Köleliğin ortadan kaldırılması ile birlikte sömürgeci devletler kolonyal faaliyetlerini, zamanında bu faaliyetlerini yürüttükleri devletlerle çeşitli anlaşmalar ve projelerle sürdürmek istemişlerdir. Bu faaliyetler kimi zaman yap-işlet-devret modelleri gibi, iki devletin de karşılıklı kazanç sağladığı, ancak sonuçta sömürgeci devletin daha fazla kazanç sağladığı anlaşmalar yoluyla olmuştur. Kimi zaman ise sömürgeci faaliyetlerini sürdürmek amacıyla bu devletler, özel şirketler veya bankalar vasıtasıyla diğer devletlerle anlaşmalara ve projelere imza atmışlardır. Böylece, “yumuşak güç” kullanılarak, bölge halkı ile ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Almanya, sömürgecilik döneminde kendi topraklarındaki yaraları sarmakla meşgul iken, İngiltere’nin ve Fransa’nın sömürge alanındaki faaliyetleri uzun dönemdir devam etmektedir.
Bismark’ın bu sözü söylediği dönemde Lüderitz ve Peter gibi müteşebbis Almanlar’ın, devletin de kısmi desteğiyle, Doğu Afrika’da ve Tanganika Bölgesi’nde başarılı olmaları göz önüne alınırsa, Bismark’ın bu sözü Orta Doğu ile ilgili adımların daha temkinli atılması için söylediği düşünülebilir. Nitekim daha sonraları Almanya, bu tarz girişimleri ordu ve devletin kontrolü altına alarak sömürgecilik arayışına girecektir. Ancak rakipleri (İngiltere, Fransa ve Belçika) değerlendirildiğinde, bu konuda Almanya’nın geç kaldığı söylenebilir. İngilizler’in doğal kaynaklar yönünden değersiz gördüğü ya da elde edilmesi zor bölgelerden olan Osmanlı ve İran toprakları gibi bölgelerde projelerini daha yavaştan alması veya ihaleleri elde edememesi gibi durumlar da söz konusu olmuştur. Dönemin süper gücünün İngiltere olduğu da göz önüne alınırsa bu durum, Almanlar için güzel fırsatlar ortaya çıkarmıştır.
Böylece Almanya, Anadolu çevresine yönelmiş ve Bağdat Demiryolu Projesi gibi projelerle Osmanlı’dan büyük kar sağlamıştır. Bu duruma binaen Bismark’ın Orta Doğu ve Balkanlar’daki topraklar için söylediği “Pomeranyalı bir humbaracının kemiklerine değmez” sözü aslında temkinli olmanın Almanya’yı ne kadar geciktirdiğini gözler önüne serer. Ancak Almanya bu yarıştan kısıtlı sürede hatırı sayılır bir pay alarak çıkmıştır ve bu da ayrı bir başarıdır.
Bismark’ın Orta Doğu’ya tedirgin yaklaşımı, devletinin bu dönemde kendi yaralarını sarmasından veya devletin ekonomik istikrarını sağlama çabasından olabilir. Ancak bu temkinli yaklaşım Almanlara pahalıya patlamıştır ve sömürgeci bir politika gütmeye karar verdikleri zaman, İngilizler’in ve Fransızlar’ın -kaba tabirle- aslan payını çoktan aldıklarını görmüşlerdir. Bu durum Almanlar’ı, Osmanlı ve İran gibi devletlere yönlendirmiştir, böylece doğal kaynaklar yönünden kısıtlı olan zor coğrafyalar ile yetinmek zorunda kalınmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin her ne kadar ekonomik ve siyasi alanlarda sorunları olsa da, çok karmaşık bir nüfus yapısının bulunması da sömürgecilik faaliyetlerinde Almanya’nın işini zorlaştırmıştır. Almanlar’ın bu açığı kapatmaları ve hatta günümüzde bulundukları konuma bakılırsa, yapılan hamlenin ne kadar yanlış ne kadar doğru olduğu da tartışılabilir. Ancak gelinen noktada açıkça görülebilmektedir ki, Bismark’ın söylediğinin aksine, yeni yüzyılın gündemini meşgul edecek olan bölge, bu bölge olacaktır.
KAYNAK
- Modern Alman Ordusunun Temelini Teskil Eden PRUSYA ASKERÎ SİSTEMİNİN KURULUSU VE OLGUNLASMASI (1640 – 1871), Mesut UYAR-Hayrullah GÖK (İnternet Adresi)