12.4 C
İstanbul
Pazartesi, Aralık 9, 2024

Amerika Birleşik Devleti Silah Politikası: Küresel Karşılaştırmalar

Giriş

Yıllar boyunca Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) ateşli silah kontrolü politikaları üzerine olan tartışma, sivil halkın yaşadığı bölgelerde gerçekleşen ve toplu ölümlere neden olan saldırıların etkisiyle, bir önem kazanıp bir önem kaybetmiştir. Özellikle yirmiden fazla okul öğrencisinin Aralık 2012’de Connecticut, Newtown’da öldürülmesi üzerine ABD’de ulusal çapta silah kuralları üzerine bir tartışma alevlenmiştir ve Obama yönetimine askeriye tipi silahların kullanım izinlerine kısıtlamalar getirme çağrısında bulunulmuştur. Ancak, yarı otomatik saldırı silahlarını yasaklayacak olan ve silah kullanım izni alacak olan kişilerin sabıka kaydı taramasını derinleştirecek olan yasa tasarısı, geniş halk desteğine rağmen, 2013 yılında Senato tarafından reddedilmiştir.

Güney Carolina’da (South Carolina), Haziran 2015 tarihinde bir kilisede yaşanan ve dokuz kişinin ölümüne neden olan silahlı saldırı sonrasında, silah kontrolü taraftarları tarafından bu konu tekrar gündeme getirilmiştir. Daha sıkı silah kontrolünden yana olanlar, Japonya ve Avustralya gibi demokrasilerdeki daha sıkı silah kurallarına bağlı olarak yaşanan daha düşük silahlı saldırılara dikkat çekmişlerdir. Ancak pek çok kişi, alınan önlemler ile yaşanan silahlı saldırılar arasındaki bu bağın çok da kuvvetli olmadığını ve zaten geçtiğimiz son yirmi yılık süre içerisinde ABD’deki silahlı saldırı oranlarının gittikçe düştüğünü belirtmişlerdir.

Amerika Birleşik Devletleri

ABD Anayasası’nın İkinci Düzenleme’si (The Second Amendement): “Düzenli bir ordu, özgür bir devlet için zorunlu olduğundan dolayı, insanların silah bulundurma ve taşıma hakları ihlâl edilmemelidir” demektedir. Yüce Divan (Supreme Court) bu düzenlemeden yola çıkarak, eyaletlere ateşli silahlar konusunda istedikleri hukukî düzenlemeleri yapma hakkını vermiştir. Ancak, 2008 yılında alınan bir karar ile Yüce Divan, (Dava: District of Columbia v. Heller) ateşli silah bulundurma ve taşımanın kişisel/şahsî bir hak olduğunu belirterek, Washington, DC’nin tabancaların yasaklanması ve evde bulunan tabancaların ise ya kilitli tutulması ya da sökülmüş bir biçimde bırakılması konusunda aldığı hukukî kararı geçersiz kılmıştır (bu durumda silah bulundurma ve taşıma hakkı, çiğnenemez bir hak olarak ortaya çıkmıştır).

Silah kontrol politikalarına sıcak bakmayanlar, silah taşıma hakkının doğuştan kazanılmış bir hak olduğunu düşünmekte ve bu hakkı ABD’nin ulusal mirasının bir parçası olarak görmektedirler. ABD, İsviçre’de bulunan Small Arms Survey adlı kurum tarafından 2007 yılında yayımlanan rapora göre, tüm dünya nüfusunun %5’inden daha azına sahip olmakla birlikte, tüm dünyadaki sivil halkların sahip olduğu silahlar toplamının %35-50 arasındaki oranına sahiptir. Bu oran ile, dünyada kişi başına düşen silah sayısı sıralamasında ABD birinci sırada yer almaktadır. Aynı zamanda ABD, ateşli silah saldırılarından kaynaklanan ölüm oranlarında dünyanın en gelişmiş ulusları arasında yapılan sıralamada da en üst sıradadır.

Grafik 1
Grafik 1
Grafik 2
Grafik 2

Ancak pek çok silah bulundurma ve taşıma yanlıları, bu istatistiklerin bir neden-sonuç ilişkisi belirtmediğini ifade ederek, 1990’lı yılların başından itibaren silahlı saldırılardan kaynaklanan ölüm oranlarının ABD’de ciddi oranda düştüğünü belirtmektedirler.

