Yaklaşık 50 yıllık bir geçmişi olan Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye’nin 31 Temmuz 1959’da birliğe tam üye olmak için başvurmasıyla başlamıştır. Tam üyelik hedefiyle başlayan süreç, 27 Mayıs ihtilaliyle sekteye uğramasına rağmen, 12 Eylül 1963’te imzalanan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) ile yeni bir sürece girmiştir. Ankara Anlaşması’yla oluşturulan “hazırlık”, “geçiş” ve “nihai” dönemler olarak öngörülen süreçler sonunda Türkiye’nin tam üyelik yolunda ilerleyeceği belirtilmiştir.
Hazırlık döneminin sonunda imzalanan “Katma Protokol” ile birlikte(1970),geçiş dönemi başlamıştır. Geçiş döneminin sonunda ise Türkiye ile Avrupa Topluluğu (AT) arasında Gümrük Birliği tamamlanacaktır. Kağıt üzerinde oluşturulan takvime, Türkiye’nin iç politikasında gelişen olaylar nedeniyle uyulamamıştır. 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi gibi gelişmeler Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında güven sorununa yol açmıştır. Özellikle 1980 darbesinden sonra demokrasi ve insan hakları konularında özellikle Avrupa Parlementosu’ndan (AP) gelen tepkiler, Türkiye- AT ilişkilerinde bir gerilime neden olmuştur. AP, bu dönemde Türkiye’de siyasal partilerin kapatılması, siyasi parti liderlerinin tutuklanması ve siyasi faaliyetlerinin yasaklanması gibi gelişmelerin Türkiye’nin ortaklık sürecine büyük bir zarar vereceğini belirtmiştir. 1983 seçimleriyle birlikte, demokrasiye dönülmesine rağmen, Cumhurbaşkanlık makamının ve Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) asker kökenli kişilerden oluşması Türkiye’nin eksiklikleri olmuştur.
14 Nisan 1987 tarihinde Türkiye’nin AT’ye tam üyelik için başvuruda bulunması,Türkiye-AT ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Başvurunun bu dönemde yapılmasının bir nedeni de Türkiye’nin demokratik sürecin yürütülmesi için yaptığı çalışmaların etkisidir. 12 Eylül Darbesi sonrasında siyasi yasaklı olan siyasetçilerin siyasete dönmeleri, sivil idarenin yavaş yavaş siyasette etkin olması ve ithal ikameci ekonomik sistemden karma ekonomik sisteme geçiş, AT tarafından desteklenmiştir. Bu desteğin sonucu olarak, Türkiye’nin başvurusu Konsey tarafından Komisyon’a gönderilmiştir. Ancak Komisyon tarafından 14 Aralık 1989 tarihinde verilen kararda, Türkiye’nin eksikleri bir rapor halinde yayınlanmıştır. Raporda Türkiye’nin ekonomik,sosyal,kültürel eksikliklerinin yanında siyasal eksiklikleri de ifade edilmiştir. Bu eksiklikler arasında, demokrasiye geçiş ve insan hakları konularında yetersizlikler ve azınlıklar meselesi ön plandadır. Türkiye’nin bu konularındaki zaafiyeti 1990’lı yıllarda da devam etmiştir. Türkiye’nin AT (1992’den sonra AB) ile ilişkilerinde karşısına çıkan en önemli sorun, “demokratikleşme ve insan hakları sorunu” olmuştur. Özellikle 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde kabul edilen Kopenhag Kriterleri’yle birlikte AB’ye üye olacak ülkelerin gerçekleştirmesi gereken kriterler yayınlanmıştır. Bu kriterlerin siyasi bölümünde belirtilen insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasiye sahip olma gibi maddelerin Türkiye’nin tam üyeliği için temel bir belge haline geldiği kesindir.
Türkiye ise bu kriterleri yerine getirmek için çok büyük çaba göstermiştir. AİHM’e bireysel başvuru hakkının tanınması (1987) ve AİHM’nin yargı yetkisinin tanınması gibi (1990) Kopenhag Kriterleri’nden önce başlayan demokratikleşme süreci, 1993’den sonra bir politika haline ulaşmıştır. 1 Ocak 1996 tarihinde başlayan Gümrük Birliği (GB) ile ulaşılan ekonomik hedeflerin, Kopenhag Kriterleriyle birlikte siyasi olarak da ulaşılması amaçlanmıştır. Aralık 1999 tarihinde yapılan Helsinki Zirvesi’nde, Türkiye’ye aday ülke statüsünün verilmesi, siyasal hedefler için bir atlama tahtasıdır. Türkiye’nin aday ülke ilan edilmesiyle birlikte Türkiye, hem Kopenhag Kriterlerini karşılamak, hem de AB uyum yasalarına uymak için mevzuatında birçok değişikliklere gitmiştir. Bunlardan en önemlisi, Şubat 1999 tarihinde yakalanan PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a verilen idam cezasının, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yapılan değişiklikle idam cezasının kaldırılması nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrilmesidir. Bunun yanında diğer kanunlarda yapılan değişikliklerle Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir.
Emre Erdemir
Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler