Cezayir Savaşı‘nın henüz devam ettiği 1961 yılında, Paris’in banliyölerinde Cezayir kökenli pek çok insan yaşamaktaydı. Bu şahısların, başkent Paris’te gerçekleştirebileceği bir saldırıdan çekinen dönemin Paris Polis Valisi Maurice Papon1, 5 Ekim 1961 tarihinde2 aldığı bir karar neticesinde, sorumlu olduğu bölgede yaşayan Cezayir kökenlilerin sokağa çıkmasını yasaklamıştır. Sokağa çıkma yasağı kapsamında 20:30 ile 05:30 saatleri arasında Cezayir kökenli vatandaşların Paris sokaklarında dolaşmaları yasaklanmıştır. Gündüz vakitlerinde gruplar hâlinde dolaşmalarına da artık izin verilmeyen söz konusu topluluğun, bir şeyler içmek için gittikleri mekânlar ise artık saat 19:00’da kapanmaya zorlanmıştır.3
Maurice Papon tarafından alınan bu önlemler üzerine, Cezayir’in bağımsızlığı için mücadele veren Millî Kurtuluş Cephesi (Fransızcada “Front de libération nationale”), 10 Ekim 1961 tarihinde, söz konusu sokağa çıkma yasağının protesto edilmesi için, Paris’in banliyölerinde yaşayan Cezayir kökenli insanları sokaklara inmeye çağırmıştır. Söz konusu çağrıya cevap olarak, 17 Ekim 1961 tarihinin akşamında, toplamda otuz bin ile kırk bin arasında Cezayir kökenli protestocu, banliyölerden Paris’e, sokağa çıkma yasağını barışçıl bir biçimde protesto etmek amacıyla akın etmiştir ve saat 20:30 sularında Paris’te toplanmaya başlamıştır.
Ancak, protesto gösterileri esnasında, protestocuların Fransız kolluk kuvvetleri üyelerini öldürdüklerine dair yanlış bir haberin yayılması üzerine Fransız kolluk kuvvetleri, protestocuların üzerine gerçek mermilerle ateş ederek, bu insanların bir kısmını Seine Nehri’ne atarak ve pek çok protestocuyu tutuklayarak protesto gösterilerini sonlandırmıştır.
Resmî verilere göre Cezayir kökenli protestoculardan toplamda yalnızca üç kişi öldürülmüştür ve altmış dört kişi yaralanmıştır. Bugün ise toplamda üç yüz civarında kişinin kolluk kuvvetleri tarafından öldürüldüğü ve pek çok insanın da kaybolduğu tahmin edilmektedir.4
[1] Fransızcada “préfet de police de Paris” olarak adlandırılan unvan, Türkçeye “Paris polis valisi” olarak çevrilmiştir. Söz konusus çeviri, resmî bir çeviri değildir. Fransa’da, yalnızca Paris’te ve Marsilya’da, valiye ek olarak bir de polis valisi bulunmaktadır. Söz konusu polis valisinin temel görevi, bölgesinde yaşayan insanların ve bu insanların mallarının güvenliğini sağlamaktır. Polis valisi, aynı zamanda pasaport, kimlik kartı, ehliyet, oturma izni v.b. bazı resmî dokümanların verilmesinden de sorumludur. Vali ise hukuki kuralların uygulanmasını garantilemekle, seçimlerin düzenlenmesini sağlamakla, Paris’in kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinin kontrolüyle v.b. başka sorumluluklar ile yükümlüdür. Bu nedenle “polis valisi” ile “vali” birbiriyle karıştırılmamalıdır.
[2] Kendisi, bu göreve Mart 1958’de atanmıştır.
[3] Bu dönemde söz konusu topluluğun araba ile seyahat etmesinin de yasaklandığı belirtilmektedir.
[4] Resmî kanalların çok uzun yıllar boyunca bahsetmediği söz konusu trajediyi ilk kez Ekim 2012’de Cumhurbaşkanı François Hollande ve daha sonra, Ekim 2018’de, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yaşanan olayları bir suç olarak tanımadan, kınamadan ve Cezayir kökenli vatandaşlardan özür dilemeden, anmışlardır ve anımsatmışlardır.