20.4 C
İstanbul
Perşembe, Ekim 3, 2024

Tanzimat Dönemi Osmanlı Diplomasisi- Bölüm 2/2

Tanzimat’ın İlanından Sonra Osmanlı Diplomasisi

1.Kurumlaşma

“Tanzimat fermanının ilanıyla başlayan yeni dönemde Osmanlı dışişleri teşkilatı ile diplomasisi de bundan nasibini fazlasıyla almıştır. Özellikle III. Selim ve II.Mahmut dönemlerinde dışişlerinde başlayan modernleşme, 1839-1878 yılları arasında da aynı şekilde devam etmiştir. Modern diplomasi için gerekli olan kurumsallaşma bu süreçte hemen hemen tamamlanmıştır. Bu alanda Dış işleri Bakanlığı teşkilatının kurumsallaşması şu şekilde oluşmuştur:

Hâriciye Nezareti, Hariciye Müsteşarlığı, Maruzât-ı Hâriciye Kâtipliği, Mektubîi Hâriciye, Divân-ı Hümayûn Kalemi, Babıâli Tercüme Odası. Dışişleri Bakanlığı’nın dış teşkilatı bu süreçten nasibini almıştır. İlgili dış temsilcilikler teşkilat olarak şöyle belirlenmiştir: Sefâret-i Kübra(Büyükelçilik), Sefâret(Elçilik), Başşehbenderlik(Başkonsolosluk), şehbenderlik(konsolosluk), Şehbender Vekâleti ve Tüccar Vekâleti.”[[1]] Böylece kurumsallaşma şekillendi ve daha sonra da zenginleşecektir. Bu dönemde dış temsilciklerinin sayısı da artmıştır. Bazı önemli dış temsilcilikler: “Paris Büyükelçiliği, Viyana Büyükelçiliği, Berlin Ortaelçiliği, Londra Ortaelçiliği, Amsterdam Başkonsolosluğu, Hamburg Başkonsolosluğu, Tebriz Başkonsolosluğu, Cenava Başkonsolosluğu, Venedik Konsolosluğu, Barselona Konsolosluğu ve New York Konsolosluğu”[[2]]

2. Tanzimat Dönemi’nde Önemli Diplomatik Gelişmeler

Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı devlet adamlarını meşgul eden sorunlardan birini boğazlar ile ilgili olarak 1833’de Mehmed Ali Paşa İsyanını bastırmak için Ruslar’la imzalanan Hünkar İskelesi  Anlaşması’nın süresinin 1841’de dolması ve Rusya’nın Akdeniz çıkarları açısından yeniden uzatılma istemi Rusya tarafından, uluslararası bir sorun oldu.”… Çünkü Avrupa’nın büyük devletleri Rusya’nın Osmanlı devleti üzerindeki himaye yaklaşımının devamını istemiyorlardı. Kaldı ki Boğazların tüm ülkelere kapalı olası Rusya’nın engellenmesi açısından Batılı devletlerin yararına idi. Bu amaçla Osmanlı diplomasisi Boğazların kapalılığını uluslararası garantiye bağlamak amacıyla batılı devletlerin bir sözleşmeye razı oldu. Karşılığında ise Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği kalktı.”[[3]] 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi Boğazlar’ın barış zamanında her savaş gemisine kapalı olacağını bildiriyordu. Bu İngiltere’nin çıkarları için olumlu görülmektedir. Rusya ise bu noktada ciddi yara almıştır. Osmanlı ise Avrupa Devletleri arasına girmek için ilk önemli adımını attı.

