelere sahipken siyahların sandalyelerden kaldırılıp şiddete maruz bırakılması ırkçılığın somut bir göstergesidir. Dünya genelinde şiddet karşıtı, ırksal eşitlik görüşleriyle tanınan Martın Luther King’in sivil haklar bakımından eşitliğin kurulması gerekiyor söylemleri konuşmasını dinleyen binlerce insana umut olmuştur.
Belgeselde diğer bir dikkat çekici husus sadece ulaşım veya sosyal faaliyetlerde beyazların dışlanması değil ayrımcılığın sağlık hizmetlerinde de sürmesidir, İlaçların üzerinde sadece beyazlar için, beyaz gençler içindir gibi ifadelerin bulunması siyahların ne kadar değersiz görüldüğünün bir başka yansımasıdır. Siyahlar adeta devlet politikasıyla görmezden gelinmiş,yok sayılmış, yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan sağlık hizmetinden bile yoksun bırakılmıştır. Adeta dolaylı olarak yaşam hakları ellerinden alınmıştır. Sağlık hizmeti vermemek , protestolarında ölümcül olabilecek şekilde yaşlı, kadın, genç, çocuk ayrımı gözetilmeksizin silahla müdahale edilmesinin hiçbir gerek siyasi gerek hukuki geçerli bir gerekçesi olamaz. Bu ırkçı davranışların hiçbir şekilde hiçbir dönemde hayatın olağan akışında haklı yanı yoktur. Jim Crow yasalarından bahsederken ayrımcılığın en şiddetli görüldüğü yerin okullar olduğunu söylemiştim. Siyah çocuklar ile beyaz çocukların aldıkları eğitimlerin herhangi bir şekilde mukayese edemeyiz. Eğitimler arasında farklılık gözle görülür bir şekilde açıktır hatta siyahlara bir eğitim öğretim hakkı bile verilmemektedir. Siyah çocuklara değil temel bilimlerin öğretilmesi, bulaşık yıkamak öğretilmektedir. Belgeseldeki bu örnekler daha somut baskının örneği, daha üzücü olan ise siyah çocukların hayallerine bile müdahale edilmektedir.Onlara öğretmen, avukat , doktor , mimar olmak istediklerini söylediklerinde hayallerin bile sadece beyazlar için olduğu seöylenmektedir. Belgeselde siyahlar yaşadıkları yerlerden zorla göç ettirilmektedir. En ufak bir toplumsal hareketlerinde bile bu hareketler barışçıl olsa bile kolluk tarafından orantısız güç ile müdahale görmektedirler. Siyahların söylenenleri yapmaktan, köle gibi yaşamaktan başka şansları yoktur. Mücadelenin şiddetlenmesi ve toplumsal huzursuzluk artmasıyla bu zorlu süreç 1964 yılında Nelson Mandela sayesinde siyahlara sivil haklar tanınan bir antlaşma imzalanmıştır. Her ne kadar teorik olarak anlaşma imzalansa da o pratikte yine aynı ayrımcılıklar devam etmiştir, siyahlar oy kullanmaya alınmamıştır. Nelson Mandela sayesinde demokratik bir Güney Afrika kurulmuştur. Irk ayrımcılığını ortadan tamamen olmasa da kaldırmıştır. Günümüzde hala geçmişteki kadar açık olmasa da ırkçı davranışların devam ettiğini söyleyebiliriz, buna örnek olarak beyaz ıphone fiyatının siyah ıphonedan daha pahalı olması bu ırkçı davranışın aslında bir başka görüntüsüdür. Toplumsal hareketlere karşı devlet savaşçıl müdahaleler de bulunulsa da bu toplumsal hareketlerin devam ettirilmesi tüm dünyaya eşitlikçi düşüncenin yayılması gerekmektedir. Bu bilinçle tüm dünya insanın insan olmaktan kaynaklanan haklarının bir söylemden ibaret olmadığını, dünyada herkesin dil,din,ırk, gözetmeksizin eşit olduğu algısı gerçeğini öğrenebilecektir.