Grafik 3
Grafik 3

ABD’de federal hukuk, ateşli silah düzenlemeleri konusunda temel standartları belirlemektedir, ancak her eyaletin de kendine has bir hukuk düzeni bulunmaktadır. Bu eyaletler içerisinde kimi, ateşli silah kontrolü konusunda daha fazla kısıtlama yoluna giderken, kimi eyaletler aynı konuda daha esnek davranmaktadırlar. Idaho, Alaska ve Kansas gibi eyaletler, federal hukuk kurallarına ters düşen kararlar almışlardır, ancak Amerikan Anayasası (Madde 6, Paragraf 2), federal yasaların eyalet yasalarına üstün geldiğini belirtmektedir (bu nedenle de Anayasa’ya ters düşen eyalet kararları “hükümsüz” sayılabilir).

1968 yılındaki Silah Kontrol Yasası (The Gun Control Act), bazı sınıf kişilere (on sekiz yaş altı olanlara, sabıka kaydı bulunanlara, aklî sorunları olanlara, yasadışı yollardan ülkeye girmiş yabancı uyruklulara, yüz kızartıcı suçtan dolayı görevinden alınmış olan askerî personele ve bazı diğer kişilere) ateşli silah satılmasını yasaklamıştır. 1993 yılında bu yasa, Brady Tabanca Saldırısı Engelleme Yasası (Brady Handgun Violence Prevention Act) ile düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme ile yasal yollardan ateşli silah alan ruhsatsız kişilere sabıka kaydı taraması/kontrolü zorunluluğu getirilmiştir.

Ancak, 1986 Ateşli Silah Sahiplerini Koruma Yasası (Firearm Owners Protection Act) ile yasalaşan ve mahkûm edilmiş olan suçlular da dâhil olmak üzere herkese, siciline bakılmaksızın silah alma hakkını tanıyan “silah pazarı yasal boşluğu” (gun show loophole)[1], eleştirilerin devam etmesine neden olmuştur.

Bu durumda, 2015 yılına gelindiğinde, yarı otomatik saldırı silahlarını, askeriye tarzı .50 kalibrelik tüfekleri, tabancaları veya elde edilen bir ateşli silahın daha ölümcül kılınmasına neden olabilecek yüksek kapasiteli cephane mağazalarını yasaklayan hiçbir federal yasa bulunmamaktadır. 1994- 2004 yılları arasında saldırı silahlarının [2] ve yüksek kapasiteye sahip mağazaların yasaklanmasına dair yürürlükte olan bir federal yasa ise Kongre tarafından “süresi dolmuş” kabul edilmiştir ve artık yürürlükte değildir.

Kanada

Kimi araştırmacılar, Kanada’nın silah kurallarının ABD’ninkilere oranla daha sıkı olduğunu belirtmektedirler. Öte yandan başka araştırmacılar ise, son dönem gelişmelerinin bu sıkı politikaları biraz gevşettiğini söylemektedirler. Ottawa, Washington’ın yaptığı gibi, bazı silah alımını kısıtlayıcı federal yasaları çıkartarak bu yasalara ekleme yapılmasının ve yasaların iller, bölgeler ve belediyeler tarafından tamamlanmasının mümkün olduğunu söylemiştir. Federal düzenlemelerin getirdiği sınırlamalar, en az on sekiz yaşında olma; ruhsat alım işlemi için ise sabıka kaydı kontrolü ve toplum güvenliği kursu (public security course) şeklindedir.

Ateşli silahlar üç sınıfa ayrılmıştır: Herhangi bir sınırlamaya tabi olmayanlar (Örneğin: Sıradan tüfekler ve pompalı tüfekler), sınırlamaya tabi silahlar (Örneğin: Tabancalar, yarı otomatik tüfekler/ pompalı tüfekler ve sawed- off tipi pompalı tüfekler) ve yasaklanmış silahlar (Örneğin: Otomatik silahlar). Bir sınırlamaya tabi tutulmuş silahlardan elde etmek isteyen kişi, Kanada Kraliyet Atlı Polisi’ne göre, öncelikle bir federal kayıt sertifikası (federal registration certificate) elde etmek zorundadır.

Günümüz Kanada silah kuralları, daha önceden yaşanan silahlı saldırıların etkisiyle oluşturulmuştur. Aralık 1989 tarihinde Montreal’de morali bozuk bir öğrenci, bir mühendislik okulunda (Ecole Polytechnique), yarı otomatik tüfek ile bir saldırı gerçekleştirmiş ve on dört öğrenciyi öldürerek, on iki kadarını da yaralamıştır. Yaşanan bu üzücü olay, 1995 yılında oluşturulan ve tüm uzun silahlara (tüfek, pompalı tüfek v.b.) ruhsat ve kayıt belgesi zorunluluğu kılan Ateşli Silahlar Yasası (Firearms Act) da dahil olmak üzere daha sonradan oluşturulacak ateşli silah ilgili mevzuatın meşru zeminini oluşturmaya yetmiştir. Aynı zamanda, saldırı sonrasında, tüm kayıtlı silahların yarısından fazlasının kullanımı yasaklanmıştır. Ancak hükümet, 2012 yılına gelindiğinde, meblağ ile ilgili sorunlardan dolayı uzun silahlar için kayıt zorunluluğunu kaldırmıştır.