Sorunlardan bir diğeri ise dini ve etnik olarak zengin bir topluma sahip olan Lübnan’da çıkan olaylardı. Lübnan’da çeşitli olarak var olan dini mezhepler arası çıkan çatışmalar şiddetlendi. Bu mezhepler Hıristiyan dinine ait olan mezhepler Katolik ve Protestanlar arasındaydı. Protestan Dürziler ile Katolik Maruniler arasında bölgede bir çatışma söz konusuydu. Katolik Maruniler Fransızlar tarafından destekleniyordu. Buna karşılık bölgede etkisini hissettirmek ve dengeyi sağlamak amacıyla İngilizler bölgeyi bırakmak istemiyordu. Onlar da Dürziler’i misyonerlik faaliyetleri ile Protestanlığa geçirmeye çalışarak destekliyordu. Böyle hassas bir durum söz konusu. Fransa ve İngiltere’nin bölgedeki çıkarları çatışıyordu. Lübnan’da Katolik Emir Kasım Maruniler’i desteklemesiyle beraber tahrik edilen Dürziler bundan rahatsız oldular ve Maruniler ile arasında çatışmalar başladı. Sorun uluslararası bir boyuta doğru evrildi.

Osmanlı diplomasisi bu gelişmeyle ilgili olarak İngiliz ve Fransızlar’ın baskısıyla baş başa kaldı. İki tarafında bu çatışmanın sona ermesiyle ilgili olarak Osmanlı Devleti’ne talepleri sıraladılar. Fransızlar bu durumu protesto etmişler ve bunun bir an önce sonlanmasını talep etmişlerdir. “ İngiltere’yi ise rahatsız eden din değiştirmelerdi. İslâm dininin kuralları uygulanırsa daha büyük sorunlar ortaya çıkabilirdi.”[[4]] Din değiştirmek özellikle Müslüman biri başka dine geçtiğinde ölüm cezası idi. İngilizler’in baskısıyla Osmanlı’ya rağmen din değiştirme meselesini İngiliz İstanbul elçisi Stratford Canning üzerine gidince Osmanlı’dan bu davalara itiraz etme hakkı tanıyan bir ferman ilanını sağlamış oldu. Yine İngiltere’nin baskıları sonucu 1850’ de Protestanlık millet sistemi içerisine dahil oldu ayrıca Kudüs’te bir Protestan kilisesi dahi açıldı. Sonuç olarak Tanzimat’ı ilan etmiş ve amaçlanan merkezi güçlendirme, idareyi yeniden tanzim etme anlayışı içinde Osmanlı Hariciye Nazırı Şekip Efendi Lübnan’a gönderildi. Lübnan’da düzen ve asayişi sağlama yönünde önemli adımlar; halkın elinden silahların toplanması, iki kaymakamlı (Dürzi ve Maruni Kaymakamlığı ve bunlara ait meclisler) bir yönetime geçiş Lübnan’ da İngiliz ve Fransız baskılarına, dayatmalarına rağmen 15 yıllık bir barış düzeni sağlanmış oldu.

Diğer bir gelişme olarak Macaristan’dan gelen mülteciler meselesiydi. 1848 İhtilâllerinden sonra Macaristan’ın bağımsızlığını kabul etmek istemeyen Avusturya ve  Rusya’ nın direnciyle Osmanlı’ya sığınmak zorunda kalan Macar ihtilâlciler ve onlara yardım Leh mültecileri Osmanlı ile Avusturya ve Rusya arasındaki ilişkilerde krize neden oldu. Rusya ve Avusturya mültecilerin kendilerine teslim edilmesini istiyordu. Osmanlı’ya nota verdiler. Savaşın eşiğine gelinmişti. Diplomatik ilişkiler devam etti.  Gelişmeler üzerine fevkalade elçi olarak Petersburg’a atanan Fuad Paşa Rus Çarı Nikola ile görüştü. Görüşmeler sonucunda Rus Çarı yumuşadı. Ayrıca İngiltere ve Fransa da Osmanlı Devleti’ne destek vereceğini bildirdi. Mültecilerin iadesi Osmanlı için uluslararası alanda saygınlığını zedeleyecek bir unsur olabilirdi. Ama böyle olmadı. “Tüm Avrupa kamuoyunun sempatisini toplayan Osmanlı Direnişi karşısında Rusya ve Avusturya isteklerinden vazgeçmek zorunda kaldılar.”[[5]]

