Bağdat Demiryolu Projesi, Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vuran en önemli projelerden biridir. Söz konusu proje, Agatha Christie’nin “Doğu Ekspresi” adlı ünlü romanında bahsi geçen şehirlerdeki duraklara uğrayarak, Paris’ten başlayan demiryolunu Bağdat’a bağlayacaktır. Nitekim bu projenin tamamlanması ve bu tamamlama işinin hangi Avrupa devleti tarafından yapılacağı da o dönemde bir o kadar önemli bir sorundur. Proje ile ilgili olarak Abdülhamit planlarını yapmaya başladığında, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Batılı devletler proje ile yakından ilgilenmeye başlamışlardır. Pazarlıklar ve yaşanan tartışmalar sonunda Almanya İmparatorluğu ile demiryolunun inşası için anlaşılmıştır.
Bağdat Demiryolu Projesi’nin, Anadolu’da bulunan teknolojik eksikliklerin giderilmesi ve şehirleşmenin gelişmesi, üretim ve ticari faaliyetlerin çok daha iyi yerlere gelmesinde büyük bir adım olduğu aşikardır. Abdülhamit de bunun farkında olduğundan, Osmanlı Devleti’nde gerek ekonomik, gerekse de askeri yönden bu projeye büyük önem verilmiştir.
Wilhelm’in İstanbul ziyaretinden sonra proje ile ilgili bir ön anlaşma yapılmış ve Alman ortaklardan oluşan bir şirkete geniş çaplı imtiyazlar verilmiştir. Bu imtiyazların başında;
- Şirketin, alınacak malzemelerin ithalinde vergilerden muaf olması,
- Devletin istimlak kanununa göre şirketin arazi satın alabilmesi,
- Şirletin, demiryolu çevresinde 20 km çapında maden araması yapabilmesi ve işletebilmesi bulunmaktadır.
Şirketin 30 yıldan sonra Osmanlı Devleti tarafından satın alınabilmesini mümkün kılan bir şart ise, bütün projeyi tamamlamak için aslında zamanın kısıtlı ve yapılacak işin de büyük olduğunu bize göstermektedir. Öyle ki Alman şirketi bunun hakkını vermiş ve İngilizler’in İzmir demiryolunu (167 km) 11 yılda bitirmesine karşın, 10 yılda 1000 km demiryolu döşemiştir. Şirketin daha sonra millileştirilme çabaları olsa da bu, ekonomik yönden mümkün olmamış, sadece sözde bir millileştirme olmuştur.
Abdülhamit’in bu hamlesi daha sonralarında meyvelerini vermiş, tarım ürünleri bağlamında ticari anlamda İngiliz Konsolosluğu’nun yaptığı araştırmalara göre demiryolu geçen bölgelerde ortalama olarak %20-25 civarında bir tahıl verimi artışı yaşanmıştır. Bu durum sadece ticari yönden ufak bir örnektir.
Başarılı olması halinde Abdülhamit’in de aklında olan Medine’ye kadar ulaşan o demiryolu hayali gerçekleşmiş olacak ve Halifelik kavramı da sadece sembolik olmaktan öteye geçecektir. Bu hayalin gerçekleşmiş veya gerçekleşememiş olmasından ziyade yapılan faaliyetin niyetine ve yapılış şekline bakıldığında, zamanın şartlarında verilen imtiyazlar çok da yadırganmamalıdır. Aksine söz konusu proje, zamanında zekice atılmış ve bugün de örneklerini gördüğümüz, “yap-işlet-devret” modelinin eski bir örneğidir. Nitekim 275 milyon liralık demiryolu projesinin Osmanlı Devleti’nin kasasından çıkma olasılığı da o dönemde yoktur.
Sonuç olarak, günümüzde yenilenerek hızlı tren projelerinin yapıldığı döneme kadar gelen süreçte Bağdat Demiryolu Projesi, zamanın şartlarında dış politika başarısı olarak nitelenebileceği gibi, verilen imtiyazlardan dolayı bir politik başarısızlık olarak da nitelendirilmekte ve olumsuz olarak eleştirilmektedir.
KAYNAK
- Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişimi ve Bağdat Demiryolu’nun Yapımı, Dr. Mustafa ALBAYRAK (İnternet Linki: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1152/13540.pdf )