Avustralya

Avustralya için günümüzdeki silah kontrolü konusunda yaşanan dönüm noktası, Nisan 1996 tarihli Arthur Limanı (Port Arthur) katliamıdır. Üzücü olayda genç bir şahıs otuz beş kişiyi öldürmüş, yirmi üç kişiyi de yaralamıştır. Yarı otomatik bir tüfek ile gerçekleştirilen kıyım, Avustralya tarihinin en kötü toplu katliamı (bir ateşli silah ile gerçekleştirilen) olarak tarihe geçmiştir. Üzücü olaydan iki hafta sonra dönemin muhafazakâr hükümeti, eyaletler ile işbirliği içerisinde, ülkenin silah kanunları ile ilgili temel değişiklik yoluna giderek, ateşli silahların düzenlenmesi sağlanmıştır.

Ateşli Silahlar Üzerine Ulusal Anlaşma (The National Agreement on Firearms) ile otomatik ve yarı otomatik saldırı tüfekleri yasaklanmış, ruhsat ve silah alma kuralları daha sıkı hale getirilmiştir ve geçici bir geri satın alım programı (buyback program) başlatılarak 650.000 kadar saldırı silahının halk nezdinden çıkarılması sağlanmıştır (ki bu rakam, ulusal silah stoğunun 1/6’sı kadardır). Tüm bunların yanı sıra söz konusu yasa, ruhsat sahiplerinin belirli bir tür silahı almak için “ciddi bir neden” göstermeleri ve ateşli silah güvenlik dersi alma zorunluluğu koşullarını da eklemiştir. 2002 yılında Melbourne’de yaşanan başka bir önemli saldırı sonrasında ise Avustralya’da tabanca ile ilgili kurallarda da sıkılaştırılma yoluna gidilmiştir.

Pek çok araştırmacı, söz konusu önlemlerin ciddi anlamda etkili olduğunu belirtmektedir. Araştırmacılar, bunu kanıtlamak için silahlı saldırıya bağlı ölüm oranlarındaki düşüşü ve 1996’dan beri Avustralya’da hiçbir (silahlı saldırıya bağlı) toplu katliam olayının yaşanmamasını göstermişlerdir. Yine pek çok araştırmacı, Arthur Limanı saldırısı sonrasında verilen ve ateşli silah kontrolünü ilgilendiren siyasal cevabın, ABD için bir örnek oluşturması gerektiğini belirtmiştir.

İsrail

Askerlik İsrail’de zorunlu ve silahlar da günlük hayatın bir parçasıdır. Hukuken, on sekiz yaşındakilerin çoğu liseden sonra askere alınmış, psikolojik bir taramadan geçmiş ve az da olsa silah talimi almış durumdadır. Genelde iki veya üç yıllık bir süre boyunca silahlı kuvvetlerde hizmet verdikten sonra ise bu gençler terhis edilir ve artık kendilerinden sivil silah yasalarına uymaları istenir.

Ülkenin kısmen sert silah düzenlemeleri bulunmaktadır. Yarı otomatik silahların yasak olması ve hükümete bir mülkiyet bildirme zorunluluğu bu sert uygulamalardan sayılabilir. Kullanım belgesi (lisans) alabilmek için, başvuran kişi ya İsrail vatandaşı olmalı, ya da İsrail’de kalıcı olarak ikâmet etmelidir, en azından yirmi bir yaşında olmalı ve en azından biraz İbranice konuşmalıdır. Bunlar, aranan niteliklerden sadece bir kısmıdır. Bunun dışında, ateşli silah lisansı elde etmek isteyen kişi, buna bağlı olarak mantıklı ve önemli bir neden göstermelidir (kendini müdafaa veya avlanma gibi).