Kutsal yerler sorunu Tanzimat döneminde Osmanlı diplomasisi açısından çok önemli bir yer işgal etmiştir.” Kutsal Yerler Meselesi, Kudüs’te bulunan ve Hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen bazı mekânların Hıristiyan mezhepleri, özellikle de Ortodoks ve Katolikler tarafından kullanılması; bakımının yapılması hakkında çıkan anlaşmazlıklardan dolayı Rusya ve Fransa gibi bazı Avrupalı büyük devletlerin müdahaleleriyle başlayan rekabet veya mücadeledir.”[[6]]

Daha önce de var olan bu meselenin yeniden alevlenmesine baktığımız zaman, Fransızlar devrimden sonra gelen laik yönetim nedeniyle bu bölgedeki siyasetini askıya almıştı. Bundan dolayı bölge Ortodokslar’ın hamiliğini üstlenen Rusya başta olmak üzere Avusturya olmaktaydı. Bu devletler sırasıyla Küçük Kaynarca ve Karlofça Anlaşmalarını meşruiyet aracı göstererek Ortodokslar ve Katolikler ile ve kutsal mekanlarla ilgilenmekteydi. III. Napolyon döneminde Fransa bölgedeki nüfuzunu artırmak için tekrar bu bölge ile ilgili politikasına geri döndü. Böylece özellikle Rusya ve Fransa arasında rekabet ve çatışma başladı. Fransa’nın Osmanlı devletine baskı yaparak bölgede Katolikler’in haklarını genişleten kararlar alınması Osmanlı olan Ortodokslar’ın hamiliğini savunan Rusya’yı rahatsız etmişti. Bu işin dini ve etnik tarafıydı ayrıca bir de başka nedenler var.  “Osmanlı topraklarının paylaşılmasıyla ilgili olarak St. Petersburg’ da 1853 yılının ilk aylarında Çar I.Nikola ile İngiliz Büyükelçisi Sir Hamilton Seymour arasında başlayan gizli görüşmelerin temeli, 1844 yılının yazında Rusya ile İngiltere arasında varılan gizli görüş birliğidir. Bu görüş birliğinin amacı, Osmanlı devletinin Avrupa topraklarının parçalanması söz konusu zaman, bu toprakların barışçı ve Avrupa güç dengesini bozmayacak bir biçimde el değiştirmesinde İngiltere ve Rusya’nın işbirliği yapmalarıydı. 1844- 1854 yılları arasındaki bütün belgesel kanıtlar böyle bir anlayış birliğinin varlığını ve Kırım savaşına kadar geçen dokuz yıl için de geçerliliğini sürdürdüğünü göstermektedir. “ [[7]]   Çar I. Nikola Osmanlı’yı ‘hasta adam’ olarak nitelemiş ve İngiltere ile pazarlığa girişmişti. İngiltere de Fransa’nın Afrika ve Mısır’daki etkisinin artması Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına ters görmekteydi ve ayrıca Rus- Fransız yakınlaşmasının da çıkarları için büyük tehdit olacağının farkındaydı.  Bu nedenle Rusya 1844’te gizli bir anlaşma yaptılar. Ama süreç içerisinde Ruslar’ın Boğazlar konusunda yerine getireceği yükümlülükleri önemsememesi, İngilizler’in;  Fransızlar’ın özellikle Belçika’yı tehdit etme söylemi ki  Rusya’nın Osmanlı’yı işgal etmesi halinde ve dolayısıyla Batı Avrupa’daki dengeleri gözetmek istemesi ile  İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma politikasına geri döndü. İngiltere Osmanlı’nın ‘hasta adam’ olduğunu reddediyordu. Çar I.  Nikola İngiltere’den desteği alamayınca Osmanlı’yı ortadan kaldırma amacını tek başına uygulamaya girişti. General ve aynı zamanda Prens olan Mençikov’u İstanbul’a elçi olarak gönderdi ve Kutsal Yerler Sorunu tekrar açıldı. ” Osmanlı diplomasisi için daha güç bir savaş başladı. Denge politikasını başarıyla uygulayan Osmanlı diplomasisi Mençikov geldiğinde güçlü desteklerden yoksundu. İngiliz ve Fransız elçileri ülkelerinde idiler.”[[8]] Mençikov İstanbul’da diplomatik kurallarını hiçe saymıştır. Sivil kıyafetlerle Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’yı ziyaret etmiş, ziyaret etmediği Hariciye Nazırı Fuad Paşa’yı Katolikler’e ödünler verdiği iddiasıyla Fuad Paşa’nın istifasını istemiş ve bunu sağlamıştır. Sonra da Kutsal Yerler ile ilgili taleplerini Mustafa Reşid Paşa’ ya iletmiştir.” Bölgedeki Kutsal Mekânlar konusunda Ortodokslar lehine bazı düzenlemelerin yapılması ve Ortodoks Osmanlı Tebaası’nın bir senetle tanınması.”[[9]“Rıfat Paşa Fransa’ya bir ferman verildiğini söyleyerek ancak Fransa’nın onayıyla yeni bir düzenleme yapabileceğini söyledi. Rıfat Paşa Mençikov’ u epey oyaladı.”[[10]]

