1960 yılında oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısı, adadaki Rumların ve Türklerin ayrı ayrı varlıklarını korumaları için oluşturulmuş bir yapıydı. Ancak Rum tarafının şiddet eylemleri ve devamında 1974 Yunan Cuntasının adayı ilhakı, ardından Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı ile konu derinleşmiş, ilerleyen süreçte Türkiye’nin AB üyeliğinde müzakerelerde bir koz olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Türkiye’nin kuruluşundan itibaren Batı’ya yönelmiş siyaseti, 1950’lerde çok partili hayata geçilmesi sonucunda rüzgârı arkasına almış, NATO üyeliği, ABD yardımları ve Soğuk Savaş öncesi dönemin, siyasi manevraları eşliğinde geçmiştir. Türkiye’nin darbeler dönemi ve anti-demokratik politikaları da eklendiğinde ortaya çıkan tabloda, hala üyeliğinde ısrarcı olunan AB ve Batı’ya yönelik siyasetlerin devamı söz konusudur. Bu Batı’ya yönelik siyaset kendini NATO üyeliğiyle ve Yunanistan ile yapılan AB üyeliği ekseninde çıkar çatışması şeklinde ortaya çıkarmaktadır. Kıbrıs sorunu da aslında bu siyasal çekişmelerden nasibini almıştır. Yunanistan’ın “enosis[1]” hayalleri dâhilinde Kıbrıs üzerindeki egemenlik hayalleri bilinmektedir. 1517’den beridir Osmanlı hâkimiyetinde olan adanın, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından ilhak edilmesi ve izleyen süreçte Lozan’da İngiliz denetimine bırakılmıştır.[2] 1960’a gelindiğinde adada bulunan iki halkında kendi değerlerini yaşatabileceği bir yapı üzerinde anlaşılmış ve uygulamaya konmuştur. Yapı Kıbrıs Cumhuriyeti olarak vücut bulmuş, ancak Rumlar tarafından kabul görmemiştir. Cumhurbaşkanı seçilen Makarios adada Türk asimilasyonu adına verilmiş bir karar olarak bilinen, Akritas Planı’nı resmen yürürlüğe sokmuştur.[3]…
Yazının Tamamını PDF okumak için tıklayın.