Ancak bazıları, alınan bu önlemlerin etkili olup olmadığını tartışmaktadırlar. Yahudi gazetesi Tablet’in yazarlarından Liel Leibovitz “Söz konusu sınırlandırmaların iyi bir ‘silah kontrolü’ oluşturup oluşturmadığının anlaşılması, pek de bu konuda uzman olmayı gerektirmemektedir“ demektedir. Leibovitz, silah sahibi olma isteğinin bir İsrailli semtinde oturmak ile, güvenlik görevlisi olarak işe alınmak ile, değerli eşyalar veya yüksek meblağda para ile çalışmak gibi basit nedenlerden dolayı haklı çıkarılabildiğini söylemektedir. Üstelik kendisi, neredeyse tüm nüfusun gerek asker, gerekse yedek asker olarak doğru yollardan veya tanıdığı bir asker veya yedek askerden faydalanarak  dolaylı yollardan yarı otomatik silahlara ulaşabildiğini söylemektedir. Son olarak Leibovitz, İsrail’in kısmen düşük olan ateşli silahlar temelli ölüm oranını ülkenin sahip olduğu eşsiz “silah kültürü”ne bağlamaktadır.

Birleşik Krallık

Birleşik Krallık’taki çağdaş silah kontrol çabaları, olağanüstü şiddet olaylarının halkın tepkisini doğurması ve bu tepkiye karşısında alınan politik hareketlenme ile hız kazanmıştır. Ağustos 1987’de, yasal yollardan elde ettiği yarı otomatik tüfekler ve bir tabanca ile Londra’nın (en fazla) yetmiş mil batısında, altı saat boyunca sürecek bir “ateşli saldırı” düzenleyen tek bir silahlı kişi önce on altı kişiyi, daha sonrasında ise kendisini öldürmüştür. Tarihe “Hungerford Katliamı” olarak geçen bu olay sonrasında Birleşik Krallık, Ateşli Silahlar (Değişiklik) Yasası’nı kabul etmiştir. Bu yasa ile yasaklanan silahların listesi genişletilmiştir. Söz konusu listeye yarı otomatik tüfekler eklenmiştir ve başka tip silahlar için ruhsat elde etme koşulları arttırılmıştır.

Ateşli silahlara bağlı olarak bir İskoç kasabası olan Dunblane’de 1996 yılında ortaya çıkan bir başka üzücü olay ise Birleşik Krallık’ın şimdiye kadarki en sert/sıkı silah yasalarını harekete geçirmiştir. 1996 yılının Mart ayında, orta yaşlardaki silahlı bir adam, yasal yollardan elde ettiği dört tabanca ile on altı genç okul öğrencisini vurarak öldürmüş, daha sonrasında ise intihar etmiştir. Söz konusu olay, ülkede günümüze kadar yaşanan en kötü toplu katliam saldırısıdır. Yaşanan olay, bir toplum kampanyasının kıvılcımı olmuş ve Kardelen Dilekçesi (Snowdrop Petition) adı verilen bir toplumsal talebin oluşmasını sağlamıştır. Bu sayede mevzuatın tabancaları yasaklaması, birkaç istisna dışında, sağlanmıştır. Hükümet aynı zamanda bir geçici silah gerialım programı başlatmıştır, bu program sayesinde on binlerce yasadışı veya istenmeyen, aynı zamanda artık arz da edilmeyen silahlar toplanmıştır.

Ancak, Birleşik Krallık’ın silah yasalarının, son yirmi beş yılda ateşli silahlara bağlı olarak ortaya çıkan suç oranının azaltılmasındaki etkinliği, günümüzde de devam eden bir tartışma konusudur. Araştırmacılara göre bu türden suç oranı 1990’lı yılların sonlarına doğru ciddi biçimce artmış ve 2004 yılında tavan yapmıştır, 2004 sonrası her yıl ise düşmüştür. Brighton Üniversitesi suçbilimcilerinden Peter Squires, CNN ile yaptığı bir röportajda: “Daha sıkı silah kontrolü artışın önünü kesmesine rağmen, hâlâ Büyük Krallık’ta önemli bir miktarda silah bulunmaktadır” demektedir.

Norveç

Ateşli silah kontrolü, Norveç’te (Norveç’te silah yasaları zorlayıcı, buna rağmen silah sahibi olan kişi sayısı yüksektir) aşırı sağ görüşlü Anders Behring Breivik’in, Temmuz 2011’de bir adada yaz kampı için toplanmış yetmiş yedi kişiye düzenlediği bir saldırıya sonucunda öldürmesine kadar, nadiren bir politik sorun olmuştur. Norveç, Small Arms Survey adlı bir kueumun yaptığı araştırmalara göre, dünya çapında silah sahipliği sıralamasında onuncu sırada olmasına rağmen, silah nedenli ölüm oranları sıralamasında neredeyse diplerde yer almaktadır (Amerika Birleşik Devletleri’nin sırası Norveç’inkinden kabaca altmış dört kat daha yüksektir). Pek çok Norveçli polis, Britanyalı polisler gibi, ateşli silah taşımamaktadır.