Mençikov taleplerini iletmişti. Osmanlı diplomasisini bu talepler karşısında güçlü bir pozisyona iten ise İstanbul’a gelen İngiliz elçi Stratford de Redcliffe ve Fransız elçi Laceur olmuştur. İngiliz elçinin bu sorunda Osmanlı devlet adamlarına yardımı büyük olmuştur. Etkisi saray ve hükümet katında büyüktü.  Daha önce de değindiğim gibi İngiltere çıkarları gereği Rusya ile yapılan gizli görüşmelerin bittiğini duyurdu ve Osmanlı’yı koruma politikasına girişti. Fransızlar Rusya’nın Osmanlı üzerindeki baskısından rahatsızlık duymuş ve İngiltere ile beraber hareket etmeye başlamıştı. Böylece Rus istekleri Osmanlı tarafından bu iki devletin desteği ile reddedildi. Dolayısıyla Mençikov Osmanlı- Rus ilişkilerinin kesildiğini duyurdu ve Bâb-ı Âli’yi sorumluluğun kendisinde olduğunu bildirerek İstanbul’u terk etti. “ Rus Dışişleri Bakanı Kont Nesselrode Reşid Paşa’ya ağır bir nota göndererek Mençikov’un isteklerinin kabul edilmesi temenni etti; aksi takdirde Rus ordularının sınırı geçeceklerini, bunu da menfaat için değil haklarını güvence altına almak amacıyla yapacaklarını bildirdi.”[[11]]

Kutsal Yerler meselesinde ikinci aşama bu şekilde tamamlandı. Savaş geliyorum diyordu. Fransa ve İngiltere Akdeniz donanmalarını Çanakkale Boğazına doğru göndermeye karar verdiler. Bu şekilde İngiliz Fransız birliği gerçekleşmiş oldu.

“Osmanlı ve Avrupa tarihinin en önemli askerî, siyasî ve diplomasi gelişmelerinden olan 1853-1856 Kırım Harbi, Rus Ordusu’nun Eflak- Buğdan’a girmesiyle 22 Haziran 1853’te fiilî olarak başlamıştır.”[[12]“Rusya’nın Eflak- Buğdan beyliklerini işgal etmesinden sonra Osmanlı devleti,  4 Ekim 1853 tarihinde, Rusya’ya savaş ilan etti. Bundan bir ay sonra Rusya’nın savaş ilanını ve 30 Kasım’da da Sinop’a bir baskın yaparak Osmanlı donanmasını yaktığını görüyoruz”[[13]] Rusya’nın bu hamlesi Kırım Savaşı’nda bir kırılma oluşturmuştu. Savaş Osmanlı Rus kuvvetleri arasında geçerken bu baskınla İngiltere ve Fransa’ nın dahil olmasıyla beraber bir Avrupa Savaşı halini almıştır. Bu iki devlet Rusya’ya nota verdiler ve Eflak- Boğdan’ın boşaltılmasını ve Osmanlı toprak bütünlüğüne karşı gelinmemesini istediler. Rusya buna yanaşmayınca Osmanlı ile ittifak anlaşması imzalandı. İngiliz ve Fransız donanmaları Marmara’yı geçerek Karadeniz’e açıldılar. Daha önemlisi savaşta Osmanlı maliyesi çok zorlandı ve ilk dış borcunu almak zorunda kaldı.

“ Böylece, Sinop baskınından sonra İngiltere ve Fransa Osmanlı devletinin yanında savaşa katıldılar. Avusturya ile Prusya’nın başlangıçta yansız kaldıkları ve İtalyan ulusal birliğinin kurulması için İngiltere ve Fransa’nın destek ve sempatisini kazanmak amacıyla Piyomonte’nin de Osmanlı devletinin yanında katıldığı savaş, 1856 yılında Rusya’nın barış istemesi üzerine bitti. 19. Yüzyılda Osmanlı devletinin Rusya’ya karşı kazandığı tek savaş olan Kırım savaşı sonunda Paris Barış Antlaşması imzalandı.”[[14]]

“Paris kongresinin gündeminin belirlenmesiyle alakalı önemli bir toplantı, 1Şubat 1856’da Viyana’da bir araya gelen Avusturya, İngiltere ve Fransa’nın katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Savaşın ardından Ruslarla yapılacak barış görüşmelerinin genel hatlarını belirleyen bu toplantıya, Osmanlı devletinin davet edilmemesi dikkat çekicidir. Bu devletler arasında kırım harbini kazanan, dolayısıyla barış antlaşmasında en fazla etki sahibi olması gereken Osmanlı devleti dışarıda bırakıldığı bu toplantında gündeme gelen konulardan en önemlisi, Osmanlı devletindeki Hıristiyan tebaanın haklarını ve imtiyazlarını açıklayan bir maddenin bu antlaşmaya konulması düşüncesidir. Bunu haberini alan Osmanlı devlet adamları diplomatik bir hamle yaparak ilgili hususun barış antlaşmasına bir madde olarak girmemesi için acilen bir ıslahat fermanı hazırlanarak ilan edilmesine karar verdiler. Fermanın hazırlanması için Sadrazam Âli Paşa, Hariciye Nazırı Fuad Paşa ve müttefik devletlerden İngiltere, Fransa ve Avusturya elçilerinin yer aldığı bir heyet kurulmuştu. Bu şekilde Osmanlı devlet adamlarından ve yabancı devletlerin diplomatlarından oluşan kurulun çalışmasıyla hazırlanan Islahat Fermanı 28 Şubat’ ta büyük bir merasimle ilan edilmiştir. Durum hemen Paris Kongresi^ne bildirilerek bu konudaki bir düzenlemenin antlaşma maddelerine girmesine bu hamle ile engel olunmaya çalışılmıştır.”[[15]]

Ancak Islahat Fermanı gerek hazırlanışı gerekse içeriği ile genel bir hoşnutluk sağlayamadı. Başta Mustafa Reşid Paşa olmak üzere yenilik taraftarları bile pek çok hakkın bir defada verilmesini sakıncalı buldular.[[16]]  Reşid Paşa bu fermanın antlaşmada belirtilmesiyle diğer devletlerin Osmanlı devletinin içişlerine karışılmasına yasal zemin hazırlayacağını belirtiyordu. İleride bunda ne kadar haklı olduğu görülecektir. Böylece 25 Şubat 1856’ da konferans Paris’te toplandı. Osmanlı Devleti diğer Avrupalı devletler ile eşit bir şekilde Avrupa Devletler ailesinin bir üyesi olarak katılmıştır.” Görüşmeler sırasında müttefik devletler arasında ittifaklar bölünmüş ve herkes kendi menfaatine göre hareket etmiştir. Bu durum Sadrazam Âli Paşa ve Paris’teki  Büyükelçisi Mehmet Cemil Bey’in ikinci delege olarak temsil ettiği Osmanlı Devleti’ni direkt etkilemiştir. Bu şekilde Paris Kongresi’nde galipler ile mağluplar birbirine karışmış galip Osmanlı mağlup, tam tersine mağlup Rusya da galip muamelesi görmüştür.”[[17]]