Yaşanan bu üzücü saldırının ardından, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bazı araştırmacılar Breivik’in kıyımını, katı silah yasalarının etkisizliğinin bir kanıtı olarak göstermişlerdir –ki bu yasalar Norveç’te adayların en az on sekiz yaşında olmasını, silah sahibi olmak için “geçerli bir neden” sunmalarını ve bir de hükümet ruhsatı elde etmelerini istemektedir-. National Review’daki makalesinde Charles C. W. Cooke şunları yazmaktadır: “Cinayeti engellemek için çıkarılan yasaları çiğnemek isteyenler, ateşli silahlar üzerine yapılan yasal düzenlemeleri umursamayacak ve yasal olup olmamasını umursamadan silahlarını elde edeceklerdir”. Silah kontrolü üzerine yapılan diğer eleştiriler ise, Breivik’in saldırısı esnasında Norveçliler’in ve polisin silahlanmış olması durumunda, Breivik’in daha önceden durdurulabileceğine ve daha az kişinin böylece söz konusu saldırıda ölmüş olacağına yöneliktir. Bağımsız bir kurul, Norveç’teki bu saldırı sonrasında silah kısıtlamalarının çeşitli yollardan daha da sıkılaştırılması yönünde önerilerde bulunmuştur. Bu kısıtlamalara tabanca ile yarı otomatik silahların yasaklanmasının eklenmesi de öneriler arasındadır.

Japonya

Silah kontrolü yandaşları tarafından, Japonya’daki oldukça sıkı olan ateşli silah düzenlemeleri ve buna bağlı olarak oluşan oldukça düşük (ateşli silah kaynaklı) ölüm oranları sıkça belirtilmektedir. En son verilere göre Japonya, on milyonda bir oran ile, ateşli silah kaynaklı katliam olayları sıralamasında dünyada en düşük seviyededir. Ülkede çoğu silahın yasak olup, silah sahibi insan sayısının da düşük olması bu olayı açıklar niteliktedir.

Japonya’nın ateşli silahlar ve kılıç yasası kapsamında izin verilen silah çeşitleri; pompalı tüfekler, havalı silahlar, sanayi alanında veya araştırma amaçlı kullanılan silahlar, yarışmalarda kullanılan silahlardır. Bununla birlikte, bir kişiye bu silahları kullanma izni verilmeden önce, öncelikle kişi resmî bir eğitim almalıdır ve bir grup yazılı, aklî testlerden ve uyuşturucu testlerinden geçmelidir. Aynı zamanda izin alacak kişinin sabıka kaydı ile ilgili de ciddi bir araştırma yapılır. Buna ek olarak silah sahipleri, gerekli mercileri silahın ve cephanenin nasıl saklandığı konusunda bilgilendirmeli ve söz konusu ateşli silahı yıllık teftiş için söz konusu mercilere götürmelidirler.

Kimi araştırmacılar, Japonya’nın ateşli silahlar konusundaki söz konusu hassasiyetini, ülkenin İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki askersizleştir(il)me (demilitarization) sürecine bağlamaktadırlar. Kimilerine göre ise Japonya’daki genel suç oranı zaten o kadar düşük ki, çoğu Japon vatandaşı ateşli silahlara başvurma ihtiyacını kendinde zaten görmemektedir.

 

* Bu makale “www.cfr.org” sitesindeki bir makaleden çevrilmiştir. Makalenin aslına ulaşmak için bağlantı adresi:
http://www.cfr.org/society-and-culture/us-gun-policy-global-comparisons/p29735

 

[1] Gun show, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) geniş bir mekânın ve birçok masanın kiralanması ile masalar üzerine pek çok çeşit silahların yerleştirilerek satılması olayıdır. Çeviri sırasında “silah pazarı” olarak çevrilmesi bu nedenle genel olarak tüm ABD pazarını değil, “gun show” adı verilen bu tür pazarları betimlemek amacıyla kullanılmıştır.

[2] “Assault weapons” adı verilen saldırı silahları sınıfına hangi silahların girdiği ulusal yasalara göre farklılık göstermektedir. Ancak genellikle bu tip silahlar çıkarılabilen şarjöre sahip olan ve kabzalı yarı otomatik silahlar için kullanılmaktadır. Colt AR-15 Sporter SP1 ve Zastava M70AB2, bu silahlara örnek olarak gösterilebilir.

SON YAZILAR
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.