Paris Barış Antlaşması 34 maddeden oluşmuştur. Antlaşmanın 7. Ve 9.  maddeleri çok önemlidir. “kongrenin 7. maddesi Kırım Harbi’nin en önemli sonuçlarından bir tanesidir. Öncelikle Osmanlı Devleti bu madde ile birlikte Avrupa devletler hukukuna dahil olmuş; toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı bu antlaşmaya imza atan devletler tarafından garanti edilmiştir. Bu sonuç Osmanlı devlet adamlarının öteden beri isteye geldikleri önemli bir gelişmeydi. Osmanlı Devleti artık bir Avrupa devleti olmuştur. Fakat pratikte bunun pek de bir faydası olmayacaktır. Nitekim bundan sonraki süreç, Paris Kongresi’nin kâğıt üzerinde kaldığını ve ilgili maddenin Osmanlı lehine uygulanmadığını göstermiştir. 9. Maddenin durumu ise çok farklıydı. Aynı devletler bu maddeyi ısrarla uygulamaya devam edeceklerdi. Çünkü 9.madde ile Gayr-i Müslim Osmanlı vatandaşları bu antlaşmaya imza atan devletlerin ortak koruması ve gözetimi altına girmişti. Bu durum ilgili devletlerin Osmanlı içişlerine müdahale etme imkânı ve fırsatı vermiştir.”[[18]]

Ayrıca maddeler arasında Karadeniz tarafsız hale getirildi ve Rus deniz gücü sınırlandı. Tuna nehri üzerinde serbest ulaşım hakkı tanındı. Sırbistan’a geniş haklar verildi ve Eflak ve Buğdan Osmanlı’nın toprağı sayıldı. Fakat bunların sahip olduğu haklar ve imtiyazlar imzacı devletlerin garantisi altında olacak ve genişletilebilecekti. Özerklik sağlanmış odlu. Fransa Avrupa’da güçlü etkili bir aktör olarak yer almaya başladı. Osmanlı diplomasisi bu dönemde Fransa ile olan ilişkilerini arttırdı. İngiltere ile olan ilişkiler eskisi gibi değildi.

Sonuç olarak Avrupa’da dengelerin korunmasını sağlayan Paris Antlaşması Osmanlı Devleti için hayırlı olmamıştı. 1878 Berlin Antlaşması’na kadar Paris Antlaşması maddeleri gereği Osmanlı’nın içişlerine karışıldı. 1857- 1862 Eflak- Buğdan Meselesi, 1860-1861 Lübnan Meselesi, 1866- 1687 Girit isyanı uluslararası boyut kazanmış Osmanlı Devleti zor durumda kalmıştır. Eflak Buğdan’da yapılan seçimlerin sonucunu Fransızlar beğenmemiş ve tekrarını istemişlerdi. Bâb-ı Âli mecbur durumda kaldı ve seçimler yenilendi. Eflak ve Buğdan birleşmeye doğru ilerledi. Avrupalı devletler ve özellikle Fransa birleşmesini istiyordu. Lübnan olaylarında ise İngiliz ve Fransızlar’ın bölge üzerinde nüfuz mücadelesinde Dürziler ve Maruniler arasında çıkan çatışmalar Şam’a yayıldı. Fuad Paşa çatışmaları durdurmayı başardı. Paris’te bir konferans toplandı ve bölgede etkin bir irade kurulması önerildi ve incelemeler yapılmak üzere heyet gönderildi. 1864 Lübnan Nizannamesi ile her iki taraftan eşit sayıda temsilci alarak meclis oluşturuldu ve başa Hıristiyan David Efendi getirildi. Paris Antlaşması 7.  Madde dikkate bile alınmadan iç işlerine müdahale edildi. Girit İsyanı’nda yine aynı şekilde sorun uluslararası boyut kazandı. 7. maddeye rağmen Avrupa’ lı devletler Osmanlı içişlerine karıştılar. Fransa ve Rusya adanın özerk olmasını istiyordu. Bâb-ı Âli bunu kabul etmedi. Sadrazam Âli Paşa Girit’e gitti ve incelemelerde bulundu ve ardından Girit’te ıslahatlar yapıldı ve isyanı sona erdirerek beklenen dış müdahale gerçekleşmemiş oldu. Daha sonra Girit yarı otonom bir özelliğe kavuştu.

Osmanlı Diplomasisinde yeni bir durum yaşandı Sultan Abdülaziz Avrupa turuna çıktı. Yanında iki şehzade, Hariciye Nazırı ve elçilerle Paris, Viyana, Londra ve Berlin’e gezi düzenledi. Sefer amacı olmayan ilk gezilerdir.

Boğazlar meselesi yine gündeme geldi. Avrupa’da Fransa’nın Prusya’ya yenilmesiyle dengeler değişti. Rusya Paris Antlaşması gereği Karadeniz’de kısıtlanan haklarını yeniden görüşmek istiyordu. İmzacı devletlere bunu bildirdi. Toplanan Londra Konferansı, Rusya’nın üzerindeki kısıtlamaları kaldırdı buna karşılık Osmanlı Devleti de Boğazları barış zamanında dost ve müttefik gemilerine açma hakkını elde etti.

   Sonuç

Tanzimat Dönemi Osmanlı Diplomasisi; devletin askeri ve ekonomik açıdan zayıf olduğu, Fransız Devrimi etkisiyle beraber milletler sisteminin işleyişinin tıkanması, merkezi otoritenin zayıflaması ve sayabileceğimiz birçok neden düşünüldüğünde denge siyasetini iyi gözetmiştir zaman zaman tavizler de vermiştir ama devletin ömrü diplomasi sayesinde uzatılmıştır. Askeri açıdan yeterli olmayan Osmanlı devlet adamları için tek yol diplomasiydi. Tanzimat Dönemi ile beraber Osmanlı Diplomasisi yeniden tanzim edilenler arasında yer aldı, kurumsallaşması sağlandı ve diğer reform alanlarına göre daha çağdaş bir kimlik kazandı.

 

Yazan: Tugay KARADEMİR

 

[1]  Yalçınkaya, 2013, s.159

[2]  Yalçınkaya, 2013, s.160

[3] Karasu,1993, s.208

[4] Karasu, a.g.e., s.209

[5] Karasu, a.g.e. ,  s. 210

[6] Yalçınkaya, a.g.e.,  s.165

[7] Sander, s.221

[8] Karasu,  s. 212

[9] Yalçınkaya, s.166

[10] Karasu, s.213

[11] Karasu, s.214

[12] Yalçınkaya , s.166

[13] Sander, s.232

[14] Sander ,s.233

[15] Yalçınkaya, s.168

[16] Karasu, s.216

[17] Yalçınkaya , s.169

[18] Yalçınkaya, s.170

 

Kaynakça:

  1. Davison, R.(2000), Tanzimat Döneminde Osmanlı Diplomasisinin Modernizasyonu( D.M. Durak, Çev.), Ankara: Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 11, 849-861, 15.12.2013,  http://dergiler.ankara.edu.tr/detail.php?id=19&sayi_id=1267
  2. Karasu, C.(1993)., Tanzimat Dönemi Osmanlı Diplomasisine Genel Bir Bakış, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı:4, 15.12.2013 ,     http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/821/10427.pdf
  3. Tuncer, H.(2009), Diplomasinin Evrimi, İstanbul, Kaynak Yayınları
  4. Tuncer, H. Ve Tuncer, H.(1997), Osmanlı Diplomasisi ve Sefaretnameler, İstanbul, Ümit Yayıncılık
  5. Tuncer, H(2000), 19. Yüzyılda Osmanlı Avrupa İlişkileri, Ankara, Ümit Yayıncılık
  6. Sander, O.(2012), Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü(7. Baskı), İstanbul, İmge Kitabevi
  7. Yalçınkaya, M.A(2013), Osmanlı Diplomasisi, Anadolu Üniversitesi Yayını, 1. Baskı, 15.12.2013,  http://eogrenme.anadolu.edu.tr/eKitap/TAR311U.pdf
SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.